» 18 / Kehf  86:

Kuran Sırası: 18
İniş Sırası: 69
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110

 » 18 / Kehf  Suresi: 86
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. حَتَّىٰ (ḪT) = Hattā : nihayet
2. إِذَا (ÎZ̃E) = iƶā : ne zaman ki
3. بَلَغَ (BLĞ) = beleğa : ulaştı
4. مَغْرِبَ (MĞRB) = meğribe : battığı yere
5. الشَّمْسِ (ELŞMS) = ş-şemsi : güneşin
6. وَجَدَهَا (VCD̃HE) = vecedehā : ve onu buldu
7. تَغْرُبُ (TĞRB) = teğrubu : batarken
8. فِي (FY) = fī :
9. عَيْنٍ (AYN) = ǎynin : bir gözede
10. حَمِئَةٍ (ḪMÙT) = Hamietin : kara balçıklı
11. وَوَجَدَ (VVCD̃) = ve vecede : ve buldu
12. عِنْدَهَا (AND̃HE) = ǐndehā : onun yanında da
13. قَوْمًا (GVME) = ḳavmen : bir kavim
14. قُلْنَا (GLNE) = ḳulnā : dedik ki
15. يَا (YE) = yā : EY/HEY/AH
16. ذَا (Z̃E) = ƶā : Zu
17. الْقَرْنَيْنِ (ELGRNYN) = l-ḳarneyni : Zu'l-Karneyn
18. إِمَّا (ÎME) = immā : ya
19. أَنْ (ÊN) = en :
20. تُعَذِّبَ (TAZ̃B) = tuǎƶƶibe : azâb edersin
21. وَإِمَّا (VÎME) = veimmā : veya
22. أَنْ (ÊN) = en :
23. تَتَّخِذَ (TTḢZ̃) = tetteḣiƶe : davranırsın
24. فِيهِمْ (FYHM) = fīhim : kendilerine
25. حُسْنًا (ḪSNE) = Husnen : güzel
nihayet | ne zaman ki | ulaştı | battığı yere | güneşin | ve onu buldu | batarken | | bir gözede | kara balçıklı | ve buldu | onun yanında da | bir kavim | dedik ki | EY/HEY/AH | Zu | Zu'l-Karneyn | ya | | azâb edersin | veya | | davranırsın | kendilerine | güzel |

[] [] [BLĞ] [ĞRB] [ŞMS] [VCD̃] [ĞRB] [] [AYN] [ḪME] [VCD̃] [AND̃] [GVM] [GVL] [Y] [] [GRN] [] [] [AZ̃B] [] [] [EḢZ̃] [] [ḪSN]
ḪT ÎZ̃E BLĞ MĞRB ELŞMS VCD̃HE TĞRB FY AYN ḪMÙT VVCD̃ AND̃HE GVME GLNE YE Z̃E ELGRNYN ÎME ÊN TAZ̃B VÎME ÊN TTḢZ̃ FYHM ḪSNE

Hattā iƶā beleğa meğribe ş-şemsi vecedehā teğrubu ǎynin Hamietin ve vecede ǐndehā ḳavmen ḳulnā ƶā l-ḳarneyni immā en tuǎƶƶibe veimmā en tetteḣiƶe fīhim Husnen
حتى إذا بلغ مغرب الشمس وجدها تغرب في عين حمئة ووجد عندها قوما قلنا يا ذا القرنين إما أن تعذب وإما أن تتخذ فيهم حسنا

