» 10 / Yûnus  Suresi:

Kuran Sırası: 10
İniş Sırası: 51

Kırık Meal (Arapça) Meali
|الر: Elif Lâm Râ | تِلْكَ: bunlar | ايَاتُ: ayetleridir | الْكِتَابِ: Kitab'ın | الْحَكِيمِ: hikmetli | (10:1)
|أَكَانَ: mı geldi? | لِلنَّاسِ: insanlara | عَجَبًا: tuhaf | أَنْ: | أَوْحَيْنَا: vahyetmemiz | إِلَىٰ: | رَجُلٍ: bir adama | مِنْهُمْ: içlerinden | أَنْ: diye | أَنْذِرِ: uyarsın | النَّاسَ: insanları | وَبَشِّرِ: ve müjdelesin | الَّذِينَ: kimselere | امَنُوا: iman edenlere | أَنَّ: (ki) şüphesiz | لَهُمْ: onlar için vardır | قَدَمَ: makamı | صِدْقٍ: doğruluk | عِنْدَ: katında | رَبِّهِمْ: Rableri | قَالَ: dediler ki | الْكَافِرُونَ: kâfirler | إِنَّ: şüphesiz | هَٰذَا: bu | لَسَاحِرٌ: bir büyücüdür | مُبِينٌ: apaçık | (10:2)
|إِنَّ: şüphesiz | رَبَّكُمُ: sizin Rabbiniz | اللَّهُ: Allah'tır | الَّذِي: ki | خَلَقَ: yarattı | السَّمَاوَاتِ: gökleri | وَالْأَرْضَ: ve yeri | فِي: | سِتَّةِ: altı | أَيَّامٍ: günde | ثُمَّ: sonra | اسْتَوَىٰ: kuşattı | عَلَى: | الْعَرْشِ: Arş'ı | يُدَبِّرُ: düzene koydu | الْأَمْرَ: işleri | مَا: yoktur | مِنْ: kimse | شَفِيعٍ: şefaat edecek | إِلَّا: dışında | مِنْ: | بَعْدِ: | إِذْنِهِ: O'nun izni | ذَٰلِكُمُ: işte budur | اللَّهُ: Allah | رَبُّكُمْ: Rabbiniz olan | فَاعْبُدُوهُ: O'na kulluk edin | أَفَلَا: | تَذَكَّرُونَ: Düşünüp öğüt almaz mısınız? | (10:3)
|إِلَيْهِ: O'nadır | مَرْجِعُكُمْ: dönüşü | جَمِيعًا: hepinizin | وَعْدَ: vaadi | اللَّهِ: Allah'ın | حَقًّا: gerçektir | إِنَّهُ: O'dur | يَبْدَأُ: ilk kez başlatan | الْخَلْقَ: yaratmayı | ثُمَّ: sonra | يُعِيدُهُ: onu tekrarlayan | لِيَجْزِيَ: karşılıklarını vermek üzere | الَّذِينَ: kimselere | امَنُوا: iman eden(lere) | وَعَمِلُوا: ve ameller işleyen(lere) | الصَّالِحَاتِ: salih | بِالْقِسْطِ: adaletli bir şekilde | وَالَّذِينَ: ve kiimselere | كَفَرُوا: inkâr eden(lere) | لَهُمْ: vardır | شَرَابٌ: bir içecek | مِنْ: -dan | حَمِيمٍ: kaynar su- | وَعَذَابٌ: ve bir azap | أَلِيمٌ: acıklı | بِمَا: dolayı | كَانُوا: olmalarından | يَكْفُرُونَ: inkâr ediyor(lar) | (10:4)
|هُوَ: O'dur | الَّذِي: | جَعَلَ: yapan | الشَّمْسَ: güneşi | ضِيَاءً: bir ışık | وَالْقَمَرَ: ve ayı | نُورًا: bir nur | وَقَدَّرَهُ: ve düzenleyen | مَنَازِلَ: belli menzillere göre | لِتَعْلَمُوا: bilmeniz için | عَدَدَ: sayısını | السِّنِينَ: yılların | وَالْحِسَابَ: ve hesabını | مَا: | خَلَقَ: yaratmamıştır | اللَّهُ: Allah | ذَٰلِكَ: bütün bunları | إِلَّا: dışında | بِالْحَقِّ: hak olmak | يُفَصِّلُ: etraflıca açıklıyor | الْايَاتِ: ayetlerini | لِقَوْمٍ: bir topluluk için | يَعْلَمُونَ: bilen | (10:5)
|إِنَّ: şüphesiz | فِي: | اخْتِلَافِ: ardarda gelmesinde | اللَّيْلِ: gece | وَالنَّهَارِ: ve gündüzün | وَمَا: | خَلَقَ: yarattıklarında | اللَّهُ: Allah'ın | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَالْأَرْضِ: ve yerde | لَايَاتٍ: ayetler vardır | لِقَوْمٍ: bir topluluk için | يَتَّقُونَ: sakınan | (10:6)
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | لَا: | يَرْجُونَ: ummayan(lar) | لِقَاءَنَا: bize kavuşmayı | وَرَضُوا: ve razı olan(lar) | بِالْحَيَاةِ: hayatına | الدُّنْيَا: dünya | وَاطْمَأَنُّوا: ve gönüllerini kaptıran(lar) | بِهَا: ona | وَالَّذِينَ: ve olanlar | هُمْ: onlar | عَنْ: -den | ايَاتِنَا: bizim ayetlerimiz- | غَافِلُونَ: gafil(ler) | (10:7)
|أُولَٰئِكَ: işte bunların | مَأْوَاهُمُ: varacakları yer | النَّارُ: cehennemdir | بِمَا: karşılık | كَانُوا: olduklarına | يَكْسِبُونَ: kazanıyor(lar) | (10:8)
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseleri | امَنُوا: iman eden(leri) | وَعَمِلُوا: ve ameller işleyen(leri) | الصَّالِحَاتِ: salih | يَهْدِيهِمْ: doğru yola iletir | رَبُّهُمْ: Rableri | بِإِيمَانِهِمْ: imanları dolayısıyla | تَجْرِي: akar | مِنْ: | تَحْتِهِمُ: onların altlarından | الْأَنْهَارُ: ırmaklar | فِي: | جَنَّاتِ: cennetlerinde | النَّعِيمِ: naim | (10:9)
|دَعْوَاهُمْ: onların duaları | فِيهَا: orada | سُبْحَانَكَ: senin şanın pek yücedir | اللَّهُمَّ: Ey Allah'ım | وَتَحِيَّتُهُمْ: ve dilekleri (de) | فِيهَا: aralarındaki | سَلَامٌ: Selâm'dır | وَاخِرُ: ve sonu (ise) | دَعْوَاهُمْ: dualarının | أَنِ: | الْحَمْدُ: hamdolsun'dur | لِلَّهِ: Allah'a | رَبِّ: Rabbi | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (10:10)
|وَلَوْ: ve eğer | يُعَجِّلُ: acele verseydi | اللَّهُ: Allah | لِلنَّاسِ: insanlara | الشَّرَّ: kötülüğü | اسْتِعْجَالَهُمْ: acele istemeleri gibi | بِالْخَيْرِ: iyiliği | لَقُضِيَ: hemen bitmiş olurdu | إِلَيْهِمْ: onların | أَجَلُهُمْ: süreleri | فَنَذَرُ: böyle bırakırız | الَّذِينَ: kimseleri | لَا: | يَرْجُونَ: ummayanları | لِقَاءَنَا: bize kavuşmayı | فِي: | طُغْيَانِهِمْ: taşkınlıkları içinde | يَعْمَهُونَ: bocalar bir halde | (10:11)
