» 27 / Neml  Suresi:

Kuran Sırası: 27
İniş Sırası: 48

Kırık Meal (Arapça) Meali
|طس: Ta sin | تِلْكَ: şunlar | ايَاتُ: ayetleridir | الْقُرْانِ: Kur'an'ın | وَكِتَابٍ: ve bir Kitabın | مُبِينٍ: apaçık | (27:1)
|هُدًى: yol göstericidir | وَبُشْرَىٰ: ve müjdedir | لِلْمُؤْمِنِينَ: inananlara | (27:2)
|الَّذِينَ: o kimseler | يُقِيمُونَ: doğrulurlar | الصَّلَاةَ: SaLâTe/Desteğe- | وَيُؤْتُونَ: ve verirler | الزَّكَاةَ: zekatı | وَهُمْ: ve onlar | بِالْاخِرَةِ: ahirete | هُمْ: onlar | يُوقِنُونَ: kesin olarak inanırlar | (27:3)
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimselerin | لَا: | يُؤْمِنُونَ: inanmayan | بِالْاخِرَةِ: ahirete | زَيَّنَّا: süslemişizdir | لَهُمْ: kendilerine | أَعْمَالَهُمْ: işlerini | فَهُمْ: onlar | يَعْمَهُونَ: körü körüne bocalarlar | (27:4)
|أُولَٰئِكَ: onlar | الَّذِينَ: öyle kimselerdir ki | لَهُمْ: kendilerinindir | سُوءُ: en kötü | الْعَذَابِ: azab | وَهُمْ: ve onlar | فِي: | الْاخِرَةِ: ahirette | هُمُ: onlar | الْأَخْسَرُونَ: ziyana uğrayanlardır | (27:5)
|وَإِنَّكَ: ve şüphesiz | لَتُلَقَّى: sana verilmektedir | الْقُرْانَ: Kur'an | مِنْ: | لَدُنْ: katından | حَكِيمٍ: hüküm ve hikmet sahibi | عَلِيمٍ: (herşeyi) bilen | (27:6)
|إِذْ: hani | قَالَ: demişti | مُوسَىٰ: Musa | لِأَهْلِهِ: ailesine | إِنِّي: şüphesiz ben | انَسْتُ: gördüm | نَارًا: bir ateş | سَاتِيكُمْ: size getireyim | مِنْهَا: ondan | بِخَبَرٍ: bir haber | أَوْ: yahut | اتِيكُمْ: size getireyim | بِشِهَابٍ: bir ateş | قَبَسٍ: koru | لَعَلَّكُمْ: belki | تَصْطَلُونَ: ısınırsınız | (27:7)
|فَلَمَّا: ne zaman ki | جَاءَهَا: oraya geldi | نُودِيَ: seslenildi | أَنْ: diye | بُورِكَ: mübarek kılındı | مَنْ: bulunan kimse | فِي: içinde | النَّارِ: ateşin | وَمَنْ: ve olan kimse | حَوْلَهَا: çevresinde | وَسُبْحَانَ: eksikliklerden münezzehtir | اللَّهِ: Allah | رَبِّ: Rabbi | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (27:8)
|يَا: EY/HEY/AH | مُوسَىٰ: Musa | إِنَّهُ: gerçek şu ki | أَنَا: ben | اللَّهُ: Allah'ım | الْعَزِيزُ: güçlü | الْحَكِيمُ: hüküm ve hikmet sahibi | (27:9)
|وَأَلْقِ: ve at | عَصَاكَ: asanı | فَلَمَّا: ne zaman ki | رَاهَا: görünce | تَهْتَزُّ: titreştiğini | كَأَنَّهَا: gibi | جَانٌّ: bir yılan | وَلَّىٰ: dön(üp kaç)dı | مُدْبِرًا: arkaya | وَلَمْ: ve | يُعَقِّبْ: geri dönmedi | يَا: EY/HEY/AH | مُوسَىٰ: Musa | لَا: | تَخَفْ: korkma | إِنِّي: çünkü ben | لَا: | يَخَافُ: korkmaz(lar) | لَدَيَّ: benim huzurumda | الْمُرْسَلُونَ: elçiler | (27:10)
|إِلَّا: ancak | مَنْ: kim | ظَلَمَ: zulmeder | ثُمَّ: sonra da | بَدَّلَ: değiştirirse | حُسْنًا: iyilikle | بَعْدَ: sonra | سُوءٍ: (yaptığı) kötülükten | فَإِنِّي: şüphesiz ben | غَفُورٌ: bağışlayıcıyım | رَحِيمٌ: esirgeyiciyim | (27:11)
|وَأَدْخِلْ: ve sok | يَدَكَ: elini | فِي: | جَيْبِكَ: koynuna | تَخْرُجْ: çıksın | بَيْضَاءَ: bembeyaz | مِنْ: | غَيْرِ: olmaksızın | سُوءٍ: kusur | فِي: içinde | تِسْعِ: dokuz | ايَاتٍ: mu'cize | إِلَىٰ: | فِرْعَوْنَ: Fir'avn'a (git) | وَقَوْمِهِ: ve onun kavmine | إِنَّهُمْ: çünkü onlar | كَانُوا: oldular | قَوْمًا: bir kavim | فَاسِقِينَ: fasık | (27:12)
|فَلَمَّا: ne zaman ki | جَاءَتْهُمْ: onlara gelince | ايَاتُنَا: ayetlerimiz | مُبْصِرَةً: açıkça görünen | قَالُوا: dediler | هَٰذَا: bu | سِحْرٌ: bir büyüdür | مُبِينٌ: apaçık | (27:13)