 » 18 / Kehf  Suresi: 86
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
حتى | ḪT Hattā nihayet Until,
إذا | ÎZ̃E iƶā ne zaman ki when
بلغ ب ل غ | BLĞ BLĞ beleğa ulaştı he reached
مغرب غ ر ب | ĞRB MĞRB meğribe battığı yere (the) setting place
الشمس ش م س | ŞMS ELŞMS ş-şemsi güneşin (of) the sun,
وجدها و ج د | VCD̃ VCD̃HE vecedehā ve onu buldu he found it
تغرب غ ر ب | ĞRB TĞRB teğrubu batarken setting
في | FY in
عين ع ي ن | AYN AYN ǎynin bir gözede a spring
حمئة ح م ا | ḪME ḪMÙT Hamietin kara balçıklı (of) dark mud,
ووجد و ج د | VCD̃ VVCD̃ ve vecede ve buldu and he found
عندها ع ن د | AND̃ AND̃HE ǐndehā onun yanında da near it
قوما ق و م | GVM GVME ḳavmen bir kavim a community.
قلنا ق و ل | GVL GLNE ḳulnā dedik ki We said,
يا ي | Y YE EY/HEY/AH """O!"
ذا | Z̃E ƶā Zu Dh
القرنين ق ر ن | GRN ELGRNYN l-ḳarneyni Zu'l-Karneyn l-qarnain
إما | ÎME immā ya Either
أن | ÊN en [that]
تعذب ع ذ ب | AZ̃B TAZ̃B tuǎƶƶibe azâb edersin you punish
وإما | VÎME veimmā veya or
أن | ÊN en [that]
تتخذ ا خ ذ | EḢZ̃ TTḢZ̃ tetteḣiƶe davranırsın you take
فيهم | FYHM fīhim kendilerine [in] them
حسنا ح س ن | ḪSN ḪSNE Husnen güzel "(with) goodness."""

18:86 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

nihayet | ne zaman ki | ulaştı | battığı yere | güneşin | ve onu buldu | batarken | | bir gözede | kara balçıklı | ve buldu | onun yanında da | bir kavim | dedik ki | EY/HEY/AH | Zu | Zu'l-Karneyn | ya | | azâb edersin | veya | | davranırsın | kendilerine | güzel |

[] [] [BLĞ] [ĞRB] [ŞMS] [VCD̃] [ĞRB] [] [AYN] [ḪME] [VCD̃] [AND̃] [GVM] [GVL] [Y] [] [GRN] [] [] [AZ̃B] [] [] [EḢZ̃] [] [ḪSN]
ḪT ÎZ̃E BLĞ MĞRB ELŞMS VCD̃HE TĞRB FY AYN ḪMÙT VVCD̃ AND̃HE GVME GLNE YE Z̃E ELGRNYN ÎME ÊN TAZ̃B VÎME ÊN TTḢZ̃ FYHM ḪSNE

Hattā iƶā beleğa meğribe ş-şemsi vecedehā teğrubu ǎynin Hamietin ve vecede ǐndehā ḳavmen ḳulnā ƶā l-ḳarneyni immā en tuǎƶƶibe veimmā en tetteḣiƶe fīhim Husnen
حتى إذا بلغ مغرب الشمس وجدها تغرب في عين حمئة ووجد عندها قوما قلنا يا ذا القرنين إما أن تعذب وإما أن تتخذ فيهم حسنا

[] [] [ب ل غ] [غ ر ب] [ش م س] [و ج د] [غ ر ب] [] [ع ي ن] [ح م ا] [و ج د] [ع ن د] [ق و م] [ق و ل] [ي] [] [ق ر ن] [] [] [ع ذ ب] [] [] [ا خ ذ ] [] [ح س ن]