|وَإِذَا: ve ne zaman ki | مَسَّ: dokunduğunda | الْإِنْسَانَ: insana | الضُّرُّ: bir darlık | دَعَانَا: bize dua eder | لِجَنْبِهِ: yan yatarken | أَوْ: veya | قَاعِدًا: otururken | أَوْ: yahut | قَائِمًا: ayakta | فَلَمَّا: ancak | كَشَفْنَا: giderdiğimizde | عَنْهُ: ondan | ضُرَّهُ: darlığını | مَرَّ: hareket eder | كَأَنْ: gibi | لَمْ: | يَدْعُنَا: bize dua etmemiş | إِلَىٰ: | ضُرٍّ: darlıktan dolayı | مَسَّهُ: kendisine dokunmuş olan | كَذَٰلِكَ: işte böyle | زُيِّنَ: süslü gösterilmiştir | لِلْمُسْرِفِينَ: aşırıya gidenlere | مَا: şeyler | كَانُوا: oldukları | يَعْمَلُونَ: yapıyor(lar) | (10:12)
|وَلَقَدْ: ve andolsun | أَهْلَكْنَا: helak ettik | الْقُرُونَ: nice nesilleri | مِنْ: | قَبْلِكُمْ: sizden önce | لَمَّا: | ظَلَمُوا: haksızlık ettiklerinden | وَجَاءَتْهُمْ: kendilerine geldiği halde | رُسُلُهُمْ: peygamberleri | بِالْبَيِّنَاتِ: apaçık delillerle | وَمَا: | كَانُوا: | لِيُؤْمِنُوا: ve iman etmeyecekleri için | كَذَٰلِكَ: işte böyle | نَجْزِي: cezalandırırız | الْقَوْمَ: topluluğunu | الْمُجْرِمِينَ: suçlular | (10:13)
|ثُمَّ: sonra | جَعَلْنَاكُمْ: sizi kıldık | خَلَائِفَ: halifeler | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzüne | مِنْ: | بَعْدِهِمْ: onların ardından | لِنَنْظُرَ: görmek için | كَيْفَ: neler | تَعْمَلُونَ: yapacağınızı | (10:14)
|وَإِذَا: ne zaman ki | تُتْلَىٰ: okunduğunda | عَلَيْهِمْ: onlara | ايَاتُنَا: ayetlerimiz | بَيِّنَاتٍ: apaçık bir şekilde | قَالَ: derler | الَّذِينَ: kimseler | لَا: | يَرْجُونَ: ummayanlar | لِقَاءَنَا: bize kavuşmayı | ائْتِ: getir | بِقُرْانٍ: bir Kur'an | غَيْرِ: başka | هَٰذَا: bundan | أَوْ: veya | بَدِّلْهُ: bunu değiştir | قُلْ: de ki | مَا: | يَكُونُ: (sözkonusu) olamaz | لِي: benim | أَنْ: | أُبَدِّلَهُ: onu değiştirmem | مِنْ: | تِلْقَاءِ: tarafımdan | نَفْسِي: kendi | إِنْ: | أَتَّبِعُ: ben uyuyorum | إِلَّا: ancak | مَا: | يُوحَىٰ: vahyedilene | إِلَيَّ: bana | إِنِّي: şüphesiz ben | أَخَافُ: korkarım | إِنْ: | عَصَيْتُ: karşı gelirsem | رَبِّي: Rabbime | عَذَابَ: azabından | يَوْمٍ: bir günün | عَظِيمٍ: büyük | (10:15)
|قُلْ: de ki | لَوْ: şayet | شَاءَ: dileseydi | اللَّهُ: Allah | مَا: | تَلَوْتُهُ: bunu okumazdım | عَلَيْكُمْ: size | وَلَا: | أَدْرَاكُمْ: ve size hiç bildirmezdi | بِهِ: bunu | فَقَدْ: elbette | لَبِثْتُ: geçirdim | فِيكُمْ: sizin aranızda | عُمُرًا: belli bir ömür | مِنْ: | قَبْلِهِ: daha önce | أَفَلَا: | تَعْقِلُونَ: hiç düşünmüyor musunuz? | (10:16)
|فَمَنْ: kim olabilir? | أَظْلَمُ: daha zalim | مِمَّنِ: kimseden | افْتَرَىٰ: uyduran | عَلَى: karşı | اللَّهِ: Allah'a | كَذِبًا: yalan | أَوْ: yahut | كَذَّبَ: yalanlayandan | بِايَاتِهِ: O'nun ayetlerini | إِنَّهُ: şüphesiz | لَا: | يُفْلِحُ: kurtuluşa eremezler | الْمُجْرِمُونَ: suçlular | (10:17)
|وَيَعْبُدُونَ: ve ibadet ediyorlar | مِنْ: | دُونِ: bırakıp | اللَّهِ: Allah'ı | مَا: şeylere | لَا: hiç | يَضُرُّهُمْ: bir zararı olmayan | وَلَا: ve | يَنْفَعُهُمْ: yararı olmayan | وَيَقُولُونَ: ve diyorlar ki | هَٰؤُلَاءِ: bunlar | شُفَعَاؤُنَا: bizim şefaatçilerimizdir | عِنْدَ: katında | اللَّهِ: Allah | قُلْ: de ki | أَتُنَبِّئُونَ: bildiriyor musunuz? | اللَّهَ: Allah'a | بِمَا: bir şeyi | لَا: | يَعْلَمُ: bilmediği | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَلَا: ve | فِي: | الْأَرْضِ: yerde | سُبْحَانَهُ: O münezzehtir | وَتَعَالَىٰ: ve yücedir | عَمَّا: | يُشْرِكُونَ: ortak koştuklarından | (10:18)
|وَمَا: ve | كَانَ: değildir | النَّاسُ: insanlar | إِلَّا: ancak | أُمَّةً: bir ümmettir | وَاحِدَةً: tek | فَاخْتَلَفُوا: sonradan ayrılığa düştüler | وَلَوْلَا: eğer olmasaydı | كَلِمَةٌ: bir takdir | سَبَقَتْ: önceden belirlenmiş | مِنْ: | رَبِّكَ: Rabbin tarafından | لَقُضِيَ: kesin hüküm verilirdi | بَيْنَهُمْ: aralarında | فِيمَا: şeylerde | فِيهِ: onda | يَخْتَلِفُونَ: ayrılığa düştükleri | (10:19)
|وَيَقُولُونَ: ve diyorlar | لَوْلَا: keşke | أُنْزِلَ: indirilse | عَلَيْهِ: ona | ايَةٌ: bir mucize | مِنْ: | رَبِّهِ: Rabbinden | فَقُلْ: de ki | إِنَّمَا: ancak | الْغَيْبُ: gayb | لِلَّهِ: Allah'ındır | فَانْتَظِرُوا: bekleyin | إِنِّي: elbette ben de | مَعَكُمْ: sizinle birlikte | مِنَ: | الْمُنْتَظِرِينَ: bekleyenlerdenim | (10:20)
|وَإِذَا: ve zaman | أَذَقْنَا: tattırdığımız | النَّاسَ: insanlara | رَحْمَةً: genişlik | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | ضَرَّاءَ: bir darlıktan | مَسَّتْهُمْ: kendilerine dokunan | إِذَا: hemen | لَهُمْ: onların vardır | مَكْرٌ: hileleri | فِي: hakkında | ايَاتِنَا: ayetlerimiz | قُلِ: de ki | اللَّهُ: Allah | أَسْرَعُ: daha hızlıdır | مَكْرًا: düzen kurmada | إِنَّ: şüphesiz | رُسُلَنَا: elçilerimiz | يَكْتُبُونَ: yazmaktadırlar | مَا: | تَمْكُرُونَ: sizin hilelerinizi | (10:21)
