» 6 / En’âm  44:

Kuran Sırası: 6
İniş Sırası: 55
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165

 » 6 / En’âm  Suresi: 44
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. فَلَمَّا (FLME) = felemmā : ne zaman ki
2. نَسُوا (NSVE) = nesū : unutunca
3. مَا (ME) = mā :
4. ذُكِّرُوا (Z̃KRVE) = ƶukkirū : yapılan uyarıları
5. بِهِ (BH) = bihi : kendileri
6. فَتَحْنَا (FTḪNE) = feteHnā : açıverdik
7. عَلَيْهِمْ (ALYHM) = ǎleyhim : üzerlerine
8. أَبْوَابَ (ÊBVEB) = ebvābe : kapılarını
9. كُلِّ (KL) = kulli : her
10. شَيْءٍ (ŞYÙ) = şey'in : şeyin
11. حَتَّىٰ (ḪT) = Hattā : nihayet
12. إِذَا (ÎZ̃E) = iƶā : sırada
13. فَرِحُوا (FRḪVE) = feriHū : sevince daldıkları
14. بِمَا (BME) = bimā : şey ile
15. أُوتُوا (ÊVTVE) = ūtū : kendilerine verilen
16. أَخَذْنَاهُمْ (ÊḢZ̃NEHM) = eḣaƶnāhum : onları yakaladık
17. بَغْتَةً (BĞTT) = beğteten : ansızın
18. فَإِذَا (FÎZ̃E) = fe iƶā : böylece
19. هُمْ (HM) = hum : onlar
20. مُبْلِسُونَ (MBLSVN) = mublisūne : bütün umutlarnı yitirdiler
ne zaman ki | unutunca | | yapılan uyarıları | kendileri | açıverdik | üzerlerine | kapılarını | her | şeyin | nihayet | sırada | sevince daldıkları | şey ile | kendilerine verilen | onları yakaladık | ansızın | böylece | onlar | bütün umutlarnı yitirdiler |

[] [NSY] [] [Z̃KR] [] [FTḪ] [] [BVB] [KLL] [ŞYE] [] [] [FRḪ] [] [ETY] [EḢZ̃] [BĞT] [] [] [BLS]
FLME NSVE ME Z̃KRVE BH FTḪNE ALYHM ÊBVEB KL ŞYÙ ḪT ÎZ̃E FRḪVE BME ÊVTVE ÊḢZ̃NEHM BĞTT FÎZ̃E HM MBLSVN

felemmā nesū ƶukkirū bihi feteHnā ǎleyhim ebvābe kulli şey'in Hattā iƶā feriHū bimā ūtū eḣaƶnāhum beğteten fe iƶā hum mublisūne
فلما نسوا ما ذكروا به فتحنا عليهم أبواب كل شيء حتى إذا فرحوا بما أوتوا أخذناهم بغتة فإذا هم مبلسون

 » 6 / En’âm  Suresi: 44
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
فلما | FLME felemmā ne zaman ki So when
نسوا ن س ي | NSY NSVE nesū unutunca they forgot
ما | ME what
ذكروا ذ ك ر | Z̃KR Z̃KRVE ƶukkirū yapılan uyarıları they were reminded
به | BH bihi kendileri of [it],
فتحنا ف ت ح | FTḪ FTḪNE feteHnā açıverdik We opened
عليهم | ALYHM ǎleyhim üzerlerine on them
أبواب ب و ب | BVB ÊBVEB ebvābe kapılarını gates
كل ك ل ل | KLL KL kulli her (of) every
شيء ش ي ا | ŞYE ŞYÙ şey'in şeyin thing,
حتى | ḪT Hattā nihayet until
إذا | ÎZ̃E iƶā sırada when
فرحوا ف ر ح | FRḪ FRḪVE feriHū sevince daldıkları they rejoiced
بما | BME bimā şey ile in what
أوتوا ا ت ي | ETY ÊVTVE ūtū kendilerine verilen they were given,
أخذناهم ا خ ذ | EḢZ̃ ÊḢZ̃NEHM eḣaƶnāhum onları yakaladık We seized them
بغتة ب غ ت | BĞT BĞTT beğteten ansızın suddenly
فإذا | FÎZ̃E fe iƶā böylece and then
هم | HM hum onlar they
مبلسون ب ل س | BLS MBLSVN mublisūne bütün umutlarnı yitirdiler (were) dumbfounded.