 » 18 / Kehf  Suresi: 86
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
حتى | ḪT Hattā nihayet Until,
Ha,Te,,
8,400,,
INC – inceptive particle
حرف ابتداء
إذا | ÎZ̃E iƶā ne zaman ki when
,Zel,Elif,
,700,1,
T – time adverb
ظرف زمان
بلغ ب ل غ | BLĞ BLĞ beleğa ulaştı he reached
Be,Lam,Ğayn,
2,30,1000,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
مغرب غ ر ب | ĞRB MĞRB meğribe battığı yere (the) setting place
Mim,Ğayn,Re,Be,
40,1000,200,2,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
الشمس ش م س | ŞMS ELŞMS ş-şemsi güneşin (of) the sun,
Elif,Lam,Şın,Mim,Sin,
1,30,300,40,60,
"N – genitive feminine noun → Sun"
اسم مجرور
وجدها و ج د | VCD̃ VCD̃HE vecedehā ve onu buldu he found it
Vav,Cim,Dal,He,Elif,
6,3,4,5,1,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
PRON – 3rd person feminine singular object pronoun
فعل ماض و«ها» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
تغرب غ ر ب | ĞRB TĞRB teğrubu batarken setting
Te,Ğayn,Re,Be,
400,1000,200,2,
V – 3rd person feminine singular imperfect verb
فعل مضارع
في | FY in
Fe,Ye,
80,10,
P – preposition
حرف جر
عين ع ي ن | AYN AYN ǎynin bir gözede a spring
Ayn,Ye,Nun,
70,10,50,
N – genitive feminine indefinite noun
اسم مجرور
حمئة ح م ا | ḪME ḪMÙT Hamietin kara balçıklı (of) dark mud,
Ha,Mim,,Te merbuta,
8,40,,400,
ADJ – genitive feminine singular indefinite adjective
صفة مجرورة
ووجد و ج د | VCD̃ VVCD̃ ve vecede ve buldu and he found
Vav,Vav,Cim,Dal,
6,6,3,4,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 3rd person masculine singular perfect verb
الواو عاطفة
فعل ماض
عندها ع ن د | AND̃ AND̃HE ǐndehā onun yanında da near it
Ayn,Nun,Dal,He,Elif,
70,50,4,5,1,
LOC – accusative location adverb
PRON – 3rd person feminine singular possessive pronoun
ظرف مكان منصوب و«ها» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
قوما ق و م | GVM GVME ḳavmen bir kavim a community.
Gaf,Vav,Mim,Elif,
100,6,40,1,
N – accusative masculine indefinite noun
اسم منصوب
قلنا ق و ل | GVL GLNE ḳulnā dedik ki We said,
Gaf,Lam,Nun,Elif,
100,30,50,1,
V – 1st person plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل
يا ي | Y YE EY/HEY/AH """O!"
Ye,Elif,
10,1,

