» 2 / Bakara  213:

Kuran Sırası: 2
İniş Sırası: 87
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286

 » 2 / Bakara  Suresi: 213
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. كَانَ (KEN) = kāne : idi
2. النَّاسُ (ELNES) = n-nāsu : insanlar
3. أُمَّةً (ÊMT) = ummeten : ümmet
4. وَاحِدَةً (VEḪD̃T) = vāHideten : bir tek
5. فَبَعَثَ (FBAS̃) = febeǎṧe : sonra gönderdi
6. اللَّهُ (ELLH) = llahu : Allah
7. النَّبِيِّينَ (ELNBYYN) = n-nebiyyīne : peygamberleri
8. مُبَشِّرِينَ (MBŞRYN) = mubeşşirīne : müjdeciler
9. وَمُنْذِرِينَ (VMNZ̃RYN) = ve munƶirīne : ve uyarıcılar olarak
10. وَأَنْزَلَ (VÊNZL) = ve enzele : ve indirdi
11. مَعَهُمُ (MAHM) = meǎhumu : onlarla beraber
12. الْكِتَابَ (ELKTEB) = l-kitābe : Kitabı
13. بِالْحَقِّ (BELḪG) = bil-Haḳḳi : hak olarak
14. لِيَحْكُمَ (LYḪKM) = liyeHkume : hükmetmek üzere
15. بَيْنَ (BYN) = beyne : arasında
16. النَّاسِ (ELNES) = n-nāsi : insanlar
17. فِيمَا (FYME) = fīmā : (konularda)
18. اخْتَلَفُوا (EḢTLFVE) = ḣtelefū : anlaşmazlığa düştükleri
19. فِيهِ (FYH) = fīhi : onda
20. وَمَا (VME) = ve mā : ve
21. اخْتَلَفَ (EḢTLF) = ḣtelefe : anlaşmazlığa düştü(ler)
22. فِيهِ (FYH) = fīhi : o(Kitap hakkı)nda
23. إِلَّا (ÎLE) = illā : dışında
24. الَّذِينَ (ELZ̃YN) = elleƶīne : kendilerine
25. أُوتُوهُ (ÊVTVH) = ūtūhu : (Kitap) verilmiş olanlar
26. مِنْ (MN) = min :
27. بَعْدِ (BAD̃) = beǎ'di : sonra
28. مَا (ME) = mā :
29. جَاءَتْهُمُ (CEÙTHM) = cā'ethumu : kendilerine geldikten
30. الْبَيِّنَاتُ (ELBYNET) = l-beyyinātu : açık deliller
31. بَغْيًا (BĞYE) = beğyen : sırf kıskançlıktan ötürü
32. بَيْنَهُمْ (BYNHM) = beynehum : aralarındaki
33. فَهَدَى (FHD̃) = fe hedā : bunun üzerine iletti
34. اللَّهُ (ELLH) = llahu : Allah
35. الَّذِينَ (ELZ̃YN) = elleƶīne : kimseleri
36. امَنُوا ( ËMNVE) = āmenū : iman eden
37. لِمَا (LME) = limā :
38. اخْتَلَفُوا (EḢTLFVE) = ḣtelefū : ayrılığa düştükleri
39. فِيهِ (FYH) = fīhi : kendisinde
40. مِنَ (MN) = mine :
41. الْحَقِّ (ELḪG) = l-Haḳḳi : gerçeğe
42. بِإِذْنِهِ (BÎZ̃NH) = biiƶnihi : kendi izniyle
43. وَاللَّهُ (VELLH) = vallahu : Allah
44. يَهْدِي (YHD̃Y) = yehdī : iletir
45. مَنْ (MN) = men : kimseyi
46. يَشَاءُ (YŞEÙ) = yeşā'u : dilediği
47. إِلَىٰ (ÎL) = ilā :
48. صِرَاطٍ (ṦREŦ) = SirāTin : yola
49. مُسْتَقِيمٍ (MSTGYM) = musteḳīmin : doğru
idi | insanlar | ümmet | bir tek | sonra gönderdi | Allah | peygamberleri | müjdeciler | ve uyarıcılar olarak | ve indirdi | onlarla beraber | Kitabı | hak olarak | hükmetmek üzere | arasında | insanlar | (konularda) | anlaşmazlığa düştükleri | onda | ve | anlaşmazlığa düştü(ler) | o(Kitap hakkı)nda | dışında | kendilerine | (Kitap) verilmiş olanlar | | sonra | | kendilerine geldikten | açık deliller | sırf kıskançlıktan ötürü | aralarındaki | bunun üzerine iletti | Allah | kimseleri | iman eden | | ayrılığa düştükleri | kendisinde | | gerçeğe | kendi izniyle | Allah | iletir | kimseyi | dilediği | | yola | doğru |

[KVN] [NVS] [EMM] [VḪD̃] [BAS̃] [] [NBE] [BŞR] [NZ̃R] [NZL] [] [KTB] [ḪGG] [ḪKM] [BYN] [NVS] [] [ḢLF] [] [] [ḢLF] [] [] [] [ETY] [] [BAD̃] [] [CYE] [BYN] [BĞY] [BYN] [HD̃Y] [] [] [EMN] [] [ḢLF] [] [] [ḪGG] [EZ̃N] [] [HD̃Y] [] [ŞYE] [] [ṦRŦ] [GVM]
KEN ELNES ÊMT VEḪD̃T FBAS̃ ELLH ELNBYYN MBŞRYN VMNZ̃RYN VÊNZL MAHM ELKTEB BELḪG LYḪKM BYN ELNES FYME EḢTLFVE FYH VME EḢTLF FYH ÎLE ELZ̃YN ÊVTVH MN BAD̃ ME CEÙTHM ELBYNET BĞYE BYNHM FHD̃ ELLH ELZ̃YN ËMNVE LME EḢTLFVE FYH MN ELḪG BÎZ̃NH VELLH YHD̃Y MN YŞEÙ ÎL ṦREŦ MSTGYM

kāne n-nāsu ummeten vāHideten febeǎṧe llahu n-nebiyyīne mubeşşirīne ve munƶirīne ve enzele meǎhumu l-kitābe bil-Haḳḳi liyeHkume beyne n-nāsi fīmā ḣtelefū fīhi ve mā ḣtelefe fīhi illā elleƶīne ūtūhu min beǎ'di cā'ethumu l-beyyinātu beğyen beynehum fe hedā llahu elleƶīne āmenū limā ḣtelefū fīhi mine l-Haḳḳi biiƶnihi vallahu yehdī men yeşā'u ilā SirāTin musteḳīmin
كان الناس أمة واحدة فبعث الله النبيين مبشرين ومنذرين وأنزل معهم الكتاب بالحق ليحكم بين الناس فيما اختلفوا فيه وما اختلف فيه إلا الذين أوتوه من بعد ما جاءتهم البينات بغيا بينهم فهدى الله الذين آمنوا لما اختلفوا فيه من الحق بإذنه والله يهدي من يشاء إلى صراط مستقيم

 » 2 / Bakara  Suresi: 213
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
كان ك و ن | KVN KEN kāne idi Was
الناس ن و س | NVS ELNES n-nāsu insanlar mankind
أمة ا م م | EMM ÊMT ummeten ümmet a community
واحدة و ح د | VḪD̃ VEḪD̃T vāHideten bir tek single,
فبعث ب ع ث | BAS̃ FBAS̃ febeǎṧe sonra gönderdi then raised up
الله | ELLH llahu Allah Allah
النبيين ن ب ا | NBE ELNBYYN n-nebiyyīne peygamberleri [the] Prophets
مبشرين ب ش ر | BŞR MBŞRYN mubeşşirīne müjdeciler (as) bearers of glad tidings
ومنذرين ن ذ ر | NZ̃R VMNZ̃RYN ve munƶirīne ve uyarıcılar olarak and (as) warners,
وأنزل ن ز ل | NZL VÊNZL ve enzele ve indirdi and sent down
معهم | MAHM meǎhumu onlarla beraber with them
الكتاب ك ت ب | KTB ELKTEB l-kitābe Kitabı the Book
بالحق ح ق ق | ḪGG BELḪG bil-Haḳḳi hak olarak in [the] truth
ليحكم ح ك م | ḪKM LYḪKM liyeHkume hükmetmek üzere to judge
بين ب ي ن | BYN BYN beyne arasında between
الناس ن و س | NVS ELNES n-nāsi insanlar [the] people
فيما | FYME fīmā (konularda) in what
اختلفوا خ ل ف | ḢLF EḢTLFVE ḣtelefū anlaşmazlığa düştükleri they differed
فيه | FYH fīhi onda [in it].