|وَجَحَدُوا: ve inkar ettiler | بِهَا: onları | وَاسْتَيْقَنَتْهَا: kanaat getirdiği halde | أَنْفُسُهُمْ: vicdanları | ظُلْمًا: haksızlıkları yüzünden | وَعُلُوًّا: ve böbürlenmeleri yüzünden | فَانْظُرْ: bak işte | كَيْفَ: nasıl | كَانَ: oldu | عَاقِبَةُ: sonu | الْمُفْسِدِينَ: bozguncuların | (27:14)
|وَلَقَدْ: ve andolsun | اتَيْنَا: biz verdik | دَاوُودَ: Davud'a | وَسُلَيْمَانَ: ve Süleyman'a | عِلْمًا: bir ilim | وَقَالَا: ve dediler | الْحَمْدُ: hamdolsun | لِلَّهِ: Allah'a | الَّذِي: ki | فَضَّلَنَا: bizi üstün kıldı | عَلَىٰ: üzerine | كَثِيرٍ: birçoğu | مِنْ: -ndan | عِبَادِهِ: kulları- | الْمُؤْمِنِينَ: inanan | (27:15)
|وَوَرِثَ: ve mirasçı oldu | سُلَيْمَانُ: Süleyman | دَاوُودَ: Davud'a | وَقَالَ: ve dedi ki | يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | النَّاسُ: insanlar | عُلِّمْنَا: bize öğretildi | مَنْطِقَ: dili | الطَّيْرِ: kuşların | وَأُوتِينَا: ve bize verildi | مِنْ: (bir pay) | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şeyden | إِنَّ: şüphesiz | هَٰذَا: bu | لَهُوَ: elbette o | الْفَضْلُ: bir lutuftur | الْمُبِينُ: açık | (27:16)
|وَحُشِرَ: ve toplandı | لِسُلَيْمَانَ: Süleyman'a | جُنُودُهُ: orduları | مِنَ: -den | الْجِنِّ: cinler- | وَالْإِنْسِ: ve insanlar(dan) | وَالطَّيْرِ: ve kuşlar(dan) | فَهُمْ: onlar | يُوزَعُونَ: sevk ediliyordu | (27:17)
|حَتَّىٰ: nihayet | إِذَا: zaman | أَتَوْا: geldikleri | عَلَىٰ: üzerine | وَادِ: vadisi | النَّمْلِ: karınca | قَالَتْ: dedi | نَمْلَةٌ: bir karınca | يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | النَّمْلُ: karıncalar | ادْخُلُوا: girin | مَسَاكِنَكُمْ: yuvalarınıza | لَا: | يَحْطِمَنَّكُمْ: sizi ezmesinler | سُلَيْمَانُ: Süleyman | وَجُنُودُهُ: ve orduları | وَهُمْ: ve onlar | لَا: | يَشْعُرُونَ: farkında olmayarak | (27:18)
|فَتَبَسَّمَ: tebessüm etti | ضَاحِكًا: gülümseyerek | مِنْ: | قَوْلِهَا: onun sözüne | وَقَالَ: ve dedi | رَبِّ: Rabbim | أَوْزِعْنِي: gönlüme ilham eyle | أَنْ: diye | أَشْكُرَ: şükredeyim | نِعْمَتَكَ: ni'metine | الَّتِي: | أَنْعَمْتَ: lutfettiğin | عَلَيَّ: bana | وَعَلَىٰ: ve | وَالِدَيَّ: anama babama | وَأَنْ: ve diye | أَعْمَلَ: yapayım | صَالِحًا: faydalı bir iş | تَرْضَاهُ: senin beğeneceğin | وَأَدْخِلْنِي: ve beni sok | بِرَحْمَتِكَ: rahmetinle | فِي: arasına | عِبَادِكَ: kullarının | الصَّالِحِينَ: iyi | (27:19)
|وَتَفَقَّدَ: ve teftiş etti | الطَّيْرَ: kuşları | فَقَالَ: dedi ki | مَا: neden | لِيَ: ben | لَا: | أَرَى: göremiyorum | الْهُدْهُدَ: hüdhüdü | أَمْ: yoksa | كَانَ: (mı) oldu? | مِنَ: | الْغَائِبِينَ: kayıplardan- | (27:20)
|لَأُعَذِّبَنَّهُ: ona azabedeceğim | عَذَابًا: bir azapla | شَدِيدًا: çetin | أَوْ: ya da | لَأَذْبَحَنَّهُ: onu keseceğim | أَوْ: yahut da | لَيَأْتِيَنِّي: bana getirecek | بِسُلْطَانٍ: bir delil | مُبِينٍ: açık | (27:21)
|فَمَكَثَ: geldi | غَيْرَ: | بَعِيدٍ: çok geçmeden | فَقَالَ: ve dedi | أَحَطْتُ: ben gördüm | بِمَا: bir şey | لَمْ: | تُحِطْ: senin görmediğin | بِهِ: onda | وَجِئْتُكَ: ve sana getirdim | مِنْ: -dan | سَبَإٍ: Seba- | بِنَبَإٍ: bir haber | يَقِينٍ: gerçek | (27:22)
|إِنِّي: şüphesiz ben | وَجَدْتُ: buldum | امْرَأَةً: bir kadın | تَمْلِكُهُمْ: onlara hükümdarlık eden | وَأُوتِيَتْ: ve kendisine verilmiştir | مِنْ: -den | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şey- | وَلَهُ: ve onlar | عَرْشٌ: bir tahtı | عَظِيمٌ: büyük | (27:23)