ذا | Z̃E ƶā Zu Dh
Zel,Elif,
700,1,
"VOC – prefixed vocative particle ya
N – accusative masculine singular noun → Dhul Qarnayn"
أداة نداء
اسم منصوب
القرنين ق ر ن | GRN ELGRNYN l-ḳarneyni Zu'l-Karneyn l-qarnain
Elif,Lam,Gaf,Re,Nun,Ye,Nun,
1,30,100,200,50,10,50,
N – genitive masculine dual noun
اسم مجرور
إما | ÎME immā ya Either
,Mim,Elif,
,40,1,
EXL – explanation particle
حرف تفصيل
أن | ÊN en [that]
,Nun,
,50,
SUB – subordinating conjunction
حرف مصدري
تعذب ع ذ ب | AZ̃B TAZ̃B tuǎƶƶibe azâb edersin you punish
Te,Ayn,Zel,Be,
400,70,700,2,
V – 2nd person masculine singular (form II) imperfect verb, subjunctive mood
فعل مضارع منصوب
وإما | VÎME veimmā veya or
Vav,,Mim,Elif,
6,,40,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
EXL – explanation particle
الواو عاطفة
حرف تفصيل
أن | ÊN en [that]
,Nun,
,50,
SUB – subordinating conjunction
حرف مصدري
تتخذ ا خ ذ | EḢZ̃ TTḢZ̃ tetteḣiƶe davranırsın you take
Te,Te,Hı,Zel,
400,400,600,700,
V – 2nd person masculine singular (form VIII) imperfect verb, subjunctive mood
فعل مضارع منصوب
فيهم | FYHM fīhim kendilerine [in] them
Fe,Ye,He,Mim,
80,10,5,40,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
جار ومجرور
حسنا ح س ن | ḪSN ḪSNE Husnen güzel "(with) goodness."""
Ha,Sin,Nun,Elif,
8,60,50,1,
N – accusative masculine indefinite noun
اسم منصوب
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |حَتَّىٰ: nihayet | إِذَا: ne zaman ki | بَلَغَ: ulaştı | مَغْرِبَ: battığı yere | الشَّمْسِ: güneşin | وَجَدَهَا: ve onu buldu | تَغْرُبُ: batarken | فِي: | عَيْنٍ: bir gözede | حَمِئَةٍ: kara balçıklı | وَوَجَدَ: ve buldu | عِنْدَهَا: onun yanında da | قَوْمًا: bir kavim | قُلْنَا: dedik ki | يَا: EY/HEY/AH | ذَا: Zu | الْقَرْنَيْنِ: Zu'l-Karneyn | إِمَّا: ya | أَنْ: | تُعَذِّبَ: azâb edersin | وَإِمَّا: veya | أَنْ: | تَتَّخِذَ: davranırsın | فِيهِمْ: kendilerine | حُسْنًا: güzel |
Kırık Meal (Harekesiz) : |حتى ḪT nihayet | إذا ÎZ̃E ne zaman ki | بلغ BLĞ ulaştı | مغرب MĞRB battığı yere | الشمس ELŞMS güneşin | وجدها WCD̃HE ve onu buldu | تغرب TĞRB batarken | في FY | عين AYN bir gözede | حمئة ḪMÙT kara balçıklı | ووجد WWCD̃ ve buldu | عندها AND̃HE onun yanında da | قوما GWME bir kavim | قلنا GLNE dedik ki | يا YE EY/HEY/AH | ذا Z̃E Zu | القرنين ELGRNYN Zu'l-Karneyn | إما ÎME ya | أن ÊN | تعذب TAZ̃B azâb edersin | وإما WÎME veya | أن ÊN | تتخذ TTḢZ̃ davranırsın | فيهم FYHM kendilerine | حسنا ḪSNE güzel |
Kırık Meal (Okunuş) : |Hattā: nihayet | iƶā: ne zaman ki | beleğa: ulaştı | meğribe: battığı yere | ş-şemsi: güneşin | vecedehā: ve onu buldu | teğrubu: batarken | : | ǎynin: bir gözede | Hamietin: kara balçıklı | ve vecede: ve buldu | ǐndehā: onun yanında da | ḳavmen: bir kavim | ḳulnā: dedik ki | : EY/HEY/AH | ƶā: Zu | l-ḳarneyni: Zu'l-Karneyn | immā: ya | en: | tuǎƶƶibe: azâb edersin | veimmā: veya | en: | tetteḣiƶe: davranırsın | fīhim: kendilerine | Husnen: güzel |
Kırık Meal (Transcript) : |ḪT: nihayet | ÎZ̃E: ne zaman ki | BLĞ: ulaştı | MĞRB: battığı yere | ELŞMS: güneşin | VCD̃HE: ve onu buldu | TĞRB: batarken | FY: | AYN: bir gözede | ḪMÙT: kara balçıklı | VVCD̃: ve buldu | AND̃HE: onun yanında da | GVME: bir kavim | GLNE: dedik ki | YE: EY/HEY/AH | Z̃E: Zu | ELGRNYN: Zu'l-Karneyn | ÎME: ya | ÊN: | TAZ̃B: azâb edersin | VÎME: veya | ÊN: | TTḢZ̃: davranırsın | FYHM: kendilerine | ḪSNE: güzel |
Abdulbaki Gölpınarlı : Nihâyet güneşin battığı yere gelince görmüştü ki güneş, kara bir balçığa batmada ve orada bir topluluğa rastladı. Dedik ki: Ey Zülkarneyn, istersen azaplandırırsın bunları, istersen iyilik edersin onlara.
