» 12 / Yûsuf  110:

Kuran Sırası: 12
İniş Sırası: 53
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111

 » 12 / Yûsuf  Suresi: 110
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. حَتَّىٰ (ḪT) = Hattā : hatta
2. إِذَا (ÎZ̃E) = iƶā : ne zaman ki
3. اسْتَيْأَسَ (ESTYÊS) = steyese : umutlarını kestiler
4. الرُّسُلُ (ELRSL) = r-rusulu : elçiler
5. وَظَنُّوا (VƵNVE) = ve Zennū : ve sandılar
6. أَنَّهُمْ (ÊNHM) = ennehum : kendilerinin
7. قَدْ (GD̃) = ḳad : gerçekten
8. كُذِبُوا (KZ̃BVE) = kuƶibū : yalanlandıklarını
9. جَاءَهُمْ (CEÙHM) = cā'ehum : onlara geldi
10. نَصْرُنَا (NṦRNE) = neSrunā : yardımımız
11. فَنُجِّيَ (FNCY) = fe nucciye : ve kurtarıldı
12. مَنْ (MN) = men : kimseler
13. نَشَاءُ (NŞEÙ) = neşā'u : dilediğimiz
14. وَلَا (VLE) = ve lā : asla
15. يُرَدُّ (YRD̃) = yuraddu : geri çevrilmez
16. بَأْسُنَا (BÊSNE) = be'sunā : azabımız
17. عَنِ (AN) = ǎni : -ndan
18. الْقَوْمِ (ELGVM) = l-ḳavmi : topluluğu-
19. الْمُجْرِمِينَ (ELMCRMYN) = l-mucrimīne : suçlular
hatta | ne zaman ki | umutlarını kestiler | elçiler | ve sandılar | kendilerinin | gerçekten | yalanlandıklarını | onlara geldi | yardımımız | ve kurtarıldı | kimseler | dilediğimiz | asla | geri çevrilmez | azabımız | -ndan | topluluğu- | suçlular |

[] [] [YES] [RSL] [ƵNN] [] [] [KZ̃B] [CYE] [NṦR] [NCV] [] [ŞYE] [] [RD̃D̃] [BES] [] [GVM] [CRM]
ḪT ÎZ̃E ESTYÊS ELRSL VƵNVE ÊNHM GD̃ KZ̃BVE CEÙHM NṦRNE FNCY MN NŞEÙ VLE YRD̃ BÊSNE AN ELGVM ELMCRMYN

Hattā iƶā steyese r-rusulu ve Zennū ennehum ḳad kuƶibū cā'ehum neSrunā fe nucciye men neşā'u ve lā yuraddu be'sunā ǎni l-ḳavmi l-mucrimīne
حتى إذا استيأس الرسل وظنوا أنهم قد كذبوا جاءهم نصرنا فنجي من نشاء ولا يرد بأسنا عن القوم المجرمين

 » 12 / Yûsuf  Suresi: 110
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
حتى | ḪT Hattā hatta Until
إذا | ÎZ̃E iƶā ne zaman ki when
استيأس ي ا س | YES ESTYÊS steyese umutlarını kestiler gave up hope
الرسل ر س ل | RSL ELRSL r-rusulu elçiler the Messengers,
وظنوا ظ ن ن | ƵNN VƵNVE ve Zennū ve sandılar and thought
أنهم | ÊNHM ennehum kendilerinin that they
قد | GD̃ ḳad gerçekten certainly
كذبوا ك ذ ب | KZ̃B KZ̃BVE kuƶibū yalanlandıklarını were denied,
جاءهم ج ي ا | CYE CEÙHM cā'ehum onlara geldi then came to them
نصرنا ن ص ر | NṦR NṦRNE neSrunā yardımımız Our help,
فنجي ن ج و | NCV FNCY fe nucciye ve kurtarıldı and was saved
من | MN men kimseler whom
نشاء ش ي ا | ŞYE NŞEÙ neşā'u dilediğimiz We willed.
ولا | VLE ve lā asla And not
يرد ر د د | RD̃D̃ YRD̃ yuraddu geri çevrilmez (can) be repelled
بأسنا ب ا س | BES BÊSNE be'sunā azabımız Our punishment
عن | AN ǎni -ndan from
القوم ق و م | GVM ELGVM l-ḳavmi topluluğu- the people
المجرمين ج ر م | CRM ELMCRMYN l-mucrimīne suçlular (who are) criminals.