|وَجَدْتُهَا: onu buldum | وَقَوْمَهَا: ve kavmini | يَسْجُدُونَ: secde aderlerken | لِلشَّمْسِ: güneşe | مِنْ: | دُونِ: bırakıp | اللَّهِ: Allah'ı | وَزَيَّنَ: ve süsledi | لَهُمُ: onlara | الشَّيْطَانُ: şeytan | أَعْمَالَهُمْ: işlerini | فَصَدَّهُمْ: ve onları çevirdi | عَنِ: -dan | السَّبِيلِ: (doğru) yol- | فَهُمْ: (bu yüzden) onlar | لَا: | يَهْتَدُونَ: yola gelmiyorlar | (27:24)
|أَلَّا: | يَسْجُدُوا: secde etmezler mi? | لِلَّهِ: Allah'a | الَّذِي: | يُخْرِجُ: açığa çıkaran | الْخَبْءَ: gizleneni | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَالْأَرْضِ: ve yerde | وَيَعْلَمُ: ve bilen | مَا: şeyleri | تُخْفُونَ: gizledikleri | وَمَا: ve şeyleri | تُعْلِنُونَ: açığa vurdukları | (27:25)
|اللَّهُ: Allah (ki) | لَا: yoktur | إِلَٰهَ: Tanrı | إِلَّا: başka | هُوَ: O'ndan | رَبُّ: Rabbidir | الْعَرْشِ: Arş'ın | الْعَظِيمِ: büyük | (27:26)
|قَالَ: dedi ki | سَنَنْظُرُ: bakacağız | أَصَدَقْتَ: doğru mu söyledin | أَمْ: yoksa | كُنْتَ: mı oldun? | مِنَ: -dan | الْكَاذِبِينَ: yalancılar- | (27:27)
|اذْهَبْ: götür | بِكِتَابِي: mektubumu | هَٰذَا: bu | فَأَلْقِهْ: ve at | إِلَيْهِمْ: onlara | ثُمَّ: sonra | تَوَلَّ: biraz öteye çekil | عَنْهُمْ: onlardan | فَانْظُرْ: ve bak | مَاذَا: neye | يَرْجِعُونَ: başvuruyorlar | (27:28)
|قَالَتْ: dedi ki | يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | الْمَلَأُ: ileri gelenler | إِنِّي: gerçekten | أُلْقِيَ: bırakıldı | إِلَيَّ: bana | كِتَابٌ: bir mektup | كَرِيمٌ: çok önemli | (27:29)
|إِنَّهُ: muhakkak o | مِنْ: -dandır | سُلَيْمَانَ: Süleyman- | وَإِنَّهُ: ve o | بِسْمِ: adıyla(başlamakta)dır | اللَّهِ: Allah'ın | الرَّحْمَٰنِ: Rahman | الرَّحِيمِ: Rahim | (27:30)
|أَلَّا: | تَعْلُوا: büyüklük taslamayın | عَلَيَّ: bana karşı | وَأْتُونِي: ve bana gelin (diye yazıyor) | مُسْلِمِينَ: teslim olarak | (27:31)
|قَالَتْ: dedi ki | يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | الْمَلَأُ: ileri gelenler | أَفْتُونِي: bana bir fikir verin | فِي: | أَمْرِي: (bu) işimde | مَا: | كُنْتُ: ben olmam | قَاطِعَةً: kesip atan | أَمْرًا: hiçbir işi | حَتَّىٰ: sürece | تَشْهَدُونِ: siz olmadığınız | (27:32)
|قَالُوا: dediler ki | نَحْنُ: biz | أُولُو: sahibiyiz | قُوَّةٍ: güç | وَأُولُو: ve erbabıyız | بَأْسٍ: savaş | شَدِيدٍ: yaman | وَالْأَمْرُ: ama emir | إِلَيْكِ: senindir | فَانْظُرِي: o halde bak | مَاذَا: ne | تَأْمُرِينَ: buyurursan | (27:33)
|قَالَتْ: dedi | إِنَّ: şüphesiz | الْمُلُوكَ: hükümdarlar | إِذَا: zaman | دَخَلُوا: girdikleri | قَرْيَةً: bir ülkeye | أَفْسَدُوهَا: orayı bozarlar | وَجَعَلُوا: ve kılarlar | أَعِزَّةَ: şereflilerini | أَهْلِهَا: halkının | أَذِلَّةً: zillet içinde | وَكَذَٰلِكَ: ve böyle | يَفْعَلُونَ: yaparlar | (27:34)
|وَإِنِّي: şüphesiz ben | مُرْسِلَةٌ: göndereyim | إِلَيْهِمْ: onlara | بِهَدِيَّةٍ: bir hediye | فَنَاظِرَةٌ: ve bakayım | بِمَ: ne ile | يَرْجِعُ: dönecekler | الْمُرْسَلُونَ: elçiler | (27:35)
|فَلَمَّا: ne zaman ki | جَاءَ: gelince | سُلَيْمَانَ: Süleyman'a | قَالَ: dedi ki | أَتُمِدُّونَنِ: bana yardım mı etmek istiyorsunuz? | بِمَالٍ: mal ile | فَمَا: oysa ne ki | اتَانِيَ: bana vermiştir | اللَّهُ: Allah | خَيْرٌ: (o) daha hayırlıdır | مِمَّا: -nden | اتَاكُمْ: size verdiği- | بَلْ: bilakis | أَنْتُمْ: siz | بِهَدِيَّتِكُمْ: hediyenizle | تَفْرَحُونَ: sevinirsiniz | (27:36)