|هُوَ: O'dur | الَّذِي: | يُسَيِّرُكُمْ: sizi gezdiren | فِي: | الْبَرِّ: karada | وَالْبَحْرِ: ve denizde | حَتَّىٰ: hatta | إِذَا: zaman | كُنْتُمْ: olduğunuz | فِي: | الْفُلْكِ: gemide | وَجَرَيْنَ: ve yürüttüğü (zaman) | بِهِمْ: bununla | بِرِيحٍ: bir rüzgârın | طَيِّبَةٍ: tatlı | وَفَرِحُوا: ve neşelendikleri sırada | بِهَا: onların bununla | جَاءَتْهَا: birden çıkıp | رِيحٌ: bir fırtına | عَاصِفٌ: sert | وَجَاءَهُمُ: ve geldiğinde | الْمَوْجُ: dalgalar | مِنْ: | كُلِّ: her | مَكَانٍ: yönden | وَظَنُّوا: ve kanaat getirdiklerinde | أَنَّهُمْ: muhakkak onlar | أُحِيطَ: kuşatıldıklarına | بِهِمْ: kendilerinin | دَعَوُا: dua etmeye başlarlar | اللَّهَ: Allah'a | مُخْلِصِينَ: has kılarak | لَهُ: O'na | الدِّينَ: dini | لَئِنْ: eğer | أَنْجَيْتَنَا: bizi kurtarırsan | مِنْ: | هَٰذِهِ: bundan | لَنَكُونَنَّ: elbette olacağız | مِنَ: -den | الشَّاكِرِينَ: şükredenler- | (10:22)
|فَلَمَّا: ne zaman ki | أَنْجَاهُمْ: kurtarır onları | إِذَا: hemen | هُمْ: onlar | يَبْغُونَ: taşkınlık etmeye başlarlar | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | بِغَيْرِ: | الْحَقِّ: haksız yere | يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | النَّاسُ: insanlar | إِنَّمَا: gerçekte | بَغْيُكُمْ: taşkınlığınız | عَلَىٰ: aleyhinize olan | أَنْفُسِكُمْ: kendinizin | مَتَاعَ: geçici zevkleridir | الْحَيَاةِ: hayatının | الدُّنْيَا: dünya | ثُمَّ: sonra | إِلَيْنَا: bizedir | مَرْجِعُكُمْ: dönüşünüz | فَنُنَبِّئُكُمْ: ve size bildiririz | بِمَا: şeyi | كُنْتُمْ: olduğunuz | تَعْمَلُونَ: yapıyor | (10:23)
|إِنَّمَا: ancak | مَثَلُ: örneği | الْحَيَاةِ: hayatının | الدُّنْيَا: dünya | كَمَاءٍ: suya benzer | أَنْزَلْنَاهُ: indirdiğimiz | مِنَ: | السَّمَاءِ: gökten | فَاخْتَلَطَ: birbirine karıştığı | بِهِ: onunla | نَبَاتُ: bitkilerinin | الْأَرْضِ: yeryüzü | مِمَّا: öyle ki | يَأْكُلُ: yer | النَّاسُ: insanlar | وَالْأَنْعَامُ: ve hayvanlar | حَتَّىٰ: sonuçta | إِذَا: sırada | أَخَذَتِ: alıp | الْأَرْضُ: yeryüzü | زُخْرُفَهَا: güzelliğini | وَازَّيَّنَتْ: ve süslendiği | وَظَنَّ: ve sandıkları | أَهْلُهَا: sahiplerinin | أَنَّهُمْ: gerçekten | قَادِرُونَ: kadir olduklarını | عَلَيْهَا: bunlara | أَتَاهَا: gelir | أَمْرُنَا: emrimiz | لَيْلًا: gece | أَوْ: veya | نَهَارًا: gündüz | فَجَعَلْنَاهَا: böylece onları çeviririz | حَصِيدًا: biçilmiş hale | كَأَنْ: gibi | لَمْ: | تَغْنَ: hiç yokmuş | بِالْأَمْسِ: bir gün önce | كَذَٰلِكَ: işte böyle | نُفَصِّلُ: ayrıntılı olarak açıklıyoruz | الْايَاتِ: ayetlerimizi | لِقَوْمٍ: topluluk için | يَتَفَكَّرُونَ: düşünen | (10:24)
|وَاللَّهُ: Allah | يَدْعُو: çağırır | إِلَىٰ: | دَارِ: yurduna | السَّلَامِ: esenlik | وَيَهْدِي: ve iletir | مَنْ: kimseyi | يَشَاءُ: dilediği | إِلَىٰ: | صِرَاطٍ: yola | مُسْتَقِيمٍ: doğru | (10:25)
|لِلَّذِينَ: kimselere vardır | أَحْسَنُوا: iyilik eden(lere) | الْحُسْنَىٰ: daha iyisi | وَزِيَادَةٌ: ve fazlası | وَلَا: | يَرْهَقُ: bürümez | وُجُوهَهُمْ: onların yüzlerini | قَتَرٌ: karalık | وَلَا: | ذِلَّةٌ: ve aşağılık | أُولَٰئِكَ: işte bunlar | أَصْحَابُ: ehlidirler | الْجَنَّةِ: cennet | هُمْ: onlar | فِيهَا: orada | خَالِدُونَ: sürekli kalıcıdırlar | (10:26)
|وَالَّذِينَ: kimselere gelince | كَسَبُوا: kazanan(lara) | السَّيِّئَاتِ: kötülükler | جَزَاءُ: ceza verilir | سَيِّئَةٍ: bir kötülüğe | بِمِثْلِهَا: aynıyla | وَتَرْهَقُهُمْ: ve bürür | ذِلَّةٌ: bir aşağılık | مَا: yoktur | لَهُمْ: onlar için | مِنَ: -tan | اللَّهِ: Allah- | مِنْ: | عَاصِمٍ: kurtaracak | كَأَنَّمَا: gibidir | أُغْشِيَتْ: kaplanmış | وُجُوهُهُمْ: yüzleri | قِطَعًا: parçalarıyla | مِنَ: | اللَّيْلِ: bir gecenin | مُظْلِمًا: kapkaranlık | أُولَٰئِكَ: bunlar | أَصْحَابُ: ehlidirler | النَّارِ: cehennem | هُمْ: onlar | فِيهَا: orada | خَالِدُونَ: sürekli kalıcıdırlar | (10:27)
|وَيَوْمَ: ve o gün | نَحْشُرُهُمْ: onları biraraya toplarız | جَمِيعًا: tümünü | ثُمَّ: sonra | نَقُولُ: deriz | لِلَّذِينَ: kimselere | أَشْرَكُوا: ortak koşan(lara) | مَكَانَكُمْ: (haydi) yerlerinize! | أَنْتُمْ: siz | وَشُرَكَاؤُكُمْ: ve ortak koştuklarınız | فَزَيَّلْنَا: böylece ayırırız | بَيْنَهُمْ: onları birbirlerinden | وَقَالَ: ve (şöyle) derler | شُرَكَاؤُهُمْ: koştukları ortaklar | مَا: | كُنْتُمْ: siz değildiniz | إِيَّانَا: bize | تَعْبُدُونَ: ibadet ediyor | (10:28)