Adem Uğur : Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik.
Ahmed Hulusi : Tâ Güneş'in battığı yere ulaştığında, onu koyu bir karanlık suda batarken buldu. . . (Bir de) o bölgede bir toplum buldu! Dedik: "Ey Zül-Karneyn! İster (onlara) azap edersin; ister haklarında bir güzellik oluşturursun. "
Ahmet Tekin : Nihayet, güneşin batar durumda olduğu, gecenin aralıksız uzun süre devam ettiği yere ulaştığı zaman, güneşi, sanki kara balçıklı bir suda batıyor buldu. O bölgede bir kavme rastladı. Biz ona: 'Ey Zülkarneyn, onları cezalandırabilirsin, onlara iyi davranma yolunu da seçebilir, Hakka, imana, şer’î hükümleri öğrenmeye davet edebilir, kolaylık yolları gösterebilirsin.' diye ilham ettik.
Ahmet Varol : Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca onu kara balçıklı bir gözenin içinde batar gördü. [2] Onun yanında da bir kavim buldu. Dedik ki: 'Ey Zulkarneyn! Onlara ya azap edersin, ya da haklarında güzel davranırsın.
Ali Bulaç : Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin."
Ali Fikri Yavuz : Nihayet güneşin battığı yere (okyanus kıyısına) vardığı zaman, güneşi, (sanki) siyah bir çamura batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz şöyle hitap buyurduk: “- Ey Zül’-Karneyn! Ya (iman etmiyenlere) azâb edersin veya haklarında bir güzellik muamelesi yaparsın.”
Bekir Sadak : Sonunda gunesin battigi yere ulasinca onu, kara balcikli bir suda batiyor gordu. Orada bir millete rastladi. «Zulkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin» dedik.
Celal Yıldırım : Sonunda Güneş'in battığı yere (iyice batı cihetine) ulaştı; onu kara balçıklı bir suya batar (görünümünde) buldu. O kesimde bir millete rastladı. Biz de ona: «Ey Zülkarneyn ! Ya azaba uğratırsın, ya da haklarında güzel muamelede bulunabilirsin, (bu hususta serbestsin)» dedik.
Diyanet İşleri : Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.
Diyanet İşleri (eski) : Sonunda güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir suda batıyor gördü. Orada bir millete rastladı. 'Zülkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin' dedik.
Diyanet Vakfi : Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik.
Edip Yüksel : Uzak batıya varınca güneşi büyük bir okyanusta batar buldu ve orada bir topluluk ile karşılaştı. 'Ey İki Nesil Sahibi, dilersen onları cezalandır, dilersen onlara iyi davran,' dedik.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: «Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın.»
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Güneşin battığı yere vardığında onu, balçıklı bir kaynakta batıyor buldu. Ayrıca onun yanında bir kavim gördü. Dedik ki: «Ey Zulkarneyn, ya onları cezalandırırsın veya haklarında bir güzel muamelede bulunursun.»
Elmalılı Hamdi Yazır : Tâ gün batıya vardığı vakit onu balçıkla bir gözde gurub ediyor buldu, bir de bunun yanında bir kavim buldu, dedik ki: ey Zülkarneyn! ya ta'zib edersin veya haklarında bir güzellik ittihaz eylersin
Fizilal-il Kuran : Sonunda güneşin battığı yere varınca güneşi, çamurlu bir su pınarında batarken buldu. Orada rastladığı bir toplum ile ilgili olarak kendisine «Ey Zülkarneyn, onlara istersen ceza ver, istersen kendilerine iyi davran» dedik.
Gültekin Onan : Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzeliği (geçerli ilke) edinirsin."