6:44 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

ne zaman ki | unutunca | | yapılan uyarıları | kendileri | açıverdik | üzerlerine | kapılarını | her | şeyin | nihayet | sırada | sevince daldıkları | şey ile | kendilerine verilen | onları yakaladık | ansızın | böylece | onlar | bütün umutlarnı yitirdiler |

[] [NSY] [] [Z̃KR] [] [FTḪ] [] [BVB] [KLL] [ŞYE] [] [] [FRḪ] [] [ETY] [EḢZ̃] [BĞT] [] [] [BLS]
FLME NSVE ME Z̃KRVE BH FTḪNE ALYHM ÊBVEB KL ŞYÙ ḪT ÎZ̃E FRḪVE BME ÊVTVE ÊḢZ̃NEHM BĞTT FÎZ̃E HM MBLSVN

felemmā nesū ƶukkirū bihi feteHnā ǎleyhim ebvābe kulli şey'in Hattā iƶā feriHū bimā ūtū eḣaƶnāhum beğteten fe iƶā hum mublisūne
فلما نسوا ما ذكروا به فتحنا عليهم أبواب كل شيء حتى إذا فرحوا بما أوتوا أخذناهم بغتة فإذا هم مبلسون

[] [ن س ي] [] [ذ ك ر] [] [ف ت ح] [] [ب و ب] [ك ل ل] [ش ي ا] [] [] [ف ر ح] [] [ا ت ي] [ا خ ذ ] [ب غ ت] [] [] [ب ل س]