|فَكَفَىٰ: şimdi yeter | بِاللَّهِ: Allah | شَهِيدًا: şahit olarak | بَيْنَنَا: aramızda | وَبَيْنَكُمْ: ve sizin aranızda | إِنْ: şüphesiz | كُنَّا: biz idik | عَنْ: -dan | عِبَادَتِكُمْ: sizin tapınmanız- | لَغَافِلِينَ: habersiz | (10:29)
|هُنَالِكَ: işte orada | تَبْلُو: hesabını verir | كُلُّ: her | نَفْسٍ: can | مَا: | أَسْلَفَتْ: önceden işlemiş olduğunun | وَرُدُّوا: ve döndürülmüşlerdir | إِلَى: | اللَّهِ: Allah'a | مَوْلَاهُمُ: mevlaları olan | الْحَقِّ: gerçek | وَضَلَّ: ve kaybolmuştur | عَنْهُمْ: kendilerinden | مَا: şeyler ise | كَانُوا: oldukları | يَفْتَرُونَ: uyduruyor(lar) | (10:30)
|قُلْ: de ki | مَنْ: kimdir? | يَرْزُقُكُمْ: sizi rızıklandıran | مِنَ: | السَّمَاءِ: gökten | وَالْأَرْضِ: ve yerden | أَمَّنْ: yahut kimdir? | يَمْلِكُ: sahip olan | السَّمْعَ: kulaklara | وَالْأَبْصَارَ: ve gözlere | وَمَنْ: ve kimdir? | يُخْرِجُ: çıkaran | الْحَيَّ: diriyi | مِنَ: -den | الْمَيِّتِ: ölü- | وَيُخْرِجُ: ve çıkaran | الْمَيِّتَ: ölüyü | مِنَ: -den | الْحَيِّ: diri- | وَمَنْ: ve kimdir? | يُدَبِّرُ: düzene koyan | الْأَمْرَ: işleri | فَسَيَقُولُونَ: diyecekler | اللَّهُ: Allah | فَقُلْ: de ki | أَفَلَا: öyleyse | تَتَّقُونَ: sakınmıyor musunuz? | (10:31)
|فَذَٰلِكُمُ: işte budur | اللَّهُ: Allah | رَبُّكُمُ: sizin Rabbiniz olan | الْحَقُّ: gerçek | فَمَاذَا: ne vardır? | بَعْدَ: dışında | الْحَقِّ: gerçeğin | إِلَّا: başka | الضَّلَالُ: sapıklıktan | فَأَنَّىٰ: öyleyse nasıl? | تُصْرَفُونَ: döndürülüyorsunuz | (10:32)
|كَذَٰلِكَ: böylece | حَقَّتْ: gerçekleşmiş oldu | كَلِمَتُ: sözü | رَبِّكَ: Rabbinin | عَلَى: hakkındaki | الَّذِينَ: kimseler | فَسَقُوا: yoldan çıkmış(lar) | أَنَّهُمْ: onlar | لَا: | يُؤْمِنُونَ: iman etmezler | (10:33)
|قُلْ: de ki | هَلْ: var mıdır? | مِنْ: | شُرَكَائِكُمْ: sizin ortak koştuklarınızdan | مَنْ: bir kimse | يَبْدَأُ: ilk kez gerçekleştirip | الْخَلْقَ: yaratma işini | ثُمَّ: sonra | يُعِيدُهُ: yeniden diriltecek | قُلِ: de ki | اللَّهُ: Allah | يَبْدَأُ: ilk kez gerçekleştirip | الْخَلْقَ: yaratma işini | ثُمَّ: sonra | يُعِيدُهُ: yeniden diriltir | فَأَنَّىٰ: artık nasıl? | تُؤْفَكُونَ: çevriliyorsunuz | (10:34)
|قُلْ: de ki | هَلْ: var mıdır? | مِنْ: -dan | شُرَكَائِكُمْ: sizin ortak koştuklarınız- | مَنْ: bir kimse | يَهْدِي: iletecek | إِلَى: | الْحَقِّ: hakka | قُلِ: de ki | اللَّهُ: Allah | يَهْدِي: iletir | لِلْحَقِّ: hakka | أَفَمَنْ: kimse mi? | يَهْدِي: ileten | إِلَى: | الْحَقِّ: hakka | أَحَقُّ: daha lâyıktır | أَنْ: | يُتَّبَعَ: uyulmaya | أَمَّنْ: yoksa kimse mi? | لَا: | يَهِدِّي: doğru yolu bulamayan | إِلَّا: dışında | أَنْ: | يُهْدَىٰ: kendisi yöneltilmesi | فَمَا: ne oluyor | لَكُمْ: size | كَيْفَ: nasıl | تَحْكُمُونَ: hüküm veriyorsunuz | (10:35)
|وَمَا: ve | يَتَّبِعُ: uymamaktadır | أَكْثَرُهُمْ: onların çoğu | إِلَّا: başkasına | ظَنًّا: zandan | إِنَّ: şüphesiz | الظَّنَّ: zan ise | لَا: | يُغْنِي: kazandırmaz | مِنَ: | الْحَقِّ: gerçek açısından | شَيْئًا: bir şey | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | عَلِيمٌ: bilmektedir | بِمَا: şeyleri | يَفْعَلُونَ: onların yaptıkları | (10:36)
|وَمَا: ve | كَانَ: değildir | هَٰذَا: bu | الْقُرْانُ: Kur'an | أَنْ: | يُفْتَرَىٰ: uydurulmuş | مِنْ: | دُونِ: başkası tarafından | اللَّهِ: Allah'tandır | وَلَٰكِنْ: ve ancak | تَصْدِيقَ: doğrulayıcıdır | الَّذِي: | بَيْنَ: arasındakini | يَدَيْهِ: iki eli | وَتَفْصِيلَ: ve açıklayıcıdır | الْكِتَابِ: Kitab'ı | لَا: | رَيْبَ: şüphe yoktur | فِيهِ: onda | مِنْ: | رَبِّ: Rabbi'ndendir | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (10:37)
|أَمْ: yoksa | يَقُولُونَ: diyorlar | افْتَرَاهُ: O'nu kendisi uydurdu | قُلْ: de ki | فَأْتُوا: getirin | بِسُورَةٍ: bir sure | مِثْلِهِ: onun benzeri | وَادْعُوا: ve çağırın | مَنِ: | اسْتَطَعْتُمْ: gücünüz yeteni | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | صَادِقِينَ: doğru sözlü | (10:38)
|بَلْ: hayır | كَذَّبُوا: yalanladılar | بِمَا: şeyi | لَمْ: | يُحِيطُوا: kavrayamadıkları | بِعِلْمِهِ: ilmini | وَلَمَّا: ve | يَأْتِهِمْ: kendilerine gelmeyen | تَأْوِيلُهُ: yorumu | كَذَٰلِكَ: böyle | كَذَّبَ: yalanlamışlardı | الَّذِينَ: kimseler de | مِنْ: | قَبْلِهِمْ: onlardan önceki(ler) | فَانْظُرْ: bir bak | كَيْفَ: nasıl | كَانَ: olduğuna | عَاقِبَةُ: sonlarının | الظَّالِمِينَ: zalimlerin | (10:39)
|وَمِنْهُمْ: ve içlerinde vardır | مَنْ: kimse | يُؤْمِنُ: iman eden | بِهِ: ona | وَمِنْهُمْ: ve içlerinde vardır | مَنْ: kimse | لَا: | يُؤْمِنُ: iman etmeyen de | بِهِ: ona | وَرَبُّكَ: ve Rabbin | أَعْلَمُ: daha iyi bilir | بِالْمُفْسِدِينَ: bozguncuları | (10:40)