Hakkı Yılmaz : Sonunda o, vahyin battığı yere vardığı zaman, vahyi, kara bir balçıkta batıyor buldu [orada ilâhi ilkeler hayattan çıkarılmıştı]. Bir de bunun yanında bir toplum buldu. Biz dedik ki: “Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi-güzel davranırsın.”
Hasan Basri Çantay : Nihayet güneşin batdığı yere ulaşınca onu kara bir balçıkda batar buldu. Bunun yanında da bir kavm buldu. Dedik ki: «Zülkarneyn, (onları) ya azaba uğratmanda, yahud haklarında güzellik (tarafını) tutman (da serbestsin)».
Hayrat Neşriyat : Nihâyet güneşin battığı yere (batı cihetindeki memleketlere) varınca, onu (o güneşi) balçıklı bir suda batıyor (gibi) buldu ve yanında (kâfir) bir kavim buldu. Dedik ki: 'Ey Zülkarneyn! (Artık sana düşen) ya (onları) cezâlandırman veya haklarında bir güzellik tutmandır!'
İbni Kesir : En sonunda güneşin battığı yere vardığı zaman; onu kara bir suda batıyor buldu. Orada bir kavme rastladı. Zülkarneyn, onlara azab da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin, dedik.
İskender Evrenosoğlu : Güneşin grup ettiği yere ulaştığı zaman, onu (güneşi) bulanık bir pınarda batarken buldu. Ve onun (o pınarın) yanında bir kavim (topluluk) buldu. (Ona şöyle) dedik: “Ya Zülkarneyn! Dilersen onlara azap edersin, dilersen onlara karşı güzel davranış ittihaz edersin.”
Muhammed Esed : (Batıya doğru giderek) günün birinde güneşin battığı yere vardı; (güneş) ona kopkoyu, bulanık bir suya dalıyormuş gibi göründü. Ve orada (kötülüğün her çeşidine gömülüp gitmiş) bir kavme rastladı. Ona, "Sen ey Zulkarneyn!" dedik, ("Onlara) azap da edebilirsin, yüce gönüllü de davranabilirsin!"
Ömer Nasuhi Bilmen : Tâ ki, güneşin battığı yere vardı, onu siyah bir çamur gözesinde gurub eder (gibi) buldu ve onun yanında bir kavim de buldu. Dedik ki: «Ey Zülkarneyn! Ya muazzep kılarsın veyahut haklarında güzelce bir muamele yaparsın.»
Ömer Öngüt : Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca, onu kara balçıklı bir gözeye batar (görünümünde) buldu. Orada bir kavme rastladı. Bunun üzerine ona: “Ey Zülkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin!” dedik.
Şaban Piriş : Sonunda, güneşin battığı yere varınca, onu kara bir çamurda, bir göze de batarken buldu. Orada da bir kavim buldu. Ona dedik ki: -Ey Zülkarneyn, onları ister cezalandır; ister iyi davran.
Suat Yıldırım : Nihayet Batıya ulaştığında, güneşi adeta kara bir balçıkta batar vaziyette buldu. Orada yerli bir halk bulunuyordu. Biz: "Zülkarneyn!" dedik, "ister onlara azab edersin, ister güzel davranırsın."
Süleyman Ateş : Nihâyet güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında da bir kavim buldu. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (onlara) ya azâb edersin veya kendilerine güzel davranırsın (onları güzellikle yola getirirsin. Nasıl istersen öyle yaparsın)."
Tefhim-ul Kuran : Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında da bir kavim gördü. Dedik ki: «Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.»
Ümit Şimşek : Nihayet batıya vardığında, güneşi balçıklı bir suda batarken gördü; orada da bir kavim buldu. 'Ey Zülkarneyn,' dedik. 'İster onları cezalandır, istersen güzellikle muamele et.'
Yaşar Nuri Öztürk : Nihayet, Güneş'in battığı yere varınca onu kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir de kavim buldu. Dedik ki: "Ey Zülkarneyn, ya bunlara azap edersin ya da haklarında güzel bir tavrı esas alırsın."


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}