12:110 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

hatta | ne zaman ki | umutlarını kestiler | elçiler | ve sandılar | kendilerinin | gerçekten | yalanlandıklarını | onlara geldi | yardımımız | ve kurtarıldı | kimseler | dilediğimiz | asla | geri çevrilmez | azabımız | -ndan | topluluğu- | suçlular |

[] [] [YES] [RSL] [ƵNN] [] [] [KZ̃B] [CYE] [NṦR] [NCV] [] [ŞYE] [] [RD̃D̃] [BES] [] [GVM] [CRM]
ḪT ÎZ̃E ESTYÊS ELRSL VƵNVE ÊNHM GD̃ KZ̃BVE CEÙHM NṦRNE FNCY MN NŞEÙ VLE YRD̃ BÊSNE AN ELGVM ELMCRMYN

Hattā iƶā steyese r-rusulu ve Zennū ennehum ḳad kuƶibū cā'ehum neSrunā fe nucciye men neşā'u ve lā yuraddu be'sunā ǎni l-ḳavmi l-mucrimīne
حتى إذا استيأس الرسل وظنوا أنهم قد كذبوا جاءهم نصرنا فنجي من نشاء ولا يرد بأسنا عن القوم المجرمين

[] [] [ي ا س] [ر س ل] [ظ ن ن] [] [] [ك ذ ب] [ج ي ا] [ن ص ر] [ن ج و] [] [ش ي ا] [] [ر د د] [ب ا س] [] [ق و م] [ج ر م]