|وَإِنْ: ve eğer | كَذَّبُوكَ: seni yalanlarlarsa | فَقُلْ: de ki | لِي: banadır | عَمَلِي: benim yaptığım | وَلَكُمْ: ve sizedir | عَمَلُكُمْ: sizin yaptığınız | أَنْتُمْ: siz | بَرِيئُونَ: uzaksınız | مِمَّا: -dan | أَعْمَلُ: benim yaptığım- | وَأَنَا: ve ben de | بَرِيءٌ: uzağım | مِمَّا: -dan | تَعْمَلُونَ: sizin yaptıklarınız- | (10:41)
|وَمِنْهُمْ: içlerinde vardır | مَنْ: kimseler | يَسْتَمِعُونَ: dinleyenler | إِلَيْكَ: seni | أَفَأَنْتَ: sen | تُسْمِعُ: duyurabilecek misin? | الصُّمَّ: sağırlara | وَلَوْ: üstelik | كَانُوا: | لَا: | يَعْقِلُونَ: akıl etmiyorlarsa | (10:42)
|وَمِنْهُمْ: ve onlardan vardır | مَنْ: kimseler | يَنْظُرُ: bakan(lar) | إِلَيْكَ: sana | أَفَأَنْتَ: sen | تَهْدِي: doğru yola iletebilecek misin? | الْعُمْيَ: körleri | وَلَوْ: ve eğer | كَانُوا: | لَا: | يُبْصِرُونَ: görmüyorlarsa | (10:43)
|إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَا: | يَظْلِمُ: haksızlık etmez | النَّاسَ: insanlara | شَيْئًا: hiçbir | وَلَٰكِنَّ: ancak | النَّاسَ: insanlar | أَنْفُسَهُمْ: kendi kendilerine | يَظْلِمُونَ: haksızlık ederler | (10:44)
|وَيَوْمَ: ve gün | يَحْشُرُهُمْ: onları toplayacağımız | كَأَنْ: sanki gibi | لَمْ: | يَلْبَثُوا: kalmamışlar | إِلَّا: bile | سَاعَةً: bir anı kadar | مِنَ: -den | النَّهَارِ: gündüz- | يَتَعَارَفُونَ: tanışırlar | بَيْنَهُمْ: kendi aralarında | قَدْ: muhakkak | خَسِرَ: zarara uğramışlardır | الَّذِينَ: kimseler | كَذَّبُوا: yalanlayan(lar) | بِلِقَاءِ: kavuşmayı | اللَّهِ: Allah'a | وَمَا: ve | كَانُوا: | مُهْتَدِينَ: doğru yola girmeyenler | (10:45)
|وَإِمَّا: veya | نُرِيَنَّكَ: sana göstersek | بَعْضَ: bir kısmını | الَّذِي: | نَعِدُهُمْ: onlara vaadettiklerimizin | أَوْ: ya da | نَتَوَفَّيَنَّكَ: seni vefat ettirsek | فَإِلَيْنَا: sonuçta bizedir | مَرْجِعُهُمْ: onların dönüşü | ثُمَّ: sonra | اللَّهُ: Allah | شَهِيدٌ: şahittir | عَلَىٰ: üzerine | مَا: şey | يَفْعَلُونَ: onların yaptıkları | (10:46)
|وَلِكُلِّ: ve hepsi için vardır | أُمَّةٍ: ümmetin | رَسُولٌ: bir peygamberi | فَإِذَا: ne zaman ki | جَاءَ: geldiğinde | رَسُولُهُمْ: Peygamberleri | قُضِيَ: hükmedilir | بَيْنَهُمْ: aralarında | بِالْقِسْطِ: adaletle | وَهُمْ: ve onlar | لَا: | يُظْلَمُونَ: haksızlığa uğratılmazlar | (10:47)
|وَيَقُولُونَ: ve diyorlar ki | مَتَىٰ: ne zamandır? | هَٰذَا: bu | الْوَعْدُ: vaad edilen | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | صَادِقِينَ: doğru sözlü | (10:48)
|قُلْ: de ki | لَا: | أَمْلِكُ: ben dokunduramam | لِنَفْسِي: kendime | ضَرًّا: bir zarar | وَلَا: veya | نَفْعًا: yarar | إِلَّا: başka | مَا: | شَاءَ: dilediğinden | اللَّهُ: Allah'ın | لِكُلِّ: hepsi için vardır | أُمَّةٍ: ümmetin | أَجَلٌ: bir eceli | إِذَا: zaman | جَاءَ: geldiği | أَجَلُهُمْ: ecelleri | فَلَا: ne | يَسْتَأْخِرُونَ: öne alınırlar | سَاعَةً: bir saat | وَلَا: ne de | يَسْتَقْدِمُونَ: geriye bırakılırlar | (10:49)
|قُلْ: de ki | أَرَأَيْتُمْ: söyleyin bakalım | إِنْ: eğer | أَتَاكُمْ: size gelirse | عَذَابُهُ: O'nun azabı | بَيَاتًا: gece vakti | أَوْ: veya | نَهَارًا: gündüz | مَاذَا: ne diye | يَسْتَعْجِلُ: acele ediyorlar | مِنْهُ: bunda | الْمُجْرِمُونَ: suçlular | (10:50)
|أَثُمَّ: (ondan) sonra mı? | إِذَا: zaman ki | مَا: ne | وَقَعَ: gerçekleşti | امَنْتُمْ: inanacaksınız | بِهِ: ona | الْانَ: şimdi mi? | وَقَدْ: elbette | كُنْتُمْ: siz | بِهِ: onu | تَسْتَعْجِلُونَ: acele istiyordunuz | (10:51)
|ثُمَّ: sonra | قِيلَ: denilir | لِلَّذِينَ: kimselere | ظَلَمُوا: zulmeden(lere) | ذُوقُوا: tadın | عَذَابَ: azabı | الْخُلْدِ: sonsuz | هَلْ: musunuz? | تُجْزَوْنَ: cezalandırılıyor | إِلَّا: başkasıyla | بِمَا: | كُنْتُمْ: olduklarınızdan | تَكْسِبُونَ: kazanıyor(lar) | (10:52)
|وَيَسْتَنْبِئُونَكَ: senden soruyorlar | أَحَقٌّ: gerçek mi? | هُوَ: O | قُلْ: de ki | إِي: evet | وَرَبِّي: Rabbime yemin ederim ki | إِنَّهُ: şüphesiz o | لَحَقٌّ: gerçektir | وَمَا: ve değil(siniz) | أَنْتُمْ: siz | بِمُعْجِزِينَ: aciz bırakacak | (10:53)
|وَلَوْ: ve şayet | أَنَّ: şüphesiz | لِكُلِّ: her | نَفْسٍ: nefis | ظَلَمَتْ: zulmeden | مَا: ne varsa | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | لَافْتَدَتْ: fidye olarak verirdi | بِهِ: onu | وَأَسَرُّوا: ve açığa vururlar | النَّدَامَةَ: pişmanlıklarını | لَمَّا: zaman | رَأَوُا: gördükleri | الْعَذَابَ: azabı | وَقُضِيَ: ve hüküm verilir | بَيْنَهُمْ: aralarında | بِالْقِسْطِ: adaletle | وَهُمْ: ve onlar | لَا: | يُظْلَمُونَ: haksızlığa uğratılmazlar | (10:54)
|أَلَا: iyi bilin ki | إِنَّ: şüphesiz | لِلَّهِ: Allah'ındır | مَا: olanların tümü | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَالْأَرْضِ: ve yerde | أَلَا: İyi bilin ki | إِنَّ: şüphesiz | وَعْدَ: vaadettiği | اللَّهِ: Allah'ın | حَقٌّ: gerçektir | وَلَٰكِنَّ: ancak | أَكْثَرَهُمْ: onların çoğu | لَا: | يَعْلَمُونَ: bilmiyorlar | (10:55)