وما | VME ve mā ve And (did) not
اختلف خ ل ف | ḢLF EḢTLF ḣtelefe anlaşmazlığa düştü(ler) differ[ed]
فيه | FYH fīhi o(Kitap hakkı)nda in it
إلا | ÎLE illā dışında except
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kendilerine those who
أوتوه ا ت ي | ETY ÊVTVH ūtūhu (Kitap) verilmiş olanlar were given it
من | MN min from
بعد ب ع د | BAD̃ BAD̃ beǎ'di sonra after
ما | ME [what]
جاءتهم ج ي ا | CYE CEÙTHM cā'ethumu kendilerine geldikten came to them
البينات ب ي ن | BYN ELBYNET l-beyyinātu açık deliller the clear proofs,
بغيا ب غ ي | BĞY BĞYE beğyen sırf kıskançlıktan ötürü (out of) jealousy
بينهم ب ي ن | BYN BYNHM beynehum aralarındaki among themselves.
فهدى ه د ي | HD̃Y FHD̃ fe hedā bunun üzerine iletti And guided
الله | ELLH llahu Allah Allah
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kimseleri those who
آمنوا ا م ن | EMN ËMNVE āmenū iman eden believe[d]
لما | LME limā regarding what
اختلفوا خ ل ف | ḢLF EḢTLFVE ḣtelefū ayrılığa düştükleri they differed
فيه | FYH fīhi kendisinde [in it]
من | MN mine of
الحق ح ق ق | ḪGG ELḪG l-Haḳḳi gerçeğe the Truth
بإذنه ا ذ ن | EZ̃N BÎZ̃NH biiƶnihi kendi izniyle with His permission.
والله | VELLH vallahu Allah And Allah
يهدي ه د ي | HD̃Y YHD̃Y yehdī iletir guides
من | MN men kimseyi whom
يشاء ش ي ا | ŞYE YŞEÙ yeşā'u dilediği He wills
إلى | ÎL ilā to
صراط ص ر ط | ṦRŦ ṦREŦ SirāTin yola a path
مستقيم ق و م | GVM MSTGYM musteḳīmin doğru straight.

2:213 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

idi | insanlar | ümmet | bir tek | sonra gönderdi | Allah | peygamberleri | müjdeciler | ve uyarıcılar olarak | ve indirdi | onlarla beraber | Kitabı | hak olarak | hükmetmek üzere | arasında | insanlar | (konularda) | anlaşmazlığa düştükleri | onda | ve | anlaşmazlığa düştü(ler) | o(Kitap hakkı)nda | dışında | kendilerine | (Kitap) verilmiş olanlar | | sonra | | kendilerine geldikten | açık deliller | sırf kıskançlıktan ötürü | aralarındaki | bunun üzerine iletti | Allah | kimseleri | iman eden | | ayrılığa düştükleri | kendisinde | | gerçeğe | kendi izniyle | Allah | iletir | kimseyi | dilediği | | yola | doğru |

[KVN] [NVS] [EMM] [VḪD̃] [BAS̃] [] [NBE] [BŞR] [NZ̃R] [NZL] [] [KTB] [ḪGG] [ḪKM] [BYN] [NVS] [] [ḢLF] [] [] [ḢLF] [] [] [] [ETY] [] [BAD̃] [] [CYE] [BYN] [BĞY] [BYN] [HD̃Y] [] [] [EMN] [] [ḢLF] [] [] [ḪGG] [EZ̃N] [] [HD̃Y] [] [ŞYE] [] [ṦRŦ] [GVM]
KEN ELNES ÊMT VEḪD̃T FBAS̃ ELLH ELNBYYN MBŞRYN VMNZ̃RYN VÊNZL MAHM ELKTEB BELḪG LYḪKM BYN ELNES FYME EḢTLFVE FYH VME EḢTLF FYH ÎLE ELZ̃YN ÊVTVH MN BAD̃ ME CEÙTHM ELBYNET BĞYE BYNHM FHD̃ ELLH ELZ̃YN ËMNVE LME EḢTLFVE FYH MN ELḪG BÎZ̃NH VELLH YHD̃Y MN YŞEÙ ÎL ṦREŦ MSTGYM

kāne n-nāsu ummeten vāHideten febeǎṧe llahu n-nebiyyīne mubeşşirīne ve munƶirīne ve enzele meǎhumu l-kitābe bil-Haḳḳi liyeHkume beyne n-nāsi fīmā ḣtelefū fīhi ve mā ḣtelefe fīhi illā elleƶīne ūtūhu min beǎ'di cā'ethumu l-beyyinātu beğyen beynehum fe hedā llahu elleƶīne āmenū limā ḣtelefū fīhi mine l-Haḳḳi biiƶnihi vallahu yehdī men yeşā'u ilā SirāTin musteḳīmin
كان الناس أمة واحدة فبعث الله النبيين مبشرين ومنذرين وأنزل معهم الكتاب بالحق ليحكم بين الناس فيما اختلفوا فيه وما اختلف فيه إلا الذين أوتوه من بعد ما جاءتهم البينات بغيا بينهم فهدى الله الذين آمنوا لما اختلفوا فيه من الحق بإذنه والله يهدي من يشاء إلى صراط مستقيم

[ك و ن] [ن و س] [ا م م] [و ح د] [ب ع ث] [] [ن ب ا] [ب ش ر] [ن ذ ر] [ن ز ل] [] [ك ت ب] [ح ق ق] [ح ك م] [ب ي ن] [ن و س] [] [خ ل ف] [] [] [خ ل ف] [] [] [] [ا ت ي] [] [ب ع د] [] [ج ي ا] [ب ي ن] [ب غ ي] [ب ي ن] [ه د ي] [] [] [ا م ن] [] [خ ل ف] [] [] [ح ق ق] [ا ذ ن] [] [ه د ي] [] [ش ي ا] [] [ص ر ط] [ق و م]

 » 2 / Bakara  Suresi: 213
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
كان ك و ن | KVN KEN kāne idi Was
Kef,Elif,Nun,
20,1,50,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
الناس ن و س | NVS ELNES n-nāsu insanlar mankind
Elif,Lam,Nun,Elif,Sin,
1,30,50,1,60,
N – nominative masculine plural noun
اسم مرفوع
أمة ا م م | EMM ÊMT ummeten ümmet a community
,Mim,Te merbuta,
,40,400,
N – accusative feminine singular indefinite noun
اسم منصوب
واحدة و ح د | VḪD̃ VEḪD̃T vāHideten bir tek single,
Vav,Elif,Ha,Dal,Te merbuta,
6,1,8,4,400,
ADJ – accusative feminine indefinite adjective
صفة منصوبة
فبعث ب ع ث | BAS̃ FBAS̃ febeǎṧe sonra gönderdi then raised up
Fe,Be,Ayn,Se,
80,2,70,500,
CONJ – prefixed conjunction fa (and)
V – 3rd person masculine singular perfect verb
الفاء عاطفة