|ارْجِعْ: dön (söyle) | إِلَيْهِمْ: onlara | فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ: onlara gelirim | بِجُنُودٍ: ordularla | لَا: asla | قِبَلَ: karşı koyamayacakları | لَهُمْ: kendilerinin | بِهَا: ona | وَلَنُخْرِجَنَّهُمْ: ve onları sürüp çıkarırım | مِنْهَا: oradan | أَذِلَّةً: zilletle | وَهُمْ: ve onları | صَاغِرُونَ: hor ve hakir olarak | (27:37)
|قَالَ: dedi | يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | الْمَلَأُ: ileri gelenler | أَيُّكُمْ: hanginiz | يَأْتِينِي: bana getirebilir | بِعَرْشِهَا: onun tahtını | قَبْلَ: önce | أَنْ: | يَأْتُونِي: bana gelmelerinden | مُسْلِمِينَ: teslim olarak | (27:38)
|قَالَ: dedi ki | عِفْرِيتٌ: bir ifrit | مِنَ: -den | الْجِنِّ: cinler- | أَنَا: ben | اتِيكَ: sana getiririm | بِهِ: onu | قَبْلَ: önce | أَنْ: | تَقُومَ: sen kalkmadan | مِنْ: -dan | مَقَامِكَ: makamın- | وَإِنِّي: gerçekten benim | عَلَيْهِ: buna | لَقَوِيٌّ: gücüm yeter | أَمِينٌ: bana güvenilir | (27:39)
|قَالَ: dedi ki | الَّذِي: bulunan | عِنْدَهُ: yanında | عِلْمٌ: bir ilim | مِنَ: -tan | الْكِتَابِ: Kitap- | أَنَا: ben | اتِيكَ: sana getirebilirim | بِهِ: onu | قَبْلَ: önce | أَنْ: | يَرْتَدَّ: sen kırpmadan | إِلَيْكَ: sana | طَرْفُكَ: gözünü | فَلَمَّا: ne zaman ki | رَاهُ: onu görünce | مُسْتَقِرًّا: yerleşmiş | عِنْدَهُ: yanında | قَالَ: dedi ki | هَٰذَا: bu | مِنْ: -ndandır | فَضْلِ: lutfu- | رَبِّي: Rabbimin | لِيَبْلُوَنِي: beni sınaması için | أَأَشْكُرُ: şükür mü edeceğim? | أَمْ: yoksa | أَكْفُرُ: inkar mı edeceğim? | وَمَنْ: ve kim | شَكَرَ: şükrederse | فَإِنَّمَا: şüphesiz | يَشْكُرُ: şükretmiştir | لِنَفْسِهِ: kendisi için | وَمَنْ: ve kim | كَفَرَ: inkar ederse | فَإِنَّ: şüphesiz | رَبِّي: Rabbim | غَنِيٌّ: zengindir | كَرِيمٌ: kerimdir | (27:40)
|قَالَ: dedi ki | نَكِّرُوا: tanınmaz hale getirin | لَهَا: onun | عَرْشَهَا: tahtını | نَنْظُرْ: bakalım | أَتَهْتَدِي: tanıyabilecek mi | أَمْ: yoksa | تَكُونُ: olacak (mı) | مِنَ: | الَّذِينَ: kimselerden | لَا: | يَهْتَدُونَ: tanımayan | (27:41)
|فَلَمَّا: ne zaman ki | جَاءَتْ: gelince | قِيلَ: dendi | أَهَٰكَذَا: böyle mi? | عَرْشُكِ: senin tahtın | قَالَتْ: dedi | كَأَنَّهُ: tıpkı (öyle) | هُوَ: o | وَأُوتِينَا: ve bize verilmişti | الْعِلْمَ: bilgi | مِنْ: | قَبْلِهَا: daha önce | وَكُنَّا: ve biz olmuştuk | مُسْلِمِينَ: müslüman | (27:42)
|وَصَدَّهَا: ve onu alıkoymuştu | مَا: şeyler | كَانَتْ: olduğu | تَعْبُدُ: tapmış | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | إِنَّهَا: çünkü kendisi | كَانَتْ: idi | مِنْ: -den | قَوْمٍ: bir kavim- | كَافِرِينَ: inkar eden | (27:43)
|قِيلَ: dendi | لَهَا: ona | ادْخُلِي: gir | الصَّرْحَ: köşke | فَلَمَّا: ne zaman ki | رَأَتْهُ: (köşkü) görünce | حَسِبَتْهُ: sandı | لُجَّةً: derin bir su | وَكَشَفَتْ: ve sıvadı | عَنْ: | سَاقَيْهَا: bacaklarını | قَالَ: dedi | إِنَّهُ: muhakkak o | صَرْحٌ: köşk | مُمَرَّدٌ: cilalı | مِنْ: -dandır | قَوَارِيرَ: şeffaf sırça- | قَالَتْ: (Kraliçe) dedi ki | رَبِّ: Rabbim | إِنِّي: ben | ظَلَمْتُ: zulmetmişim | نَفْسِي: kendime | وَأَسْلَمْتُ: ve teslim oldum | مَعَ: beraber | سُلَيْمَانَ: Süleyman'la | لِلَّهِ: Allah'a | رَبِّ: Rabbi | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (27:44)
|وَلَقَدْ: ve andolsun | أَرْسَلْنَا: biz gönderdik | إِلَىٰ: | ثَمُودَ: Semud(kavmin)e | أَخَاهُمْ: kardeşleri | صَالِحًا: Salih'i | أَنِ: diye | اعْبُدُوا: kulluk etsinler | اللَّهَ: Allah'a | فَإِذَا: o zaman | هُمْ: onlar | فَرِيقَانِ: iki bölük olmuşlardı | يَخْتَصِمُونَ: birbiriyle çekişen | (27:45)