 » 6 / En’âm  Suresi: 44
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
فلما | FLME felemmā ne zaman ki So when
Fe,Lam,Mim,Elif,
80,30,40,1,
REM – prefixed resumption particle
T – time adverb
الفاء استئنافية
ظرف زمان
نسوا ن س ي | NSY NSVE nesū unutunca they forgot
Nun,Sin,Vav,Elif,
50,60,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
ما | ME what
Mim,Elif,
40,1,
REL – relative pronoun
اسم موصول
ذكروا ذ ك ر | Z̃KR Z̃KRVE ƶukkirū yapılan uyarıları they were reminded
Zel,Kef,Re,Vav,Elif,
700,20,200,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form II) passive perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض مبني للمجهول والواو ضمير متصل في محل رفع نائب فاعل
به | BH bihi kendileri of [it],
Be,He,
2,5,
P – prefixed preposition bi
PRON – 3rd person masculine singular personal pronoun
جار ومجرور
فتحنا ف ت ح | FTḪ FTḪNE feteHnā açıverdik We opened
Fe,Te,Ha,Nun,Elif,
80,400,8,50,1,
V – 1st person plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل
عليهم | ALYHM ǎleyhim üzerlerine on them
Ayn,Lam,Ye,He,Mim,
70,30,10,5,40,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
جار ومجرور
أبواب ب و ب | BVB ÊBVEB ebvābe kapılarını gates
,Be,Vav,Elif,Be,
,2,6,1,2,
N – accusative masculine plural noun
اسم منصوب
كل ك ل ل | KLL KL kulli her (of) every
Kef,Lam,
20,30,
N – genitive masculine noun
اسم مجرور
شيء ش ي ا | ŞYE ŞYÙ şey'in şeyin thing,
Şın,Ye,,
300,10,,
N – genitive masculine indefinite noun
اسم مجرور
حتى | ḪT Hattā nihayet until
Ha,Te,,
8,400,,
INC – inceptive particle
حرف ابتداء
إذا | ÎZ̃E iƶā sırada when
,Zel,Elif,
,700,1,
T – time adverb
ظرف زمان
فرحوا ف ر ح | FRḪ FRḪVE feriHū sevince daldıkları they rejoiced
Fe,Re,Ha,Vav,Elif,
80,200,8,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
بما | BME bimā şey ile in what
Be,Mim,Elif,
2,40,1,
P – prefixed preposition bi
REL – relative pronoun
جار ومجرور
أوتوا ا ت ي | ETY ÊVTVE ūtū kendilerine verilen they were given,
,Vav,Te,Vav,Elif,
,6,400,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form IV) passive perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض مبني للمجهول والواو ضمير متصل في محل رفع نائب فاعل
أخذناهم ا خ ذ | EḢZ̃ ÊḢZ̃NEHM eḣaƶnāhum onları yakaladık We seized them
,Hı,Zel,Nun,Elif,He,Mim,
,600,700,50,1,5,40,
V – 1st person plural perfect verb
PRON – subject pronoun
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
بغتة ب غ ت | BĞT BĞTT beğteten ansızın suddenly
Be,Ğayn,Te,Te merbuta,
2,1000,400,400,
N – accusative feminine indefinite noun
اسم منصوب
فإذا | FÎZ̃E fe iƶā böylece and then
Fe,,Zel,Elif,
80,,700,1,
REM – prefixed resumption particle
SUR – surprise particle
الفاء استئنافية
حرف فجاءة
هم | HM hum onlar they
He,Mim,
5,40,
PRON – 3rd person masculine plural personal pronoun
ضمير منفصل
مبلسون ب ل س | BLS MBLSVN mublisūne bütün umutlarnı yitirdiler (were) dumbfounded.
Mim,Be,Lam,Sin,Vav,Nun,
40,2,30,60,6,50,
N – nominative masculine plural (form IV) active participle
اسم مرفوع
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |فَلَمَّا: ne zaman ki | نَسُوا: unutunca | مَا: | ذُكِّرُوا: yapılan uyarıları | بِهِ: kendileri | فَتَحْنَا: açıverdik | عَلَيْهِمْ: üzerlerine | أَبْوَابَ: kapılarını | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şeyin | حَتَّىٰ: nihayet | إِذَا: sırada | فَرِحُوا: sevince daldıkları | بِمَا: şey ile | أُوتُوا: kendilerine verilen | أَخَذْنَاهُمْ: onları yakaladık | بَغْتَةً: ansızın | فَإِذَا: böylece | هُمْ: onlar | مُبْلِسُونَ: bütün umutlarnı yitirdiler |
Kırık Meal (Harekesiz) : |فلما FLME ne zaman ki | نسوا NSWE unutunca | ما ME | ذكروا Z̃KRWE yapılan uyarıları | به BH kendileri | فتحنا FTḪNE açıverdik | عليهم ALYHM üzerlerine | أبواب ÊBWEB kapılarını | كل KL her | شيء ŞYÙ şeyin | حتى ḪT nihayet | إذا ÎZ̃E sırada | فرحوا FRḪWE sevince daldıkları | بما BME şey ile | أوتوا ÊWTWE kendilerine verilen | أخذناهم ÊḢZ̃NEHM onları yakaladık | بغتة BĞTT ansızın | فإذا FÎZ̃E böylece | هم HM onlar | مبلسون MBLSWN bütün umutlarnı yitirdiler |
Kırık Meal (Okunuş) : |felemmā: ne zaman ki | nesū: unutunca | : | ƶukkirū: yapılan uyarıları | bihi: kendileri | feteHnā: açıverdik | ǎleyhim: üzerlerine | ebvābe: kapılarını | kulli: her | şey'in: şeyin | Hattā: nihayet | iƶā: sırada | feriHū: sevince daldıkları | bimā: şey ile | ūtū: kendilerine verilen | eḣaƶnāhum: onları yakaladık | beğteten: ansızın | fe iƶā: böylece | hum: onlar | mublisūne: bütün umutlarnı yitirdiler |