فعل ماض
الله | ELLH llahu Allah Allah
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – nominative proper noun → Allah"
لفظ الجلالة مرفوع
النبيين ن ب ا | NBE ELNBYYN n-nebiyyīne peygamberleri [the] Prophets
Elif,Lam,Nun,Be,Ye,Ye,Nun,
1,30,50,2,10,10,50,
N – accusative masculine plural noun
اسم منصوب
مبشرين ب ش ر | BŞR MBŞRYN mubeşşirīne müjdeciler (as) bearers of glad tidings
Mim,Be,Şın,Re,Ye,Nun,
40,2,300,200,10,50,
N – accusative masculine plural (form II) active participle
اسم منصوب
ومنذرين ن ذ ر | NZ̃R VMNZ̃RYN ve munƶirīne ve uyarıcılar olarak and (as) warners,
Vav,Mim,Nun,Zel,Re,Ye,Nun,
6,40,50,700,200,10,50,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
N – accusative masculine plural (form IV) active participle
الواو عاطفة
اسم منصوب
وأنزل ن ز ل | NZL VÊNZL ve enzele ve indirdi and sent down
Vav,,Nun,Ze,Lam,
6,,50,7,30,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 3rd person masculine singular (form IV) perfect verb
الواو عاطفة
فعل ماض
معهم | MAHM meǎhumu onlarla beraber with them
Mim,Ayn,He,Mim,
40,70,5,40,
LOC – accusative location adverb
PRON – 3rd person masculine plural possessive pronoun
ظرف مكان منصوب و«هم» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
الكتاب ك ت ب | KTB ELKTEB l-kitābe Kitabı the Book
Elif,Lam,Kef,Te,Elif,Be,
1,30,20,400,1,2,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
بالحق ح ق ق | ḪGG BELḪG bil-Haḳḳi hak olarak in [the] truth
Be,Elif,Lam,Ha,Gaf,
2,1,30,8,100,
P – prefixed preposition bi
N – genitive masculine noun
جار ومجرور
ليحكم ح ك م | ḪKM LYḪKM liyeHkume hükmetmek üzere to judge
Lam,Ye,Ha,Kef,Mim,
30,10,8,20,40,
PRP – prefixed particle of purpose lām
V – 3rd person masculine singular imperfect verb, subjunctive mood
اللام لام التعليل
فعل مضارع منصوب
بين ب ي ن | BYN BYN beyne arasında between
Be,Ye,Nun,
2,10,50,
LOC – accusative location adverb
ظرف مكان منصوب
الناس ن و س | NVS ELNES n-nāsi insanlar [the] people
Elif,Lam,Nun,Elif,Sin,
1,30,50,1,60,
N – genitive masculine plural noun
اسم مجرور
فيما | FYME fīmā (konularda) in what
Fe,Ye,Mim,Elif,
80,10,40,1,
P – preposition
REL – relative pronoun
حرف جر
اسم موصول
اختلفوا خ ل ف | ḢLF EḢTLFVE ḣtelefū anlaşmazlığa düştükleri they differed
Elif,Hı,Te,Lam,Fe,Vav,Elif,
1,600,400,30,80,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form VIII) perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
فيه | FYH fīhi onda [in it].
Fe,Ye,He,
80,10,5,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
جار ومجرور
وما | VME ve mā ve And (did) not
Vav,Mim,Elif,
6,40,1,
REM – prefixed resumption particle
NEG – negative particle
الواو استئنافية
حرف نفي
اختلف خ ل ف | ḢLF EḢTLF ḣtelefe anlaşmazlığa düştü(ler) differ[ed]
Elif,Hı,Te,Lam,Fe,
1,600,400,30,80,
V – 3rd person masculine singular (form VIII) perfect verb
فعل ماض
فيه | FYH fīhi o(Kitap hakkı)nda in it
Fe,Ye,He,
80,10,5,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
جار ومجرور
إلا | ÎLE illā dışında except
,Lam,Elif,
,30,1,
RES – restriction particle
أداة حصر
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kendilerine those who
Elif,Lam,Zel,Ye,Nun,
1,30,700,10,50,
REL – masculine plural relative pronoun
اسم موصول
أوتوه ا ت ي | ETY ÊVTVH ūtūhu (Kitap) verilmiş olanlar were given it
,Vav,Te,Vav,He,
,6,400,6,5,
V – 3rd person masculine plural (form IV) passive perfect verb
PRON – subject pronoun
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
فعل ماض مبني للمجهول والواو ضمير متصل في محل رفع نائب فاعل والهاء ضمير متصل في محل نصب مفعول به
من | MN min from
Mim,Nun,
40,50,
P – preposition
حرف جر
بعد ب ع د | BAD̃ BAD̃ beǎ'di sonra after
Be,Ayn,Dal,
2,70,4,
N – genitive noun
اسم مجرور
ما | ME [what]
Mim,Elif,
40,1,
REL – relative pronoun
اسم موصول
جاءتهم ج ي ا | CYE CEÙTHM cā'ethumu kendilerine geldikten came to them
Cim,Elif,,Te,He,Mim,
3,1,,400,5,40,
V – 3rd person feminine singular perfect verb
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
فعل ماض و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
البينات ب ي ن | BYN ELBYNET l-beyyinātu açık deliller the clear proofs,
Elif,Lam,Be,Ye,Nun,Elif,Te,
1,30,2,10,50,1,400,
N – nominative feminine plural noun
اسم مرفوع
بغيا ب غ ي | BĞY BĞYE beğyen sırf kıskançlıktan ötürü (out of) jealousy
Be,Ğayn,Ye,Elif,
2,1000,10,1,
N – accusative masculine indefinite noun
اسم منصوب
بينهم ب ي ن | BYN BYNHM beynehum aralarındaki among themselves.