|قَالَ: dedi ki | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | لِمَ: neden | تَسْتَعْجِلُونَ: koşuyorsunuz | بِالسَّيِّئَةِ: kötülüğe | قَبْلَ: önce | الْحَسَنَةِ: iyilikten | لَوْلَا: gerekmez mi? | تَسْتَغْفِرُونَ: mağfiret dilemeniz | اللَّهَ: Allah'tan | لَعَلَّكُمْ: belki | تُرْحَمُونَ: esirgenirsiniz | (27:46)
|قَالُوا: dediler | اطَّيَّرْنَا: uğursuzluğa uğradık | بِكَ: senin yüzünden | وَبِمَنْ: ve bulunanların yüzünden | مَعَكَ: seninle beraber | قَالَ: dedi | طَائِرُكُمْ: uğursuzluğunuz | عِنْدَ: katındadır | اللَّهِ: Allah | بَلْ: doğrusu | أَنْتُمْ: siz | قَوْمٌ: bir toplumsunuz | تُفْتَنُونَ: sınanan | (27:47)
|وَكَانَ: ve vardı | فِي: | الْمَدِينَةِ: şehirde | تِسْعَةُ: dokuz | رَهْطٍ: kişi | يُفْسِدُونَ: bozgunculuk yaparlardı | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | وَلَا: ve | يُصْلِحُونَ: düzeltmezlerdi | (27:48)
|قَالُوا: dediler | تَقَاسَمُوا: and içerek | بِاللَّهِ: Allah'a | لَنُبَيِّتَنَّهُ: biz gece ona baskın yapalım | وَأَهْلَهُ: ve ailesine | ثُمَّ: sonra | لَنَقُولَنَّ: diyelim | لِوَلِيِّهِ: velisine | مَا: | شَهِدْنَا: şahit olmadık | مَهْلِكَ: helakine | أَهْلِهِ: ailesinin | وَإِنَّا: ve biz | لَصَادِقُونَ: gerçekten doğrulardanız | (27:49)
|وَمَكَرُوا: ve tuzak kurdular | مَكْرًا: bir tuzak | وَمَكَرْنَا: biz de tuzak kurduk | مَكْرًا: bir tuzak | وَهُمْ: ve onlar | لَا: hiç | يَشْعُرُونَ: farkında değillerdi | (27:50)
|فَانْظُرْ: bak | كَيْفَ: nasıl | كَانَ: oldu | عَاقِبَةُ: sonucu | مَكْرِهِمْ: tuzaklarının | أَنَّا: biz | دَمَّرْنَاهُمْ: onları yıktık yok ettik | وَقَوْمَهُمْ: ve kavimlerini | أَجْمَعِينَ: hepsini | (27:51)
|فَتِلْكَ: işte şunlar | بُيُوتُهُمْ: evleridir | خَاوِيَةً: çökmüş ıssız kalmış | بِمَا: yüzünden | ظَلَمُوا: zulümleri | إِنَّ: şüphesiz | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: ibret | لِقَوْمٍ: bir kavim için | يَعْلَمُونَ: bilen | (27:52)
|وَأَنْجَيْنَا: ve kurtardık | الَّذِينَ: kimseleri | امَنُوا: inanan(ları) | وَكَانُوا: ve | يَتَّقُونَ: korunanları | (27:53)
|وَلُوطًا: ve Lut | إِذْ: hani | قَالَ: demişti ki | لِقَوْمِهِ: kavmine | أَتَأْتُونَ: -mü yapıyorsunuz? | الْفَاحِشَةَ: o aşırı kötülüğü- | وَأَنْتُمْ: siz | تُبْصِرُونَ: göre göre | (27:54)
|أَئِنَّكُمْ: siz mi? | لَتَأْتُونَ: -mi yaklaşıyorsunuz? | الرِّجَالَ: erkeklere | شَهْوَةً: şehvetle | مِنْ: | دُونِ: bırakıp | النِّسَاءِ: kadınları | بَلْ: gerçekten | أَنْتُمْ: siz | قَوْمٌ: bir toplumsunuz | تَجْهَلُونَ: cahil | (27:55)
|فَمَا: fakat | كَانَ: oldu | جَوَابَ: cevabı | قَوْمِهِ: kavminin | إِلَّا: sadece | أَنْ: şöyle | قَالُوا: demek | أَخْرِجُوا: çıkarın | الَ: ailesini | لُوطٍ: Lut | مِنْ: -den | قَرْيَتِكُمْ: kentiniz- | إِنَّهُمْ: çünkü onlar | أُنَاسٌ: kimselermiş | يَتَطَهَّرُونَ: temiz kalmak isteyen() | (27:56)
|فَأَنْجَيْنَاهُ: biz de onu kurtardık | وَأَهْلَهُ: ve ailesini | إِلَّا: dışında | امْرَأَتَهُ: karısı | قَدَّرْنَاهَا: ona takdir ettik | مِنَ: | الْغَابِرِينَ: kalanlardan olmasını | (27:57)
|وَأَمْطَرْنَا: ve yağdırdık | عَلَيْهِمْ: üzerlerine | مَطَرًا: yağmur | فَسَاءَ: ne kötü oldu | مَطَرُ: yağmur | الْمُنْذَرِينَ: uyarılanlara | (27:58)
|قُلِ: de ki | الْحَمْدُ: hamd olsun | لِلَّهِ: Allah'a | وَسَلَامٌ: ve selam | عَلَىٰ: üzerine | عِبَادِهِ: O'nun kulları | الَّذِينَ: | اصْطَفَىٰ: seçtiği | اللَّهُ: Allah mı? | خَيْرٌ: hayırlı | أَمَّا: yoksa | يُشْرِكُونَ: ortak koştukları mı? | (27:59)