 » 12 / Yûsuf  Suresi: 110
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
حتى | ḪT Hattā hatta Until
Ha,Te,,
8,400,,
INC – inceptive particle
حرف ابتداء
إذا | ÎZ̃E iƶā ne zaman ki when
,Zel,Elif,
,700,1,
T – time adverb
ظرف زمان
استيأس ي ا س | YES ESTYÊS steyese umutlarını kestiler gave up hope
Elif,Sin,Te,Ye,,Sin,
1,60,400,10,,60,
V – 3rd person masculine singular (form X) perfect verb
فعل ماض
الرسل ر س ل | RSL ELRSL r-rusulu elçiler the Messengers,
Elif,Lam,Re,Sin,Lam,
1,30,200,60,30,
N – nominative masculine plural noun
اسم مرفوع
وظنوا ظ ن ن | ƵNN VƵNVE ve Zennū ve sandılar and thought
Vav,Zı,Nun,Vav,Elif,
6,900,50,6,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
الواو عاطفة
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
أنهم | ÊNHM ennehum kendilerinin that they
,Nun,He,Mim,
,50,5,40,
ACC – accusative particle
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
حرف نصب من اخوات «ان» و«هم» ضمير متصل في محل نصب اسم «ان»
قد | GD̃ ḳad gerçekten certainly
Gaf,Dal,
100,4,
CERT – particle of certainty
حرف تحقيق
كذبوا ك ذ ب | KZ̃B KZ̃BVE kuƶibū yalanlandıklarını were denied,
Kef,Zel,Be,Vav,Elif,
20,700,2,6,1,
V – 3rd person masculine plural passive perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض مبني للمجهول والواو ضمير متصل في محل رفع نائب فاعل
جاءهم ج ي ا | CYE CEÙHM cā'ehum onlara geldi then came to them
Cim,Elif,,He,Mim,
3,1,,5,40,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
فعل ماض و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
نصرنا ن ص ر | NṦR NṦRNE neSrunā yardımımız Our help,
Nun,Sad,Re,Nun,Elif,
50,90,200,50,1,
N – nominative masculine noun
PRON – 1st person plural possessive pronoun
اسم مرفوع و«نا» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
فنجي ن ج و | NCV FNCY fe nucciye ve kurtarıldı and was saved
Fe,Nun,Cim,Ye,
80,50,3,10,
CONJ – prefixed conjunction fa (and)
V – 3rd person masculine singular (form II) passive perfect verb
الفاء عاطفة
فعل ماض مبني للمجهول
من | MN men kimseler whom
Mim,Nun,
40,50,
REL – relative pronoun
اسم موصول
نشاء ش ي ا | ŞYE NŞEÙ neşā'u dilediğimiz We willed.
Nun,Şın,Elif,,
50,300,1,,
V – 1st person plural imperfect verb
فعل مضارع
ولا | VLE ve lā asla And not
Vav,Lam,Elif,
6,30,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
NEG – negative particle
الواو عاطفة
حرف نفي
يرد ر د د | RD̃D̃ YRD̃ yuraddu geri çevrilmez (can) be repelled
Ye,Re,Dal,
10,200,4,
V – 3rd person masculine singular passive imperfect verb
فعل مضارع مبني للمجهول
بأسنا ب ا س | BES BÊSNE be'sunā azabımız Our punishment
Be,,Sin,Nun,Elif,
2,,60,50,1,
N – nominative masculine noun
PRON – 1st person plural possessive pronoun
اسم مرفوع و«نا» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
عن | AN ǎni -ndan from
Ayn,Nun,
70,50,
P – preposition
حرف جر
القوم ق و م | GVM ELGVM l-ḳavmi topluluğu- the people
Elif,Lam,Gaf,Vav,Mim,
1,30,100,6,40,
N – genitive masculine noun
اسم مجرور
المجرمين ج ر م | CRM ELMCRMYN l-mucrimīne suçlular (who are) criminals.
Elif,Lam,Mim,Cim,Re,Mim,Ye,Nun,
1,30,40,3,200,40,10,50,
ADJ – genitive masculine plural (form IV) active participle
صفة مجرورة
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |حَتَّىٰ: hatta | إِذَا: ne zaman ki | اسْتَيْأَسَ: umutlarını kestiler | الرُّسُلُ: elçiler | وَظَنُّوا: ve sandılar | أَنَّهُمْ: kendilerinin | قَدْ: gerçekten | كُذِبُوا: yalanlandıklarını | جَاءَهُمْ: onlara geldi | نَصْرُنَا: yardımımız | فَنُجِّيَ: ve kurtarıldı | مَنْ: kimseler | نَشَاءُ: dilediğimiz | وَلَا: asla | يُرَدُّ: geri çevrilmez | بَأْسُنَا: azabımız | عَنِ: -ndan | الْقَوْمِ: topluluğu- | الْمُجْرِمِينَ: suçlular |