Be,Ye,Nun,He,Mim,
2,10,50,5,40,
LOC – accusative location adverb
PRON – 3rd person masculine plural possessive pronoun
ظرف مكان منصوب و«هم» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
فهدى ه د ي | HD̃Y FHD̃ fe hedā bunun üzerine iletti And guided
Fe,He,Dal,,
80,5,4,,
CONJ – prefixed conjunction fa (and)
V – 3rd person masculine singular perfect verb
الفاء عاطفة
فعل ماض
الله | ELLH llahu Allah Allah
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – nominative proper noun → Allah"
لفظ الجلالة مرفوع
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kimseleri those who
Elif,Lam,Zel,Ye,Nun,
1,30,700,10,50,
REL – masculine plural relative pronoun
اسم موصول
آمنوا ا م ن | EMN ËMNVE āmenū iman eden believe[d]
,Mim,Nun,Vav,Elif,
,40,50,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form IV) perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
لما | LME limā regarding what
Lam,Mim,Elif,
30,40,1,
P – prefixed preposition lām
REL – relative pronoun
جار ومجرور
اختلفوا خ ل ف | ḢLF EḢTLFVE ḣtelefū ayrılığa düştükleri they differed
Elif,Hı,Te,Lam,Fe,Vav,Elif,
1,600,400,30,80,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form VIII) perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
فيه | FYH fīhi kendisinde [in it]
Fe,Ye,He,
80,10,5,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
جار ومجرور
من | MN mine of
Mim,Nun,
40,50,
P – preposition
حرف جر
الحق ح ق ق | ḪGG ELḪG l-Haḳḳi gerçeğe the Truth
Elif,Lam,Ha,Gaf,
1,30,8,100,
N – genitive masculine noun
اسم مجرور
بإذنه ا ذ ن | EZ̃N BÎZ̃NH biiƶnihi kendi izniyle with His permission.
Be,,Zel,Nun,He,
2,,700,50,5,
P – prefixed preposition bi
N – genitive masculine noun
PRON – 3rd person masculine singular possessive pronoun
جار ومجرور والهاء ضمير متصل في محل جر بالاضافة
والله | VELLH vallahu Allah And Allah
Vav,Elif,Lam,Lam,He,
6,1,30,30,5,
"REM – prefixed resumption particle
PN – nominative proper noun → Allah"
الواو استئنافية
لفظ الجلالة مرفوع
يهدي ه د ي | HD̃Y YHD̃Y yehdī iletir guides
Ye,He,Dal,Ye,
10,5,4,10,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb
فعل مضارع
من | MN men kimseyi whom
Mim,Nun,
40,50,
REL – relative pronoun
اسم موصول
يشاء ش ي ا | ŞYE YŞEÙ yeşā'u dilediği He wills
Ye,Şın,Elif,,
10,300,1,,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb
فعل مضارع
إلى | ÎL ilā to
,Lam,,
,30,,
P – preposition
حرف جر
صراط ص ر ط | ṦRŦ ṦREŦ SirāTin yola a path
Sad,Re,Elif,Tı,
90,200,1,9,
N – genitive masculine indefinite noun
اسم مجرور
مستقيم ق و م | GVM MSTGYM musteḳīmin doğru straight.
Mim,Sin,Te,Gaf,Ye,Mim,
40,60,400,100,10,40,
ADJ – genitive masculine indefinite (form X) active participle
صفة مجرورة
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |كَانَ: idi | النَّاسُ: insanlar | أُمَّةً: ümmet | وَاحِدَةً: bir tek | فَبَعَثَ: sonra gönderdi | اللَّهُ: Allah | النَّبِيِّينَ: peygamberleri | مُبَشِّرِينَ: müjdeciler | وَمُنْذِرِينَ: ve uyarıcılar olarak | وَأَنْزَلَ: ve indirdi | مَعَهُمُ: onlarla beraber | الْكِتَابَ: Kitabı | بِالْحَقِّ: hak olarak | لِيَحْكُمَ: hükmetmek üzere | بَيْنَ: arasında | النَّاسِ: insanlar | فِيمَا: (konularda) | اخْتَلَفُوا: anlaşmazlığa düştükleri | فِيهِ: onda | وَمَا: ve | اخْتَلَفَ: anlaşmazlığa düştü(ler) | فِيهِ: o(Kitap hakkı)nda | إِلَّا: dışında | الَّذِينَ: kendilerine | أُوتُوهُ: (Kitap) verilmiş olanlar | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | مَا: | جَاءَتْهُمُ: kendilerine geldikten | الْبَيِّنَاتُ: açık deliller | بَغْيًا: sırf kıskançlıktan ötürü | بَيْنَهُمْ: aralarındaki | فَهَدَى: bunun üzerine iletti | اللَّهُ: Allah | الَّذِينَ: kimseleri | امَنُوا: iman eden | لِمَا: | اخْتَلَفُوا: ayrılığa düştükleri | فِيهِ: kendisinde | مِنَ: | الْحَقِّ: gerçeğe | بِإِذْنِهِ: kendi izniyle | وَاللَّهُ: Allah | يَهْدِي: iletir | مَنْ: kimseyi | يَشَاءُ: dilediği | إِلَىٰ: | صِرَاطٍ: yola | مُسْتَقِيمٍ: doğru |
Kırık Meal (Harekesiz) : |كان KEN idi | الناس ELNES insanlar | أمة ÊMT ümmet | واحدة WEḪD̃T bir tek | فبعث FBAS̃ sonra gönderdi | الله ELLH Allah | النبيين ELNBYYN peygamberleri | مبشرين MBŞRYN müjdeciler | ومنذرين WMNZ̃RYN ve uyarıcılar olarak | وأنزل WÊNZL ve indirdi | معهم MAHM onlarla beraber | الكتاب ELKTEB Kitabı | بالحق BELḪG hak olarak | ليحكم LYḪKM hükmetmek üzere | بين BYN arasında | الناس ELNES insanlar | فيما FYME (konularda) | اختلفوا EḢTLFWE anlaşmazlığa düştükleri | فيه FYH onda | وما WME ve | اختلف EḢTLF anlaşmazlığa düştü(ler) | فيه FYH o(Kitap hakkı)nda | إلا ÎLE dışında | الذين ELZ̃YN kendilerine | أوتوه ÊWTWH (Kitap) verilmiş olanlar | من MN | بعد BAD̃ sonra | ما ME | جاءتهم CEÙTHM kendilerine geldikten | البينات ELBYNET açık deliller | بغيا BĞYE sırf kıskançlıktan ötürü | بينهم BYNHM aralarındaki | فهدى FHD̃ bunun üzerine iletti | الله ELLH Allah | الذين ELZ̃YN kimseleri | آمنوا ËMNWE iman eden | لما LME | اختلفوا EḢTLFWE ayrılığa düştükleri | فيه FYH kendisinde | من MN | الحق ELḪG gerçeğe | بإذنه BÎZ̃NH kendi izniyle | والله WELLH Allah | يهدي YHD̃Y iletir | من MN kimseyi | يشاء YŞEÙ dilediği | إلى ÎL | صراط ṦREŦ yola | مستقيم MSTGYM doğru |