Kırık Meal (Transcript) : |FLME: ne zaman ki | NSVE: unutunca | ME: | Z̃KRVE: yapılan uyarıları | BH: kendileri | FTḪNE: açıverdik | ALYHM: üzerlerine | ÊBVEB: kapılarını | KL: her | ŞYÙ: şeyin | ḪT: nihayet | ÎZ̃E: sırada | FRḪVE: sevince daldıkları | BME: şey ile | ÊVTVE: kendilerine verilen | ÊḢZ̃NEHM: onları yakaladık | BĞTT: ansızın | FÎZ̃E: böylece | HM: onlar | MBLSVN: bütün umutlarnı yitirdiler |
Abdulbaki Gölpınarlı : Derken söylenenleri, verilen öğütleri unuttukları zaman her şeyin kapılarını açtık onlara ve onlar, kendilerine verilen şeylerle genişliğe ulaştıkları gibi hemen ve ansızın onları tutup alıverdik de bütün umduklarından mahrum oldular.
Adem Uğur : Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler.
Ahmed Hulusi : Ne zaman ki kendilerine hatırlatılan şeyi (Allâh için yaratılmış olduklarını) unuttular, onlara her şeyin (dünya güzelliklerinin) kapılarını açtık. . . Nihayet (kendilerine) verilenler ile keyiflenip şımardıkları bir sırada, onları ansızın yakaladık! Bir anda tüm umutları sönerek çaresiz kaldılar!
Ahmet Tekin : Kendilerine tebliğ edilenleri, uyarıları unuttuklarında, başlarındaki belâları ve sıkıntıları kaldırıp, onlara her şeyin kapısını açtık. Nihâyet, kendilerine verilen nimetlerle sevinip zevke dalınca da, azabımızla ansızın onları yakalayıverdik. Onlar şaşkına dönüp, birdenbire bütün ümitlerini yitirdiler.
Ahmet Varol : Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında onlara her şeyin kapılarını açtık. Kendilerine verilenden dolayı sevince daldıklarında onları ansızın yakaladık ve o an bütün her şeyden ümitleri kesildi.
Ali Bulaç : Derken kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Öyleki kendilerine verilen şeylerle 'sevince kapılıp şımarınca', onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar umutları suya düşenler oldular.
Ali Fikri Yavuz : Böylece, ne zaman ki yapılan ihtarları unuttular, üzerlerine nimet ve zevklerden her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilen bu genişlik ve serbestlikle tam ferahlandıkları sırada, onları ansızın yakaladık. Artık o anda, bütün ümitlerinden mahrum kaldılar.
Bekir Sadak : Kendilerine hatirlatilani unuttuklarinda, onlara her seyin kapisini actik; kendilerine verilene sevinince ansizin onlari yakaladik da umutsuz kaliverdiler.
Celal Yıldırım : Ne vakit ki kendilerine yapılan hatırlatmayı unuttular; her şeyin kapılarını onlara açtık; sonunda verilen şeylerle sevinip ferahladıklarında ansızın kendilerini yakalayıverdik de ümitlerini yitirdiler.
Diyanet İşleri : Derken onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, (önce) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada, onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar.
Diyanet İşleri (eski) : Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını açtık; kendilerine verilene sevinince ansızın onları yakaladık da umutsuz kalıverdiler.
Diyanet Vakfi : Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler.
Edip Yüksel : Kendilerine iletilen mesajı unuttuklarında kendilerine her şeyin kapısını ardına kadar açtık. Kendilerine verilenlerle şımarınca onları ansızın yakaladık ve böylece şaşkın ve umutsuz kaldılar.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Kendilerine hatırlatılanları unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını açtık. Nihayet kendilerine verilen o nimetlerle sevinip zevke dalınca onları azabımızla ansızın yakalayıverdik. Hemen ümitsizliğe kapılıp şaşkına döndüler.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Vakta ki yapılan uyarıları unuttular, üzerlerine herşeyin kapılarını açıverdik. Nihayet kendilerine verilen bu bolluk ve serbestlik ile tam ferahlandıkları, düzlüğe çıktıkları sırada ansızın kendilerini yakalayıverdik! Hepsi bir anda bütün ümitlerinden mahrum kaldılar.
Elmalılı Hamdi Yazır : Bu sebeble vaktâki edilen ıhtarları unuttular, üzerlerine her şey'in kapılarını açıverdik, nihayet kendilerine verilen bu genişlik ve serbeslik ile tam ferahlandıkları sırada ansızın tuttuk kendilerini yakalayıverdik ne bakarsın hepsi bir anda bütün ümidlerinden mahrum düştüler