Kırık Meal (Harekesiz) : |حتى ḪT hatta | إذا ÎZ̃E ne zaman ki | استيأس ESTYÊS umutlarını kestiler | الرسل ELRSL elçiler | وظنوا WƵNWE ve sandılar | أنهم ÊNHM kendilerinin | قد GD̃ gerçekten | كذبوا KZ̃BWE yalanlandıklarını | جاءهم CEÙHM onlara geldi | نصرنا NṦRNE yardımımız | فنجي FNCY ve kurtarıldı | من MN kimseler | نشاء NŞEÙ dilediğimiz | ولا WLE asla | يرد YRD̃ geri çevrilmez | بأسنا BÊSNE azabımız | عن AN -ndan | القوم ELGWM topluluğu- | المجرمين ELMCRMYN suçlular |
Kırık Meal (Okunuş) : |Hattā: hatta | iƶā: ne zaman ki | steyese: umutlarını kestiler | r-rusulu: elçiler | ve Zennū: ve sandılar | ennehum: kendilerinin | ḳad: gerçekten | kuƶibū: yalanlandıklarını | cā'ehum: onlara geldi | neSrunā: yardımımız | fe nucciye: ve kurtarıldı | men: kimseler | neşā'u: dilediğimiz | ve lā: asla | yuraddu: geri çevrilmez | be'sunā: azabımız | ǎni: -ndan | l-ḳavmi: topluluğu- | l-mucrimīne: suçlular |
Kırık Meal (Transcript) : |ḪT: hatta | ÎZ̃E: ne zaman ki | ESTYÊS: umutlarını kestiler | ELRSL: elçiler | VƵNVE: ve sandılar | ÊNHM: kendilerinin | GD̃: gerçekten | KZ̃BVE: yalanlandıklarını | CEÙHM: onlara geldi | NṦRNE: yardımımız | FNCY: ve kurtarıldı | MN: kimseler | NŞEÙ: dilediğimiz | VLE: asla | YRD̃: geri çevrilmez | BÊSNE: azabımız | AN: -ndan | ELGVM: topluluğu- | ELMCRMYN: suçlular |
Abdulbaki Gölpınarlı : Sonucu peygamberler, tamâmıyla ümitlerini kesip tamamıyla inkâr edileceklerini sandıkları zaman yardımımız gelmiştir de dilediğimizi kurtarmışızdır. Fakat azâbımız, suçlu topluluktan hiçbir sûretle geriye çevrilemez.
Adem Uğur : Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.
Ahmed Hulusi : Tâ ki Rasûller ümitlerini yitirdiler ve (azap uyarıları gerçekleşmeden önce) zannettiler ki kendileri yalanlandılar, (işte o zaman) nusretimiz onlara geldi. . . Dilediğimiz kimseler kurtarıldı. . . Suçlular toplumundan azabımız geri çevrilmez.
Ahmet Tekin : Nihayet Rasullerin ümitlerini kestikleri; tâbilerinin rasulleri yalana âlet edilmiş kimseler sandıkları bir sırada, onlara yardımımız gelip yetişti. Sünnetimize, düzenimizin yasalarına uygun olarak, irademizin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimseler kurtarıldı. İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsi, suçlu, günahkâr bir topluluktan azâbımız geri çevrilmez.
Ahmet Varol : Nihayet peygamberler ümitlerini kestiklerinde ve (insanlar onların) yalanlandıklarını sandıklarında onlara yardımımız ulaştı ve dilediğimiz kurtarıldı. Azabımız ise suçlular topluluğundan geri çevrilmez.
Ali Bulaç : Öyle ki elçiler, umutlarını kesip de, artık onların gerçekten yalanladıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir; biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlu, günahkarlar topluluğundan zorlu azabımız kesin olarak geri çevrilmeyecektir.
Ali Fikri Yavuz : Nihayet Peygamberler, kendilerini yalanlayan kavimlerinin iman etmelerinden ümidlerini kesince ve tekzip edildiklerini anlayınca, kendilerine zaferimiz geldi ve dilediğimiz kimseler kurtarıldı. Bizim azabımız, mücrimler topluluğundan geri çevrilmez.
Bekir Sadak : Oyle ki, peygamberler umitsizlige dusup, yalanlandiklarini sandiklari bir sirada onlara yardimimiz gelmistir. Boylece, istedigimizi kurtaririz. Azabimiz suclu milletten geri cevrilemiyecektir.