Kırık Meal (Okunuş) : |kāne: idi | n-nāsu: insanlar | ummeten: ümmet | vāHideten: bir tek | febeǎṧe: sonra gönderdi | llahu: Allah | n-nebiyyīne: peygamberleri | mubeşşirīne: müjdeciler | ve munƶirīne: ve uyarıcılar olarak | ve enzele: ve indirdi | meǎhumu: onlarla beraber | l-kitābe: Kitabı | bil-Haḳḳi: hak olarak | liyeHkume: hükmetmek üzere | beyne: arasında | n-nāsi: insanlar | fīmā: (konularda) | ḣtelefū: anlaşmazlığa düştükleri | fīhi: onda | ve mā: ve | ḣtelefe: anlaşmazlığa düştü(ler) | fīhi: o(Kitap hakkı)nda | illā: dışında | elleƶīne: kendilerine | ūtūhu: (Kitap) verilmiş olanlar | min: | beǎ'di: sonra | : | cā'ethumu: kendilerine geldikten | l-beyyinātu: açık deliller | beğyen: sırf kıskançlıktan ötürü | beynehum: aralarındaki | fe hedā: bunun üzerine iletti | llahu: Allah | elleƶīne: kimseleri | āmenū: iman eden | limā: | ḣtelefū: ayrılığa düştükleri | fīhi: kendisinde | mine: | l-Haḳḳi: gerçeğe | biiƶnihi: kendi izniyle | vallahu: Allah | yehdī: iletir | men: kimseyi | yeşā'u: dilediği | ilā: | SirāTin: yola | musteḳīmin: doğru |
Kırık Meal (Transcript) : |KEN: idi | ELNES: insanlar | ÊMT: ümmet | VEḪD̃T: bir tek | FBAS̃: sonra gönderdi | ELLH: Allah | ELNBYYN: peygamberleri | MBŞRYN: müjdeciler | VMNZ̃RYN: ve uyarıcılar olarak | VÊNZL: ve indirdi | MAHM: onlarla beraber | ELKTEB: Kitabı | BELḪG: hak olarak | LYḪKM: hükmetmek üzere | BYN: arasında | ELNES: insanlar | FYME: (konularda) | EḢTLFVE: anlaşmazlığa düştükleri | FYH: onda | VME: ve | EḢTLF: anlaşmazlığa düştü(ler) | FYH: o(Kitap hakkı)nda | ÎLE: dışında | ELZ̃YN: kendilerine | ÊVTVH: (Kitap) verilmiş olanlar | MN: | BAD̃: sonra | ME: | CEÙTHM: kendilerine geldikten | ELBYNET: açık deliller | BĞYE: sırf kıskançlıktan ötürü | BYNHM: aralarındaki | FHD̃: bunun üzerine iletti | ELLH: Allah | ELZ̃YN: kimseleri | ËMNVE: iman eden | LME: | EḢTLFVE: ayrılığa düştükleri | FYH: kendisinde | MN: | ELḪG: gerçeğe | BÎZ̃NH: kendi izniyle | VELLH: Allah | YHD̃Y: iletir | MN: kimseyi | YŞEÙ: dilediği | ÎL: | ṦREŦ: yola | MSTGYM: doğru |
Abdulbaki Gölpınarlı : İnsanlar tek bir ümmetti. Allah müjdeci ve korkutucu olarak peygamberler gönderdi. İnsanların ayrılığa düştükleri şeylerde, aralarında dosdoğru hükmetmek üzere onlara kitap da indirdi. Onlara bunca açık deliller geldikten sonra da gene ancak ihtirasları yüzünden tuttular da ihtilafa düştüler. Halbuki Allah inananları, onların ihtilâfa düştükleri doğru şeye, kendi izniyle muvaffak etti, gerçeğe ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru ve düz yola çıkarır.
Abdullah Aydın : Bir zamanlar insanlar tek bir ümmetti. Sonra kimi iman ederek kimi de küfre düşerek birbirlerinden ayrıldılar. Allah onlara doğru yolu müjde vermek ve azabı haber vermek için peygamberler gönderdi ve ihtilafları hakkında hak ile hüküm vermek üzere kitaplar indirdi. Halbuki kendilerine kitap verilmiş olanlar, kendilerine inen açık delillere rağmen sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler. Onların hak hususunda ayrılığa düştükleri şeylerde Allah kendi emriyle (peygamberlere) îmân edenleri doğru yola iletti. Allah dilediğini doğru yola iletir.
Adem Uğur : İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.
Ahmed Hulusi : Bütün insanlar bir zamanlar tek bir topluluk idi. Müjdeleyici ve uyarıcı olarak Allâh, Nebileri bâ's etti (nübüvvet kemâlâtını onlarda açığa çıkardı). Onlar yanı sıra, ayrılığa düştükleri konularda aralarında hükmetmek için, Hak olarak Kitabı (hakikat ve Sünnetullah bilgisini) inzâl etti. Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, apaçık deliller gelmesine rağmen, kıskançlık yüzünden onda ihtilafa düştüler. Allâh, biiznihi (nefslerindeki Esmâ bileşiminin elvermesiyle) iman edenleri, onların ayrılığa düştükleri konuda, hidâyete erdirdi. Allâh dilediğini dosdoğru yola erdirir.
Ahmet Davudoğlu : İnsanlar tek bir ümmet idi; sonra Allah, rahmetinin müjdecisi ve azabının habercisi olmak üzere, peygamberleri gönderdi. Ve insanların aralarında; ihtilafa düştükleri şeylerde, hükmetmek için, o peygamberlere kitab(lar) da indirdi. Ancak ehl-i kitap kendilerine açık mucizeler geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden, onda ihtilafa düştüler. Bunun üzerine Allah, onların ihtilâf ettikleri Hakk'a, Allah'ın izniyle îmân edenleri doğrudan doğruya muvaffak kıldı. Allah dilediğini doğru yola çıkarır.