|أَمَّنْ: yahut kim? | خَلَقَ: yarattı | السَّمَاوَاتِ: gökleri | وَالْأَرْضَ: ve yeri | وَأَنْزَلَ: ve indirdi | لَكُمْ: size | مِنَ: -ten | السَّمَاءِ: gök- | مَاءً: su | فَأَنْبَتْنَا: ve bitirdik | بِهِ: onunla | حَدَائِقَ: bahçeler | ذَاتَ: gönül açıcı | بَهْجَةٍ: gönül açıcı | مَا: olmayan | كَانَ: mümkün | لَكُمْ: sizin için | أَنْ: | تُنْبِتُوا: bitirmeniz | شَجَرَهَا: bir ağacını (bile) | أَإِلَٰهٌ: tanrı mı var? | مَعَ: ile beraber | اللَّهِ: Allah | بَلْ: hayır | هُمْ: onlar | قَوْمٌ: bir kavimdir | يَعْدِلُونَ: (haktan) sapan | (27:60)
|أَمَّنْ: yahut kimdir? | جَعَلَ: yapan | الْأَرْضَ: dünyayı | قَرَارًا: durulacak yer | وَجَعَلَ: ve yapan | خِلَالَهَا: arasında | أَنْهَارًا: ırmaklar | وَجَعَلَ: ve yaratan | لَهَا: üstünde | رَوَاسِيَ: sağlam dağlar | وَجَعَلَ: ve yaratan | بَيْنَ: arasında | الْبَحْرَيْنِ: iki deniz | حَاجِزًا: bir perde olarak | أَإِلَٰهٌ: tanrı mı var? | مَعَ: ile beraber | اللَّهِ: Allah | بَلْ: hayır | أَكْثَرُهُمْ: çokları | لَا: | يَعْلَمُونَ: bilmiyorlar | (27:61)
|أَمَّنْ: yahut kimdir? | يُجِيبُ: yetişen | الْمُضْطَرَّ: darda kalmışa | إِذَا: zaman | دَعَاهُ: du'a ettiği | وَيَكْشِفُ: ve kaldıran | السُّوءَ: kötülüğü | وَيَجْعَلُكُمْ: ve sizi yapan | خُلَفَاءَ: sahipleri | الْأَرْضِ: yeryüzünün | أَإِلَٰهٌ: tanrı mı var? | مَعَ: ile beraber | اللَّهِ: Allah | قَلِيلًا: ne de az | مَا: | تَذَكَّرُونَ: düşünüyorsunuz | (27:62)
|أَمَّنْ: yahut kimdir? | يَهْدِيكُمْ: size yol gösteren | فِي: içinde | ظُلُمَاتِ: karanlıkları | الْبَرِّ: karanın | وَالْبَحْرِ: ve denizin | وَمَنْ: ve kimdir? | يُرْسِلُ: gönderen | الرِّيَاحَ: rüzgarları | بُشْرًا: müjdeci | بَيْنَ: önünde | يَدَيْ: önünde | رَحْمَتِهِ: rahmetinin | أَإِلَٰهٌ: tanrı mı var? | مَعَ: ile beraber | اللَّهِ: Allah | تَعَالَى: yücedir | اللَّهُ: Allah | عَمَّا: şeylerden | يُشْرِكُونَ: ortak koştukları | (27:63)
|أَمَّنْ: yahut kimdir? | يَبْدَأُ: başlayan | الْخَلْقَ: yaratmağa | ثُمَّ: sonra | يُعِيدُهُ: onu iade eden | وَمَنْ: ve kimdir? | يَرْزُقُكُمْ: sizi rızıklandıran | مِنَ: -ten | السَّمَاءِ: gök- | وَالْأَرْضِ: ve yerden | أَإِلَٰهٌ: tanrı mı var? | مَعَ: ile beraber | اللَّهِ: Allah | قُلْ: de ki | هَاتُوا: getirin | بُرْهَانَكُمْ: delilinizi | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | صَادِقِينَ: doğrular(dan) | (27:64)
|قُلْ: de ki | لَا: | يَعْلَمُ: bilmez | مَنْ: kimse | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَالْأَرْضِ: ve yerde | الْغَيْبَ: gaybı | إِلَّا: başka | اللَّهُ: Allah'tan | وَمَا: ve | يَشْعُرُونَ: bilmezler | أَيَّانَ: ne zaman | يُبْعَثُونَ: dirileceklerini | (27:65)
|بَلِ: doğrusu | ادَّارَكَ: ardarda geldi | عِلْمُهُمْ: onların bilgileri | فِي: hakkındaki | الْاخِرَةِ: ahiret | بَلْ: fakat | هُمْ: onlar | فِي: içindedirler | شَكٍّ: bir kuşku | مِنْهَا: ondan | بَلْ: daha doğrusu | هُمْ: onlar | مِنْهَا: ondan yana | عَمُونَ: kördürler | (27:66)
|وَقَالَ: dediler ki | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | أَإِذَا: zaman mı? | كُنَّا: olduğumuz | تُرَابًا: toprak | وَابَاؤُنَا: ve babalarımız | أَئِنَّا: biz mi? | لَمُخْرَجُونَ: (diriltilip) çıkarılacağız | (27:67)