Celal Yıldırım : O kadar ki, peygamberler ümitlerini kaybedecek duruma gelip (inkarcıların onları) yalana çıkaracaklarını sandıkları zaman yardımımız onlara gelip yetişti; dilediğimiz kimseler kurtarıldı. Suçlu günahkâr milletten ise azâb ve şiddetimiz geri çevrilmez.
Diyanet İşleri : Nihayet peygamberler ümitlerini kesecek hâle gelip yalanlandıklarını düşündükleri sırada, onlara yardımımız geldi de, böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirildi. Azabımız ise, suçlular topluluğundan geri çevrilemez.
Diyanet İşleri (eski) : Öyle ki, peygamberler ümitsizliğe düşüp, yalanlandıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir. Böylece, istediğimizi kurtarırız. Azabımız suçlu milletten geri çevrilemeyecektir.
Diyanet Vakfi : Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.
Edip Yüksel : Ne zaman ki elçiler umutlarını kestiler ve kendilerinin yalancı çıkarıldığını sandılar, işte o zaman onlara zaferimiz geldi. Nitekim, dilediğimiz kurtulur. Azabımız suçlular topluluğundan geri çevrilemez.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Nihayet peygamberleri (onların iman etmelerinden) ümit kesecek hale gelince ve kendilerinin yalancı durumuna düştüklerini sanınca, onlara yardımımız geldi, yetişti; dilediklerimiz kurtarıldı. Suçlular topluluğundan bizim azabımız geri çevrilemez.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Nihayet peygamberler ümitlerini kesecek hale geldikleri ve kendilerinin yalancı çıkarılmış oldukları zannına kapıldıkları zaman, onlara yardımımız geldi ve dilediklerimiz kurtuluşa erdirildi. Suçlular topluluğundan ise azabımız geri çevrilmez!
Elmalılı Hamdi Yazır : Nihayet Peygamberler ümidlerini kesecek hale geldikleri ve onlar yalana çıkarıldılar zannettikleri vakıt onlara nusratımız geldi de dilediklerimiz necata irdirildi, mücrimler güruhundan ise azâbımız giri döndürülmez
Fizilal-il Kuran : Gönderdiğimiz peygamberler, ümmetlerinden iyice ümit kestiklerinde ve kesinlikle yalancı sayıldıkları sonucuna vardıklarında, kendilerine yardımımız erişiverdi de dilediklerimiz ortak azaptan kurtarıldı, fakat hiç kimse ağır suçlulardan şiddetli azabımızı savamaz.
Gültekin Onan : Öyle ki elçiler, umutlarını kesip de, artık onların gerçekten yalanladıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir; biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlu, günahkarlar topluluğundan azabımız kesin olarak geri çevrilmeyecektir.
Hakkı Yılmaz : Sonunda elçiler ümit kesecek hâle gelince ve kendilerinin yalanlandıkları kanaatine varınca, kendilerine yardımımız geldi. Sonra da dilediklerimiz kurtarıldı. Ve suçlular topluluğundan Bizim azabımız geri çevrilemez.
Hasan Basri Çantay : Hattâ o peygamberler (kavmlerinin îmanından) ümidlerini kesib de onların (va'd edildikleri nusret-i ilâhiyye hususunda) muhakkak yalana çıkarıldıklarını zannetdikleri sırada onlara nusretimiz yetişib gelmiş, biz kimi dilersek o (ya'ni peygamberler ve tabileri) kurtuluşa erdirilmişdir. Günahkârlar güruhundan ise azabımız asla döndürülmeyecekdir.
Hayrat Neşriyat : Nihâyet peygamberler (o kavimlerin îmâna gelmelerinden) ümidlerini kestiği ve(o kavimler de) gerçekten onların (o peygamberlerin) yalancı çıkarıldıklarını zannettikleri bir sırada kendilerine yardımımız geldi de dilediğimiz kimseler (o azabdan) kurtarıldı. Hâlbuki günahkârlar topluluğundan azâbımız geri çevrilmez.