Ahmet Tekin : Bütün insanlar Nûh’a kadar aynı dine sahip bir tek milletti. Görüş ayrılığına düşmeleri sebebiyle Allah onlara, rahmeti, merhameti, ihsanı, sevgisi konusunda müjdecilik, sorumluluk hesap ve cezayı hatırlatan, uyarıcılık görevi yapan özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamberler gönderdi. İnsanlar arasında, ihtilâf ettikleri konularda, hakem olmaları, hüküm vermeleri, icraat yapmalarına esas olması için onlarla beraber, gerekçeli, hikmete dayalı, toplumda gerçekleştirilmesi gereken hakça düzeni içeren kitaplar da indirdi. Ancak, kutsal kitapların hükmünce sorumlu tutulanlar, ayan beyan deliller geldikten sonra, liderliği ve hakimiyeti hep kendi uhdelerinde tutma hırsları, hasetleri, haksızlıkları, şer’î kurallara karşı çıkmaları ve bozgunculukları sebebiyle, kitaplar konusunda ayrı baş çekerek ihtilâf çıkardılar, anlaşmazlık icat ettiler. Allah ilmi, iradesi ve lütfuyla, ehl-i kitabın kutsal kitaplardaki bilgileri tahrif ederek çıkardıkları ihtilâfların doğrusunu imân edenlere gösterdi. Allah, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimseleri doğru, muhkem, güvenli yola İslâmî hayata iletir.
Ahmet Varol : İnsanlar tek bir ümmetti. Sonra Allah müjdeleyici ve korkutucu peygamberler gönderdi. Onlarla birlikte, insanlar arasında ayrılığa düştükleri konularda hükmetmeleri için hak üzere Kitab indirdi. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki kıskançlıklarından, kinlerinden dolayı bu (Kitap) hakkında ayrılığa düşenler kendilerine Kitab verilmiş olanlardan başkaları değildir. Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah dilediğini doğru yola iletir.
Ali Arslan : İnsanlar aralarında ayrılığa düştükleri hususlarda hüküm versinler diye Allah îmân edenleri, ihtilâf ettikleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah dilediğini dosdoğru olan bir yola iletir.
Ali Bulaç : İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir.
Ali Fikri Yavuz : İnsanlar iman üzere bulunan tek bir ümmet idi; sonra kimi iman etmek, kimi küfre varmak suretiyle ayrılığa düştüler de Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi; ve insanlar aralarında ayrlığa düştükleri şeyde hak üzre hükmetmek için, o peygamberlerle kitap gönderdi. Halbuki kendilerine açık deliller geldikten sonra aralarındaki zulüm ve hasedlerinden ötürü, ihtilâfa düşenler, o kitab verilenlerden başkası değildir. Onların hak hususunda ayrılığa düştükleri şeyde, Allah, kendi izni ile (peygamberlere) iman edenleri doğru yola hidayet buyurdu (iletti). Allah dilediğini doğru yola iletir.
Arif Pamuk : İnsanlar bir tek ümmetti. Allah, peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi. İnsanların ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında hüküm vermek için, onlarla birlikte doğru olan Kitab indirdi. Kitap verilenler, kendilerine açık deliller geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah, inananları, üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi. Allah dilediğini doğru yola eriştirir.
Ayntabî Mehmet Efendi : İnsanlar, (Adem ile İdris Aleyhisselam arasında hak bir dinde) tek bir ümmetti. (Vakta ki ihtilaf ettiler) Hakk Teala onlara (iman ve itaat edenlere) sevabla müjdeleyici, (küfür ve isyan edenlere) ikabla korkutucu Peygamberler gönderdi. Ve onlarla birlikte, insanların ihtilaf ettikleri şeylerde aralarında hükmetmek üzere hak Kitablar da inzal etti. Halbuki hakta (veya indirilen Kitab'ta) kendilerine Kitab verilenler gelinceye kadar ihtilaf eden olmadı. Bu da Tevrat ve İncil hükümleri geldikten sonra dünyada hased ve hırsları sebebiyleydi. Hakk Tealâ, irade ve lütfü ile mü'minleri ihtilâf ettikleri Hakk'a hidayet etti. Hak Tealâ dilediği kimseyi Din-i İslâm'a hidayet eder.
Bahaeddin Sağlam : Allah da kendi izin ve iradesiyle, îmân edenleri, ihtilâf ettikleri konuların Hakk kısmına yöneltti.
Bekir Sadak : Insanlar bir tek ummetti. Allah peygamberleri mujdeci ve uyarici olarak gonderdi; insanlarin ayriliga dusecekleri hususlarda aralarinda hukum vermek icin onlarla birlikte hak Kitabler indirdi. Ancak Kitab verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarindaki ihtiras yuzunden onda ayriliga dustuler. Allah, inananlari, ayriliga dustukleri gercege kendi izni ile eristirdi. Allah diledigini dogru yola eristirir.
Bir Heyet : Bunun üzerine Allah îmân edenlere, Hakk'tan kendisinde ihtilâfa düştükleri şeyleri izniyle gösterdi. Şüphesiz Allah dilediğine doğru yolu gösterir.
Celal Yıldırım : İnsanlar tek bir ümmet idi. (Düşünce ve inanç ayrılıklarına düştükleri için) Allah, peygamberleri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi ; insanların ayrılığa düştükleri konularda, aralarında hüküm vermek için beraberlerinde hak kitaplar indirdi. Ancak ne var ki kitap verilenler kendilerine açık belgeler geldikten sonra aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Bu nedenle Allah kendi izniyle inananları (diğerlerinin) ayrılığa düştükleri hak ve hakikate eriştirdi. Allah dilediği kimseyi doğru yola ulaştırır..
Diyanet İşleri : İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir.
Diyanet İşleri (eski) : İnsanlar bir tek ümmetti. Allah peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak Kitaplar indirdi. Ancak Kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah, inananları, ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi. Allah dilediğini doğru yola eriştirir.
Diyanet Vakfi : İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.
Diyanet Vakfı (1993) : Bunun üzerine Allah îmân edenlere, üzerinde ihtilâfa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.
Edip Yüksel : İnsanlar bir tek topluluktu. ALLAH peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi ve anlaşmazlığa düştükleri konularda halkın arasında hükmetmeleri için onlarla birlikte gerçeği içeren kitabı indirdi. Oysa kitap verilenler kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan ötürü onun hakkında anlaşmazlığa düştüler. Fakat ALLAH, izniyle inananları onların anlaşmazlığa düştüğü gerçeğe ulaştırdı. ALLAH dilediğini/dileyeni doğru yola iletir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : İnsanlar tek bir ümmetti. Ayrılmaları üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki, insanların, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hakem olsun. Bunda da sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular, aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka, ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru yola iletir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : İnsanlar tek bir ümmet idi. Ayrılmaları üzerine Allah, nimetinin müjdecileri ve azabın habercileri olarak peygamberleri gönderdi ve onlarla birlikte insanlar arasındaki anlaşmazlıklarda hakem olması için hak ile kitap indirdi. Bunda da yalnızca kendilerine kitap verilenler, kendilerine bunca apaçık ayetler geldikten sonra tutup aralarındaki ihtiras yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle inananları anlaşmazlığa düştükleri hakka doğrudan ulaştırdı. Allah dilediğini doğru yola çıkarır.