Fizilal-il Kuran : Onlar kendilerine yapılan uyarıları unutunca bütün nimetlerin kapılarını yüzlerine açtık, nihayet sahip oldukları nimetler yüzünden şımarıklığa kapıldıklarında kendilerini ansızın, kıskıvrak yakalayıverdik de bütün ümitleri suya düştü!
Gültekin Onan : Derken kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Öyle ki, kendilerine verilen şeylerle 'sevince kapılıp şımarınca', onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar umutları suya düşenler oldular.
Hakkı Yılmaz : Derken kendilerine hatırlatılanı terk ettiklerinde, onların üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Öyle ki, kendilerine verilen şeylerle ‘sevince kapılıp şımarınca’, onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar, umutları suya düşenler oldular.
Hasan Basri Çantay : Onun için bunlar kendilerine ne hatırlatıldı, öğüd verildiyse onları unutunca üzerlerine her şey'in (her zevkin, her nimetin) kapılarını açdık, nihayet kendilerine verilen o şeyler (o genişlik ve o serbestlik) yüzünden (tam şımarıb) ferahlandıkları vakit da onları ansızın tutub yakalayıverdik ve artık o anda onlar bütün ümîdlerinden mahrum kaldılar.
Hayrat Neşriyat : Buna rağmen kendisiyle nasîhat edildikleri şeyleri unutunca, üzerlerine herşeyin(bütün ni'metlerin) kapılarını açtık (ve kendilerini bollukla imtihân ettik). Nihâyet kendilerine verilenler yüzünden (tam) ferahlandıkları zaman, onları ansızın yakaladık; bir anda hepsi ümidsizliğe düşen kimseler oldular.
İbni Kesir : Onlar, kendilerine hatırlatılan şeyleri unutunca; Biz de kendilerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilen o şeyler yüzünden sevinince; onları, ansızın yakaladık ve bütün ümitlerinden mahrum kaldılar.
İskender Evrenosoğlu : Hatırlatıldıkları (onunla uyarıldıkları) şeyleri unuttukları zaman, verilen şeylerle ferahlayıncaya (sevininceye) kadar herşeyin kapısını onlara açtık. Ansızın onları yakaladığımız (aldığımız) zaman, artık onlar ümitlerini kestiler.
Muhammed Esed : Sonra, kendilerine yapılan uyarıları gözardı ettiklerinde bütün (güzel) şeylerin kapılarını onlara ardına kadar açtık ve kendilerine bağışlanan şeylerden zevk alarak yararlanmaya devam ederlerken onları apansız yakaladık: işte o anda bütün ümitlerini kaybettiler;
Ömer Nasuhi Bilmen : Vaktâ ki, onlar kendilerine ne ile öğüt verildiğini unuttular, onların üzerine herşeyin kapılarını açıverdik, nihâyet kendilerine verilen şeyler ile ferahlandıkları vakit onları ansızın tuttuk. Artık onlar o anda bütün umduklarından mahrum kaldılar.
Ömer Öngüt : Kendilerine yapılan uyarıları unutunca, üzerlerine (nimet ve zevklerden) her şeyin kapılarını açıverdik. Nihayet kendilerine verilenlerle şımarıp ferahlandıkları sırada da ansızın onları yakaladık. Birden bire bütün umutlarını yitirdiler.
Şaban Piriş : Verilen öğütleri unuttukları bir sırada, her şeyin kapılarını onlara açtık. Kendilerine verilenler ile şımarıp, azdıkları zaman, onları ansızın bütün ümitlerini yitirmiş bir halde yakaladık.
Suat Yıldırım : Kendilerine verilen öğütleri terk edip unutunca üzerlerine her şeyin, her zevk ve nimetin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilen bu genişlik ve serbestlikle tam ferahlandıkları sırada, ansızın onları kıskıvrak yakaladık da bir anda bütün ümitlerini kaybediverdiler!
Süleyman Ateş : Kendileri yapılan uyarıları unutunca, üzerlerine her şeyin kapılarını açıverdik; kendilerine verilenle sevince daldıkları sırada da ansızın onları yakaladık, birden bire bütün umutlarını yitirdiler.
Tefhim-ul Kuran : Derken kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Öyleki kendilerine verilen şeylerle 'sevince kapılıp şımarınca', onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar umutları suya düşenler oldular.
Ümit Şimşek : Kendilerine verilen öğütü unuttuklarında, bu defa onlara bütün nimetlerin kapılarını açtık. Nihayet, kendilerine verilenle şımardıkları zaman, onları ansızın yakalayıverdik de umduklarından mahrum kaldılar.
Yaşar Nuri Öztürk : Öğütlenmeye çağırıldıkları şeyi unutunca, her şeyin kapılarını üzerlerine açıverdik. Nihayet, kendilerine verilenle sevinç şımarıklığına daldıkları bir sırada, ansızın onları yakaladık. Tüm ümitlerini bir anda yitirdiler.


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}