|هُوَ: O | يُحْيِي: diriltir | وَيُمِيتُ: ve öldürür | وَإِلَيْهِ: ve O'na | تُرْجَعُونَ: döndürülürsünüz | (10:56)
|يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | النَّاسُ: insanlar | قَدْ: muhakkak | جَاءَتْكُمْ: size gelmiştir | مَوْعِظَةٌ: bir öğüt | مِنْ: | رَبِّكُمْ: Rabbinizden | وَشِفَاءٌ: ve bir şifa | لِمَا: olanlar için | فِي: | الصُّدُورِ: gönüllerde | وَهُدًى: ve bir hidayet | وَرَحْمَةٌ: ve rahmet | لِلْمُؤْمِنِينَ: mü'minler için | (10:57)
|قُلْ: de ki | بِفَضْلِ: lütfuyla | اللَّهِ: Allah'ın | وَبِرَحْمَتِهِ: ve rahmetiyle | فَبِذَٰلِكَ: işte bununla | فَلْيَفْرَحُوا: sevinsinler | هُوَ: bu | خَيْرٌ: hayırlıdır | مِمَّا: şeylerden | يَجْمَعُونَ: biriktirdikleri | (10:58)
|قُلْ: de ki | أَرَأَيْتُمْ: görmüyor musunuz? | مَا: | أَنْزَلَ: indirdiğini | اللَّهُ: Allah'ın | لَكُمْ: size | مِنْ: -tan | رِزْقٍ: rızık- | فَجَعَلْتُمْ: ve sizin kıldığınızı | مِنْهُ: ondan | حَرَامًا: (bir kısmını) haram | وَحَلَالًا: (bir kısmını) helal | قُلْ: de ki | اللَّهُ: Allah mı? | أَذِنَ: izin verdi | لَكُمْ: size | أَمْ: yoksa | عَلَى: karşı | اللَّهِ: Allah'a | تَفْتَرُونَ: iftira (mı) ediyorsunuz | (10:59)
|وَمَا: ve nedir? | ظَنُّ: zanları | الَّذِينَ: kimselerin | يَفْتَرُونَ: uyduranların | عَلَى: karşı | اللَّهِ: Allah'a | الْكَذِبَ: yalan | يَوْمَ: günü (hakkında) | الْقِيَامَةِ: kıyamet | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَذُو: sahibidir | فَضْلٍ: lütuf | عَلَى: karşı | النَّاسِ: insanlara | وَلَٰكِنَّ: ve ancak | أَكْثَرَهُمْ: onların çoğu | لَا: | يَشْكُرُونَ: şükretmezler | (10:60)
|وَمَا: ve ne | تَكُونُ: olsanız | فِي: | شَأْنٍ: durumda | وَمَا: ve ne | تَتْلُو: okusanız | مِنْهُ: onun hakkında | مِنْ: -dan | قُرْانٍ: Kur'an- | وَلَا: ne ne | تَعْمَلُونَ: yapsanız | مِنْ: -lardan | عَمَلٍ: yapılacak- | إِلَّا: ancak | كُنَّا: biz | عَلَيْكُمْ: sizin üzerinize | شُهُودًا: şahidiz | إِذْ: zaman | تُفِيضُونَ: siz daldığınız | فِيهِ: ona | وَمَا: değildir | يَعْزُبُ: gizli | عَنْ: -den | رَبِّكَ: Rabbin- | مِنْ: (bir şey) | مِثْقَالِ: ağırlığınca | ذَرَّةٍ: zerre | فِي: | الْأَرْضِ: yerde | وَلَا: ne de | فِي: | السَّمَاءِ: gökte | وَلَا: ne de | أَصْغَرَ: daha küçüğü | مِنْ: | ذَٰلِكَ: bundan | وَلَا: ve ne de | أَكْبَرَ: daha büyüğü | إِلَّا: ancak | فِي: | كِتَابٍ: kitaptadır | مُبِينٍ: apaçık | (10:61)
|أَلَا: iyi bilin ki | إِنَّ: şüphesiz | أَوْلِيَاءَ: dostları için | اللَّهِ: Allah'ın | لَا: yoktur | خَوْفٌ: korku | عَلَيْهِمْ: onlara | وَلَا: ve | هُمْ: onlar | يَحْزَنُونَ: üzülmeyeceklerdir | (10:62)
|الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: onlar iman eden | وَكَانُوا: ve | يَتَّقُونَ: sakınanlar | (10:63)
|لَهُمُ: onlar için vardır | الْبُشْرَىٰ: müjdeler | فِي: | الْحَيَاةِ: hayatında | الدُّنْيَا: dünya | وَفِي: ve | الْاخِرَةِ: ahirette | لَا: olmaz | تَبْدِيلَ: değişme | لِكَلِمَاتِ: sözlerinde | اللَّهِ: Allah'ın | ذَٰلِكَ: işte | هُوَ: bu | الْفَوْزُ: kurtuluştur | الْعَظِيمُ: büyük | (10:64)
|وَلَا: | يَحْزُنْكَ: seni üzmesin | قَوْلُهُمْ: onların sözleri | إِنَّ: şüphesiz | الْعِزَّةَ: yücelik | لِلَّهِ: Allah'ındır | جَمِيعًا: tamamen | هُوَ: O | السَّمِيعُ: duyandır | الْعَلِيمُ: bilendir | (10:65)
|أَلَا: iyi bilin ki | إِنَّ: şüphesiz | لِلَّهِ: Allah'ındır | مَنْ: kim varsa | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَمَنْ: ve kim varsa | فِي: | الْأَرْضِ: yerde | وَمَا: ve | يَتَّبِعُ: uymuyorlar | الَّذِينَ: kimseler | يَدْعُونَ: tapınan(lar) | مِنْ: | دُونِ: başkalarına | اللَّهِ: Allah'tan | شُرَكَاءَ: ortak koştuklarına | إِنْ: ancak | يَتَّبِعُونَ: onlar uyuyorlar | إِلَّا: sadece | الظَّنَّ: zanna | وَإِنْ: ve | هُمْ: onlar | إِلَّا: sadece | يَخْرُصُونَ: saçmalıyorlar | (10:66)
|هُوَ: O'dur | الَّذِي: o ki | جَعَلَ: yaratan | لَكُمُ: sizin için | اللَّيْلَ: geceyi | لِتَسْكُنُوا: dinlenmeniz için | فِيهِ: onda | وَالنَّهَارَ: ve gündüzü | مُبْصِرًا: aydınlatıcı olarak | إِنَّ: şüphesiz | فِي: | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَاتٍ: ayetler vardır | لِقَوْمٍ: bir topluluk için | يَسْمَعُونَ: duyan | (10:67)
|قَالُوا: dediler | اتَّخَذَ: edindi | اللَّهُ: Allah | وَلَدًا: çocuk | سُبْحَانَهُ: O bundan münezzehtir | هُوَ: O | الْغَنِيُّ: hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır | لَهُ: O'nundur | مَا: ne varsa | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَمَا: ve ne varsa | فِي: | الْأَرْضِ: yerde | إِنْ: yoktur | عِنْدَكُمْ: sizin | مِنْ: hiçbir | سُلْطَانٍ: deliliniz | بِهَٰذَا: bu konuda | أَتَقُولُونَ: söylüyor musunuz? | عَلَى: hakkında | اللَّهِ: Allah | مَا: şeyi | لَا: | تَعْلَمُونَ: bilmediğiniz | (10:68)