Elmalılı Hamdi Yazır : İnsanlar tek bir ümmet idi. Ayrılmaları üzerine Allah rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere Peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile kitab indirdi ki nas arasında ıhtilâf ettikleri noktada hakem olsun, bunda da sırf o kitab verilenler kendilerine bunca beyyineler geldikten sonra tuttular aralarındaki ihtiras yüzünden ıhtilâfa düştüler, bunun üzerine Allah onların ıhtilâf ettikleri hakka izni ilâhîsiyle bu iman edenleri doğrudan doğru muvaffak buyurdu, öyle ya Allah dilediğini doğru yola çıkarır
Fizilal-il Kuran : İnsanlar tek bir ümmetti. Allah müjdeleyici ve korkutucu peygamberler gönderdi ve onlarla beraber insanların ihtilafa düştükleri şeylerde, aralarında hüküm vermeleri için hak kitaplar indirdi. Halbuki kendilerine apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki ihtirastan dolayı ihtilafa düşenler de, o kendilerine kitap verilenlerden başkası değildir. İşte Allah, kendi iradesiyle iman edenleri, üzerinde ittifaka düştükleri hakka ulaştırdı. Allah dilediğini doğru yola ulaştırır.
Gültekin Onan : İnsanlar tek bir ümmetti. Tanrı, müjdeciler ve uyarıcılar olarak elçiler gönderdi ve beraberlerinde, insanların ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o (kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Tanrı, inananları, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Tanrı kimi dilerse onu doğruya yöneltir.
Hakkı Yılmaz : İnsanlar tek bir önderli toplum idi de Allah müjdeciler ve uyarıcılar olmak üzere peygamberler gönderdi ve anlaşmazlık ettikleri konularda insanlar arasında hükmetsinler diye onların beraberinde hak ile kitap indirdi. Ve sırf o Kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra aralarındaki azgınlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, Kendi bilgisi gereği, iman edenlere, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka kılavuz oldu. Ve Allah, dilediği kimseyi/dileyen kimseyi dosdoğru yola kılavuzlar.
Hasan Basri Çantay : İnsanlar bir tek ümmetdi (kimi îmân etmek, kimi küfre sapmak suretiyle ihtilâfa düşdüler). Binâen'aleyh Allah (rahmetinin) müjdeciler (i, azabının) haberciler (i) olmak üzere (onlara) peygamberler gönderdi ve beraberlerinde — insanların ihtilâfa düşdükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek için — hak (ve gerçek) kitablar da indirdi. Halbuki kendilerine apaçık deliller geldikden sonra birbirine karşı olan ihtiras ve hasedden ötürü ihtilâfa düşenler; o (Kitab) verilenlerden başkası değildir. İşte Allah (böylece) îman edenleri, kendi iradesiyle; hakkında ihtilâfa düşdükleri hakka (gerçeğe) ulaşdırdı. Allah kimi dilerse onu doğru yola iletir.
Hasan Tahsin Feyizli : İşte Allah, kendi izni (ve iradesi) ile îmân edenleri, onların üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerde gerçeğe ulaştırdı.
Hayrat Neşriyat : İnsanlar tek bir ümmet (aynı din üzere) idi (daha sonra ihtilâfa düştüler); bunun üzerine Allah, müjdeleyiciler ve (aynı zamanda) korkutucular olarak peygamberler gönderdi ve hakkında ihtilâfa düştükleri şeyler husûsunda, insanların aralarında hüküm vermek için, berâberlerinde hak ile Kitâb indirdi. Ancak kendilerine onun (o kitâbın) verildiği kimseler, onlara apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki zulüm (ve hased)den dolayı onda da ihtilâfa düştüler. Sonra Allah, (o ehl-i kitâbın) üzerinde ihtilâfa düştükleri hakka, îmân edenleri izniyle hidâyet eyledi. Çünki Allah, dilediği kimseyi (hikmetine binâen kendi lütfundan) dosdoğru bir yola hidâyet eder.
Hüseyin Atay, Yaşar Kutluay : Allah inananları, ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi.
Hüseyin Kaleli : “İnsanlar (aslında) bir tek ümmet idi de Allâh (onlara) müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak Peygamberler gönderdi. Yanlarında da –insanlar arasında kendisinde anlaşamadıkları şeyler hakkında hükmetmek için– hak ile kitap indirdi. Onlara (nice) deliller geldikten sonra –aralarında taşkınlık olarak– kitap verilenlerden başka (kimse) ihtilaf da etmedi. (Kafirlerin) hakdan kendisinde ihtilaf ettikleri şeye (çözüm bulmak üzere) Allâh îman edenlere kendi izni ile hidâyet etti. Allâh dilediği kimseyi de dosdoğru yola iletir.”
İbni Kesir : İnsanlar bir tek ümmetti. Allah müjdeleyici ve korkutucu peygamberler gönderdi ve onlarla beraber insanların ihtilafa düştükleri şeylerde aralarında hüküm vermeleri için hak kitablar indirdi. Halbuki kitab verilmiş olanlar, kendilerinde açık deliller geldikten sonra aralarındaki ihtirastan dolayı ihtilafa düştüler. İşte Allah; kendi izniyle, iman edenleri, üzerinde ihtilafa düştükleri Hakka ulaştırdı. Allah dilediğini doğru yola ulaştırır.
İskender Evrenosoğlu : İnsanlar bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (gönderdi). Ve onlarla birlikte, insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hüküm vermeleri için hak ile kitap indirdi. Kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra kendi aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşenler, kendilerine (kitap) verilenlerden başkası değildir . Bu sebeple âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) o kimselerin, haktan yana ayrılığa düştükleri şeyi (hidayeti) açıklamaları için Allah, Kendi izniyle onları hidayete erdirdi. Ve Allah, dilediği kimseyi Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
İsmail Mutlu, Şaban Döğen : İnsanlar tek bir ümmet idi. Sonra ihtilafa düşüp haktan ayrılınca, Allah onlara, rahmetiyle müjdeleyip azabından sakındıran peygamberler gönderdi. Bir de, insanlar arasında, ihtilafa düştükleri hususlarda onunla hükmetsin diye, o peygamberlerle beraber hak kitap indirdi. Halbuki kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, aralarındaki haset ve ihtiras yüzünden ayrılığa düşenler, kendilerine kitap verilenlerden başkası değildir. Sonra Allah iman edenleri, Kendi izin ve iradesiyle, onların ihtilaf ettikleri hakka ulaştırdı. Allah dilediğini doğru yola iletir.