|لَقَدْ: andolsun | وُعِدْنَا: vadedildi (yapıldı) | هَٰذَا: bu (tehdid) | نَحْنُ: bize | وَابَاؤُنَا: ve atalarımıza | مِنْ: | قَبْلُ: önceden | إِنْ: değildir | هَٰذَا: bu | إِلَّا: başka bir şey | أَسَاطِيرُ: masallarından | الْأَوَّلِينَ: öncekilerin | (27:68)
|قُلْ: de ki | سِيرُوا: yürüyün (gezin) | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | فَانْظُرُوا: ve görün | كَيْفَ: nasıl | كَانَ: olduğunu | عَاقِبَةُ: sonunun | الْمُجْرِمِينَ: suçluların | (27:69)
|وَلَا: | تَحْزَنْ: üzülme | عَلَيْهِمْ: onlar(ın sözlerin)e | وَلَا: ve | تَكُنْ: olma | فِي: | ضَيْقٍ: sıkıntıda | مِمَّا: -ndan | يَمْكُرُونَ: tuzakları- | (27:70)
|وَيَقُولُونَ: ve diyorlar | مَتَىٰ: ne zaman? | هَٰذَا: bu | الْوَعْدُ: tehdid(ettiğiniz azab) | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | صَادِقِينَ: doğrular(dan) | (27:71)
|قُلْ: de ki | عَسَىٰ: belki de | أَنْ: | يَكُونَ: olmuştur | رَدِفَ: ardınıza takılmıştır | لَكُمْ: sizin | بَعْضُ: bir kısmı | الَّذِي: | تَسْتَعْجِلُونَ: acele ettiğiniz(azab)ın | (27:72)
|وَإِنَّ: ve şüphesiz | رَبَّكَ: Rabbin | لَذُو: sahibidir | فَضْلٍ: lutuf | عَلَى: karşı | النَّاسِ: insanlara | وَلَٰكِنَّ: fakat | أَكْثَرَهُمْ: çokları | لَا: | يَشْكُرُونَ: şükretmezler | (27:73)
|وَإِنَّ: ve elbette | رَبَّكَ: Rabbin | لَيَعْلَمُ: bilir | مَا: şeyleri | تُكِنُّ: gizlediği | صُدُورُهُمْ: onların göğüslerinin | وَمَا: ve şeyleri | يُعْلِنُونَ: açığa vurdukları | (27:74)
|وَمَا: ve yoktur | مِنْ: hiçbir şey | غَائِبَةٍ: gizli | فِي: | السَّمَاءِ: gökte | وَالْأَرْضِ: ve yerde | إِلَّا: olmayan | فِي: | كِتَابٍ: Kitapta | مُبِينٍ: apaçık | (27:75)
|إِنَّ: şüphesiz | هَٰذَا: bu | الْقُرْانَ: Kur'an | يَقُصُّ: anlatmaktadır | عَلَىٰ: | بَنِي: oğullarına | إِسْرَائِيلَ: İsrail | أَكْثَرَ: birçoğunu | الَّذِي: şeylerin | هُمْ: kendilerinin | فِيهِ: onda | يَخْتَلِفُونَ: ayrılığa düştükleri | (27:76)
|وَإِنَّهُ: ve elbette O | لَهُدًى: bir yol göstericidir | وَرَحْمَةٌ: ve rahmettir | لِلْمُؤْمِنِينَ: mü'minlere | (27:77)
|إِنَّ: şüphesiz | رَبَّكَ: Rabbin | يَقْضِي: icra eder | بَيْنَهُمْ: onlar arasında | بِحُكْمِهِ: hükmünü | وَهُوَ: ve O | الْعَزِيزُ: azizdir | الْعَلِيمُ: hakkiyle bilendir | (27:78)
|فَتَوَكَّلْ: o halde tevekkül et | عَلَى: | اللَّهِ: Allah'a | إِنَّكَ: çünkü sen | عَلَى: üzerindesin | الْحَقِّ: gerçek | الْمُبِينِ: apaçık | (27:79)
|إِنَّكَ: elbette sen | لَا: | تُسْمِعُ: duyuramazsın | الْمَوْتَىٰ: ölülere | وَلَا: ve | تُسْمِعُ: işittiremezsin | الصُّمَّ: sağırlara | الدُّعَاءَ: çağrıyı | إِذَا: zaman | وَلَّوْا: kaçtıkları | مُدْبِرِينَ: arkalarını dönerek | (27:80)
|وَمَا: ve değilsin | أَنْتَ: sen | بِهَادِي: doğru yola getirecek | الْعُمْيِ: kör(ler)i | عَنْ: -ndan | ضَلَالَتِهِمْ: sapıklıkları- | إِنْ: | تُسْمِعُ: sen duyuramazsın | إِلَّا: dışındakilere | مَنْ: | يُؤْمِنُ: inananlar | بِايَاتِنَا: ayetlerimize | فَهُمْ: işte onlar | مُسْلِمُونَ: müslümanlardır | (27:81)
|وَإِذَا: ve zaman | وَقَعَ: geldiği | الْقَوْلُ: söz | عَلَيْهِمْ: başlarına | أَخْرَجْنَا: çıkarırız | لَهُمْ: onlara | دَابَّةً: bir Dabbe (canlı) | مِنَ: -den | الْأَرْضِ: yer- | تُكَلِّمُهُمْ: o onlara söyler | أَنَّ: elbetteki | النَّاسَ: insanların | كَانُوا: olduklarını | بِايَاتِنَا: ayetlerimize | لَا: | يُوقِنُونَ: inanmıyor(lar) | (27:82)
|وَيَوْمَ: o gün | نَحْشُرُ: toplarız | مِنْ: -ten | كُلِّ: her | أُمَّةٍ: ümmet- | فَوْجًا: bir cemaat | مِمَّنْ: -dan | يُكَذِّبُ: yalanlayanlar- | بِايَاتِنَا: ayetlerimizi | فَهُمْ: onlar | يُوزَعُونَ: (ilahi huzura) sevk edilirler | (27:83)