İbni Kesir : Nihayet o Peygamber ümitsizliğe düşüp kesinlikle yalanladıklarını sandıkları sırada, onlara yardımımız gelmiştir. Böylece dilediğimiz kurtarılmıştır. Suçlular güruhundan ise baskınımız asla geri çevrilmeyecektir.
İskender Evrenosoğlu : Resûller, umutlarını kestikleri zaman ve hatta yalanlandıklarını zannettikleri bir sırada, onlara yardımımız geldi. Böylece dilediğimiz kimse(ler) kurtarıldı. Azabımız mücrim kavimden geri döndürülmez.
Muhammed Esed : (Önceki elçilerimizin hepsi uzun süre zulüm ve baskıya uğramışlardır;) nihayet bu elçiler neredeyse bütün ümitlerini kaybettikleri ve büsbütün yalancılıkla damgalandıklarını gördükleri bir sırada Bizim yardımımız kendilerine ulaşmıştır; ve böylece dilediğimizi kurtarmışızdır (hakkı inkar edenleri ise yok etmişizdir): çünkü azabımız günaha gömülüp gitmiş insanlardan asla geri çevrilemez.
Ömer Nasuhi Bilmen : Nihâyet o peygamberlerin ye'se düştükleri ve kendilerinin hakikaten yalana çıkarıldıklarını zanneyledikleri zaman onlara nusretimiz geliverdi. Artık dilediğimiz kimseler necâta erdirildi ve mücrimler olan kavimden ise azabımız geri döndürülmeyecektir.
Ömer Öngüt : Nihayet o peygamberler ümitsizliğe düşüp de kendilerinin kesinlikle yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada, onlara yardımımız gelmiştir. Böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirilir. Baskınımız suçlular gürûhundan aslâ geri çevrilmez.
Şaban Piriş : Peygamberler ümitsizliğe düşüp, yalanlandıklarını gördükleri bir anda kendilerine yardımımız gelmiştir. Böylece, istediğimizi kurtarırız. Azabımız suçlu milletten geri döndürülemez.
Suat Yıldırım : O müşrikler kendilerine mühlet verilmesine aldanmasınlar. Daha öncekilere de böyle fırsat verilmişti. Ne zaman ki peygamberler, toplumlarının imana gelmelerinden ümitlerini kesecek raddeye gelir ve toplumları da peygamberlerinin kendilerini aldattığı zannına kapılırlar, işte o zaman onlara yardımımız ulaşır, inkârcılar helâk olur, dilediğimiz kimseler kurtulur. Çünkü (uzun vâdede) cezamız, suçlu toplumlardan hiçbir surette geri çevrilmez.
Süleyman Ateş : (Bir süre serbest bırakılmalarına aldanmasınlar. Kendilerinden önce gelenlere de öyle fırsat verilmişti. Fakat) Ne zaman ki, elçiler umutlarını kestiler ve kendilerinin yalana çıkarıldıklarını (kâfirlere karşı kendilerine yapılacağı va'dedilen yardımın yapılmayacağını) sandılar, işte o zaman onlara yardımımız geldi ve dilediğimiz kimseler kurtarıldı. Azâbımız suçlular topluluğundan asla geri çevrilmez.
Tefhim-ul Kuran : Öyleki peygamberler, umutlarını kesip de, artık onların gerçekten yalanladıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir; biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlu, günahkârlar topluluğundan zorlu azabımız kesin olarak geri çevrilmeyecektir.
Ümit Şimşek : Nihayet o peygamberler kavimleri tarafından kesin olarak yalanlandıklarını anlayıp da onlardan ümit kestiklerinde, kendilerine yardımımız yetişti ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. Mücrimler güruhundan ise azabımız geri çevrilecek değildi.
Yaşar Nuri Öztürk : Ne zaman ki resuller ümitsizliğe düşüp yalanlandıkları kanısına vardılar, işte o zaman yardımımız kendilerine ulaştı da dilediklerimiz kurtarıldı. Azabımız suçlular topluluğundan geri çevrilemez.


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}