|قُلْ: de ki | إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | يَفْتَرُونَ: uyduran(lar) | عَلَى: hakkında | اللَّهِ: Allah | الْكَذِبَ: yalan | لَا: | يُفْلِحُونَ: kurtuluşa eremezler | (10:69)
|مَتَاعٌ: bir geçim sürerler | فِي: | الدُّنْيَا: dünyada | ثُمَّ: sonra | إِلَيْنَا: bizedir | مَرْجِعُهُمْ: dönüşleri | ثُمَّ: sonra | نُذِيقُهُمُ: tattırırız | الْعَذَابَ: azabı | الشَّدِيدَ: şiddetli | بِمَا: dolayı | كَانُوا: olmalarından | يَكْفُرُونَ: inkâr ediyor(lar) | (10:70)
|وَاتْلُ: oku | عَلَيْهِمْ: onlara | نَبَأَ: kıssasını | نُوحٍ: Nuh'un | إِذْ: hani | قَالَ: şöyle söylemişti | لِقَوْمِهِ: kavmine | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | إِنْ: eğer | كَانَ: ise | كَبُرَ: ağır | عَلَيْكُمْ: size | مَقَامِي: aranızda durmam | وَتَذْكِيرِي: ve size hatırlatmam | بِايَاتِ: ayetlerini | اللَّهِ: Allah'ın | فَعَلَى: bilin ki | اللَّهِ: Allah'a | تَوَكَّلْتُ: güvendim | فَأَجْمِعُوا: siz de toplanın | أَمْرَكُمْ: işiniz hakkında | وَشُرَكَاءَكُمْ: ortaklarınızla | ثُمَّ: sonra | لَا: | يَكُنْ: olmasın | أَمْرُكُمْ: işiniz | عَلَيْكُمْ: kendi aranızda | غُمَّةً: bir dert | ثُمَّ: sonra | اقْضُوا: uygulayın | إِلَيَّ: bana karşı | وَلَا: ve | تُنْظِرُونِ: bana mühlet vermeyin | (10:71)
|فَإِنْ: eğer | تَوَلَّيْتُمْ: yüz çevirirseniz | فَمَا: | سَأَلْتُكُمْ: sizden istemiş değilim | مِنْ: hiç bir | أَجْرٍ: ücret | إِنْ: | أَجْرِيَ: benim ecrim | إِلَّا: ancak | عَلَى: aittir | اللَّهِ: Allah'a | وَأُمِرْتُ: ve ben emrolundum | أَنْ: | أَكُونَ: olmakla | مِنَ: -dan | الْمُسْلِمِينَ: Müslümanlar- | (10:72)
|فَكَذَّبُوهُ: yine de onu yalanladılar | فَنَجَّيْنَاهُ: ancak biz onu kurtardık | وَمَنْ: ve olanları | مَعَهُ: onunla beraber | فِي: | الْفُلْكِ: gemide | وَجَعَلْنَاهُمْ: ve onları yaptık | خَلَائِفَ: halifeler | وَأَغْرَقْنَا: ve suda boğduk | الَّذِينَ: kimseleri | كَذَّبُوا: yalanlayan(ları) | بِايَاتِنَا: ayetlerimizi | فَانْظُرْ: bir bak | كَيْفَ: nasıl | كَانَ: olduğuna | عَاقِبَةُ: sonlarının | الْمُنْذَرِينَ: uyarılanların | (10:73)
|ثُمَّ: sonra | بَعَثْنَا: gönderdik | مِنْ: | بَعْدِهِ: onun ardından | رُسُلًا: peygamberleri | إِلَىٰ: | قَوْمِهِمْ: kavimlerine | فَجَاءُوهُمْ: getirdiler | بِالْبَيِّنَاتِ: açık belgeler | فَمَا: ancak | كَانُوا: onlar | لِيُؤْمِنُوا: inanmadılar | بِمَا: şeylere | كَذَّبُوا: yalanladıkları | بِهِ: onu | مِنْ: | قَبْلُ: daha önce | كَذَٰلِكَ: işte böyle | نَطْبَعُ: mühürleriz | عَلَىٰ: üzerini | قُلُوبِ: kalpleri | الْمُعْتَدِينَ: aşırı gidenlerin | (10:74)
|ثُمَّ: sonra | بَعَثْنَا: gönderdik | مِنْ: | بَعْدِهِمْ: onların ardından | مُوسَىٰ: Musa'yı | وَهَارُونَ: ve Harun'u | إِلَىٰ: | فِرْعَوْنَ: Firavuna | وَمَلَئِهِ: ve onun ileri gelenlerine | بِايَاتِنَا: ayetlerimizle | فَاسْتَكْبَرُوا: ancak onlar büyüklendiler | وَكَانُوا: ve oldular | قَوْمًا: bir topluluk | مُجْرِمِينَ: suçlu | (10:75)
|فَلَمَّا: ne zaman ki | جَاءَهُمُ: onlara gelince | الْحَقُّ: gerçek | مِنْ: | عِنْدِنَا: katımızdan | قَالُوا: dediler | إِنَّ: şüphesiz | هَٰذَا: bu | لَسِحْرٌ: bir sihirdir | مُبِينٌ: apaçık | (10:76)
|قَالَ: dedi | مُوسَىٰ: Musa | أَتَقُولُونَ: böyle mi diyorsunuz? | لِلْحَقِّ: gerçek | لَمَّا: zaman | جَاءَكُمْ: size geldiği | أَسِحْرٌ: sihir midir? | هَٰذَا: bu | وَلَا: ve | يُفْلِحُ: kurtuluşa ermezler | السَّاحِرُونَ: sihirbazlar | (10:77)
|قَالُوا: dediler | أَجِئْتَنَا: mi geldiniz? | لِتَلْفِتَنَا: bizi çevirmek için | عَمَّا: (yol)dan | وَجَدْنَا: bulduğumuz | عَلَيْهِ: üzerinde | ابَاءَنَا: atalarımızı | وَتَكُونَ: ve olması | لَكُمَا: ikiniz için | الْكِبْرِيَاءُ: büyüklüğün | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | وَمَا: (fakat) değiliz | نَحْنُ: biz | لَكُمَا: size | بِمُؤْمِنِينَ: iman edecek | (10:78)
|وَقَالَ: ve dedi ki | فِرْعَوْنُ: Firavun | ائْتُونِي: bana getirin | بِكُلِّ: bütün | سَاحِرٍ: sihirbazları | عَلِيمٍ: bilgin | (10:79)
|فَلَمَّا: ne zaman ki | جَاءَ: gelince | السَّحَرَةُ: Sihirbazlar | قَالَ: dedi | لَهُمْ: onlara | مُوسَىٰ: Musa | أَلْقُوا: atın | مَا: şeyleri | أَنْتُمْ: siz | مُلْقُونَ: atacağınız | (10:80)
|فَلَمَّا: zaman | أَلْقَوْا: attıkları | قَالَ: dedi ki | مُوسَىٰ: Musa | مَا: şeyler | جِئْتُمْ: sizin getirdiğiniz | بِهِ: (onunla) | السِّحْرُ: sihirdir | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | سَيُبْطِلُهُ: onu boşa çıkaracaktır | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَا: | يُصْلِحُ: düzeltmez | عَمَلَ: işlerini | الْمُفْسِدِينَ: bozguncuların | (10:81)