|حَتَّىٰ: nihayet | إِذَا: | جَاءُوا: geldiklerinde | قَالَ: (Allah onlara) der ki | أَكَذَّبْتُمْ: yalanladınız mı? | بِايَاتِي: ayetlerimi | وَلَمْ: | تُحِيطُوا: anlamadığınız halde | بِهَا: onları | عِلْمًا: ilmen | أَمَّاذَا: yoksa nedir? | كُنْتُمْ: olduğunuz | تَعْمَلُونَ: yapıyor(lar) | (27:84)
|وَوَقَعَ: ve vuku bulmuştur | الْقَوْلُ: karar | عَلَيْهِمْ: başlarına | بِمَا: yüzünden | ظَلَمُوا: zulmetmeleri | فَهُمْ: onlar artık | لَا: | يَنْطِقُونَ: konuşmazlar | (27:85)
|أَلَمْ: | يَرَوْا: görmediler mi? | أَنَّا: elbette biz | جَعَلْنَا: yarattık | اللَّيْلَ: geceyi | لِيَسْكُنُوا: istirahat etmeleri için | فِيهِ: içinde | وَالنَّهَارَ: ve gündüzü | مُبْصِرًا: aydınlık yaptık | إِنَّ: şüphesiz | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَاتٍ: ayetler | لِقَوْمٍ: bir kavim için | يُؤْمِنُونَ: inanan | (27:86)
|وَيَوْمَ: ve gün | يُنْفَخُ: üfleneceği | فِي: | الصُّورِ: Sur'a | فَفَزِعَ: korku içinde kalırlar (bayılır) | مَنْ: kimseler | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde bulunan | وَمَنْ: ve kimseler | فِي: | الْأَرْضِ: ve yerde bulunan | إِلَّا: dışındaki | مَنْ: kimseler | شَاءَ: diledikleri | اللَّهُ: Allah'ın | وَكُلٌّ: ve hepsi | أَتَوْهُ: O'na gelirler | دَاخِرِينَ: boyun bükerek | (27:87)
|وَتَرَى: görürsün | الْجِبَالَ: dağları | تَحْسَبُهَا: sandığın | جَامِدَةً: cansız | وَهِيَ: o | تَمُرُّ: yürümektedir | مَرَّ: yürümesi gibi | السَّحَابِ: bulutun | صُنْعَ: yapısıdır | اللَّهِ: Allah'ın | الَّذِي: | أَتْقَنَ: gayet iyi yapan | كُلَّ: her | شَيْءٍ: şeyi | إِنَّهُ: doğrusu O | خَبِيرٌ: haber almaktadır | بِمَا: şeyleri | تَفْعَلُونَ: yaptıklarınız | (27:88)
|مَنْ: kim | جَاءَ: getirirse | بِالْحَسَنَةِ: iyilik | فَلَهُ: Zira onlar/onlarsa | خَيْرٌ: daha hayırlısı | مِنْهَا: ondan | وَهُمْ: ve onlar | مِنْ: | فَزَعٍ: korkudan uzaktırlar | يَوْمَئِذٍ: o gün | امِنُونَ: güven içindedirler | (27:89)
|وَمَنْ: ve kim | جَاءَ: getirirse | بِالسَّيِّئَةِ: kötülük | فَكُبَّتْ: yıkılır | وُجُوهُهُمْ: onların yüzleri | فِي: | النَّارِ: cehenneme | هَلْ: -mi? | تُجْزَوْنَ: cezalandırılıyorsunuz | إِلَّا: başka bir şeyle- | مَا: şeylerden | كُنْتُمْ: olduğunuz | تَعْمَلُونَ: yapıyor(lar) | (27:90)
|إِنَّمَا: elbette | أُمِرْتُ: ben emrolundum | أَنْ: | أَعْبُدَ: sadece kulluk etmekle | رَبَّ: Rabbine | هَٰذِهِ: bu | الْبَلْدَةِ: kentin | الَّذِي: O | حَرَّمَهَا: burayı saygıdeğer kıldı | وَلَهُ: ve onlar | كُلُّ: her | شَيْءٍ: şey | وَأُمِرْتُ: ve bana emredildi | أَنْ: | أَكُونَ: olmam | مِنَ: -dan | الْمُسْلِمِينَ: müslümanlar- | (27:91)
|وَأَنْ: ve (emredildi) | أَتْلُوَ: okumam | الْقُرْانَ: Kur'an | فَمَنِ: şimdi kim | اهْتَدَىٰ: yola gelirse | فَإِنَّمَا: elbette | يَهْتَدِي: yola gelmiş olur | لِنَفْسِهِ: kendi yararına | وَمَنْ: ve kim | ضَلَّ: saparsa | فَقُلْ: de ki | إِنَّمَا: elbette | أَنَا: ben | مِنَ: | الْمُنْذِرِينَ: ancak uyarıcılardanım | (27:92)
|وَقُلِ: ve de ki | الْحَمْدُ: hamdolsun | لِلَّهِ: Allah'a | سَيُرِيكُمْ: O size gösterecek | ايَاتِهِ: ayetlerini | فَتَعْرِفُونَهَا: siz de onları tanıyacaksınız | وَمَا: ve değildir | رَبُّكَ: Rabbin | بِغَافِلٍ: gafil | عَمَّا: şeylerden | تَعْمَلُونَ: yaptıklarınız | (27:93)


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{sure_meali.php}