Muhammed Esed : Bütün insanlık bir zamanlar tek bir topluluktu; (sonra ihtilafa düşmeye başladılar), bunun üzerine Allah, müjdeci ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi ve onlar aracılığıyla hakikati ortaya seren vahiy(ler) bahşetti ki, bununla insanların farklı görüşler edinmeye başladıkları her konuda karar verebilsin. Buna rağmen, kendilerine hakikatin bütün kanıtları geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı onun anlamı hakkında ihtilafa düşenler bizzat bu (vahy)in tevdi edildiği aynı insanlardı. Ancak Allah, insanları, kendi iradesiyle, üzerinde ihtilafa düştükleri hakikate sevk etti; çünkü Allah, (ulaşmak) isteyeni doğru yola ulaştırır.
Mustafa İslamoğlu : Bütün insanlık (başlangıçta) tek bir topluluk idi, (sonradan yoldan çıkıp parçalandı). Allah peygamberlerini müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi. Onlarla birlikte hakikati ortaya koyan vahiy(ler) gönderdi ki, o insanlar arasında ihtilafa düştükleri konularda hakem olsun. Buna rağmen, kendilerine hakikatin apaçık belgeleri geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden onun mesajı hakkında ihtilafa düşenler bizzat bu vahyin gönderildiği insanlardı. Ne ki Allah iman edenleri kendi iradesiyle, hakkında ihtilafa düştükleri hakikate doğru yöneltti. Allah, dileyen kimsenin doğru yola yönelmesini işte böyle diler.
Nedim Yılmaz : İnsanlar bir tek ümmettir. Daha sonra (ihtilafa düştüklerinde) Allah, müjdeleyijci ve korkutucu olarak Peygamberler gönderdi. İnsanlar arasında ihtilafa düştükleri hususlarda hüküm vermek için onlarla beraber Hak Kitab’ı da indirdi. Oysa kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirlerine karşı olan ihtilaf ve hasetten dolayı ihtilafa düşenler, o kendilerine kitap verilenlerden başkası değildir. Bunun üzerine Yüce Allah, o sapıkların ihtilafa düştükleri gerçeği inananlara Kendi izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.
Ömer Nasuhi Bilmen : Nâs bir tek ümmet idi. Allah Teâlâ müjdeleyici ve korkutucu olan peygamberler gönderdi. Ve onlar ile beraber hakka müteallik kitap indirdi ki nâs arasında ihtilâf ettikleri hususa hükmetsin. Halbuki, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra aralarında olan ihtirastan dolayı dinde ihtilâfa düşenler o kendilerine kitap verilenlerden başkası değildir. İmdi Allah Teâlâ imân edenleri ihtilâfa düştükleri hakka kendi irâde-i ilâhiyyesiyle ulaştırır. Ve Allah Teâlâ dilediğini doğru yola hidâyet eder.
Ömer Öngüt : İnsanlar bir tek ümmet idi. Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermek için onlarla beraber gerçekleri gösteren kitapları da indirdi. Oysa kendilerine kitap verilmiş olanlar, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, sırf birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Bunun üzerine Allah, kendi izniyle ayrılığa düştükleri şeyleri inananlara gösterdi. Şüphesiz ki Allah dilediğine doğru yolu gösterir.
Ömer Rıza Doğrul : Bütün insanlar tek bir ümmettirler. Allah peygamberleri, müjde vermek, insanları (iğri yollarda gitmenin sonucundan) korkutmak için gönderdi. Onlarla beraber kitabı hakla gönderdi ki insanlar arasında ayrılıklar üzerinde hüküm versin. Halbuki kendilerine en açık âyetler geldikten sonra birbirlerine karşı olan zulüm ve hasetten dolayı ihtilafa düşenler de ancak kendilerine kitap verilenlerdir. Allah îmân edenleri üzerinde ihtilâf edilen hakka irşad eyledi. Allah dilediğini dosdoğru yola iletir.
Şaban Piriş : İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında hüküm vermek için, onlarla birlikte hak olan kitabı da indirdi. Ancak kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah ise iman edenleri, onların hakkında ayrılığa düştükleri doğruya kendi izniyle ulaştırdı. Allah, dilediğine doğru yolu gösterir.
Suat Yıldırım : Bütün insanlar bir tek ümmet teşkil ediyorlardı. Aralarında ihtilâflar başlayınca, Allah onlara içlerinden müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi. Onların beraberinde, insanlar arasında hükmetmek için, kitap ve hikmeti gönderdi ki, ihtilâf ettikleri konularda aralarında hükmetsin. Halbuki, o meselelerde anlaşmazlığa düşenler, kendilerine apaçık âyetlerimiz geldikten sonra, sırf aralarındaki haset yüzünden ihtilâfa düşen Ehl-i kitaptan başkası değildi. Allah da, onların hakkında ihtilâf ettikleri gerçeği, Kendi izni ile bu iman edenlere bildirdi. Öyle ya, Allah dilediğini doğru yola eriştirir.
Süleyman Ateş : İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allâh, peygamberleri, müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi; onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetmek üzere, içinde gerçekleri taşıyan Kitabı indirdi. Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlıktan ötürü o(Kitap hakkı)nda anlaşmazlığa düştü(ler). Bunun üzerine Allâh, kendi izniyle inananları, onların üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allâh, dilediğini doğru yola iletir.
Talat Koçyiğit : Allah, îmân edenleri üzerinde ihtilâf ettikleri Hakk'a, kendi izni ile hidayet etmiştir.
Tefhim-ul Kuran : İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcı-korkutucular olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı-olan 'azgınlık ve kıskançlıkları yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir.' Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltip iletir.
Ümit Şimşek : İnsanlar tek bir ümmet idi. Sonra Allah, müjde veren ve uyaran peygamberler gönderdi; onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hüküm vermeleri için, kitabı da hak ile indirdi. Oysa kitapta anlaşmazlığa düşenler, kendilerine kitap verdiklerimizden başkası değildi. Onlar da, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden ihtilâf ettiler. Allah ise, onların anlaşmazlığa düştüğü hakikate ulaşmaları için iman edenlere izin verdi. Zira Allah, dilediğini doğru yola ulaştırır.
Yaşar Nuri Öztürk : İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan Kitap'ı hak olarak indirdi. O Kitap'ta anlaşmazlığa düşenler, o Kitap'ın bizzat muhataplarından başkası değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden, çekişmeye girdiler. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı, Allah, dilediği kişiyi/dileyeni doğru yola iletir.
Ziya Kazıcı, Necip Taylan : İnsanlar aralarındaki hasetten dolayı ihtilâf ettiler. Bu şeylerde Allah mü'minleri hidayete nail eyledi.


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}