|وَيُحِقُّ: ortaya çıkarır | اللَّهُ: Allah | الْحَقَّ: hakkı | بِكَلِمَاتِهِ: sözleriyle | وَلَوْ: şayet | كَرِهَ: hoşlanmasalar da | الْمُجْرِمُونَ: suçlular | (10:82)
|فَمَا: olmadı | امَنَ: iman eden | لِمُوسَىٰ: Musa'ya | إِلَّا: başka | ذُرِّيَّةٌ: bir genç takımdan | مِنْ: -nden | قَوْمِهِ: kavmi- | عَلَىٰ: | خَوْفٍ: korkusuyla | مِنْ: -dan | فِرْعَوْنَ: Firavun- | وَمَلَئِهِمْ: ve adamlarının | أَنْ: | يَفْتِنَهُمْ: kötülük etmeleri | وَإِنَّ: ve şüphesiz | فِرْعَوْنَ: Firavun | لَعَالٍ: iyice büyüklenmişti | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | وَإِنَّهُ: ve şüphesiz o | لَمِنَ: kimselerdendi | الْمُسْرِفِينَ: çok aşırı giden | (10:83)
|وَقَالَ: ve dedi ki | مُوسَىٰ: Musa | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: siz | امَنْتُمْ: iman ettiyseniz | بِاللَّهِ: Allah'a | فَعَلَيْهِ: O'na | تَوَكَّلُوا: güvenin | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: siz | مُسْلِمِينَ: teslim olduysanız | (10:84)
|فَقَالُوا: onlar da dediler ki | عَلَى: | اللَّهِ: Allah'a | تَوَكَّلْنَا: güvendik | رَبَّنَا: Rabbimiz | لَا: | تَجْعَلْنَا: bizi kılma | فِتْنَةً: bir fitne | لِلْقَوْمِ: topluluğu için | الظَّالِمِينَ: zalimler | (10:85)
|وَنَجِّنَا: ve bizi kurtar | بِرَحْمَتِكَ: rahmetinle | مِنَ: -ndan | الْقَوْمِ: topluluğu- | الْكَافِرِينَ: kâfirler | (10:86)
|وَأَوْحَيْنَا: ve vahyettik | إِلَىٰ: | مُوسَىٰ: Musa'ya | وَأَخِيهِ: ve kardeşine | أَنْ: diye | تَبَوَّا: hazırlayın | لِقَوْمِكُمَا: kavminiz için | بِمِصْرَ: sırlanmış/pürüssüz | بُيُوتًا: yapılar | وَاجْعَلُوا: ve kıldı | بُيُوتَكُمْ: yapılarınızı | قِبْلَةً: kıble | وَأَقِيمُوا: ve doğrulun | الصَّلَاةَ: SaLâTe/desteğe | وَبَشِّرِ: ve müjdele | الْمُؤْمِنِينَ: Mü'minleri | (10:87)
|وَقَالَ: ve dedi ki | مُوسَىٰ: Musa | رَبَّنَا: Rabbimiz | إِنَّكَ: şüphesiz sen | اتَيْتَ: verdin | فِرْعَوْنَ: Firavun'a | وَمَلَأَهُ: ve adamlarına | زِينَةً: süs(ler) | وَأَمْوَالًا: ve mallar | فِي: | الْحَيَاةِ: hayatında | الدُّنْيَا: dünya | رَبَّنَا: Rabbimiz | لِيُضِلُّوا: saptırmaları için mi? | عَنْ: -dan | سَبِيلِكَ: senin yolun- | رَبَّنَا: Rabbimiz | اطْمِسْ: yok et | عَلَىٰ: | أَمْوَالِهِمْ: onların mallarını | وَاشْدُدْ: ve bağla | عَلَىٰ: üzerini | قُلُوبِهِمْ: kalplerinin | فَلَا: | يُؤْمِنُوا: (ki) iman etmesinler | حَتَّىٰ: kadar | يَرَوُا: görünceye | الْعَذَابَ: azabı | الْأَلِيمَ: acıklı | (10:88)
|قَالَ: (Allah) dedi ki | قَدْ: muhakkak | أُجِيبَتْ: kabul edildi | دَعْوَتُكُمَا: duanız | فَاسْتَقِيمَا: doğru yolda devam edin | وَلَا: ve | تَتَّبِعَانِّ: uymayın | سَبِيلَ: yollarına | الَّذِينَ: kimselerin | لَا: | يَعْلَمُونَ: bilmeyen(lerin) | (10:89)
|وَجَاوَزْنَا: ve geçirdik | بِبَنِي: oğullarını | إِسْرَائِيلَ: İsrail | الْبَحْرَ: denizden | فَأَتْبَعَهُمْ: onların peşlerine düştüler | فِرْعَوْنُ: Firavun | وَجُنُودُهُ: ve askerleri de | بَغْيًا: taşkınlıkla | وَعَدْوًا: ve düşmanlıkla | حَتَّىٰ: sonunda | إِذَا: zaman | أَدْرَكَهُ: onu yakaladığı | الْغَرَقُ: boğulma | قَالَ: dedi | امَنْتُ: iman ettim | أَنَّهُ: elbette | لَا: olmadığına | إِلَٰهَ: ilah | إِلَّا: başka | الَّذِي: kimseden | امَنَتْ: iman ettiği | بِهِ: kendisine | بَنُو: oğullarının | إِسْرَائِيلَ: İsrail | وَأَنَا: ve ben de | مِنَ: | الْمُسْلِمِينَ: Müslümanlardanım | (10:90)
|الْانَ: şimdi mi? | وَقَدْ: oysa | عَصَيْتَ: isyan etmiştin | قَبْلُ: daha önce | وَكُنْتَ: ve olmuştun | مِنَ: -dan | الْمُفْسِدِينَ: bozguncular- | (10:91)
|فَالْيَوْمَ: bugün | نُنَجِّيكَ: kurtaracağız | بِبَدَنِكَ: senin bedenini | لِتَكُونَ: olman için | لِمَنْ: kimseler için | خَلْفَكَ: kendinden sonraki | ايَةً: bir ibret | وَإِنَّ: gerçekte ise | كَثِيرًا: çoğu | مِنَ: -dan | النَّاسِ: insanlar- | عَنْ: -den | ايَاتِنَا: ayetlerimiz- | لَغَافِلُونَ: habersizdirler | (10:92)
|وَلَقَدْ: andolsun | بَوَّأْنَا: yerleştirdik | بَنِي: oğullarını | إِسْرَائِيلَ: İsrail | مُبَوَّأَ: bir yere | صِدْقٍ: iyi | وَرَزَقْنَاهُمْ: ve onları rızıklandırdık | مِنَ: | الطَّيِّبَاتِ: temiz şeylerle | فَمَا: | اخْتَلَفُوا: ayrılığa düşmediler | حَتَّىٰ: kadar | جَاءَهُمُ: kendilerine gelinceye | الْعِلْمُ: ilim | إِنَّ: şüphesiz | رَبَّكَ: Rabbin | يَقْضِي: hükmünü verir | بَيْنَهُمْ: aralarında | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | فِيمَا: hususlarda | كَانُوا: oldukları | فِيهِ: onda | يَخْتَلِفُونَ: ayrılığa düştükleri | (10:93)
|فَإِنْ: eğer | كُنْتَ: isen | فِي: içinde | شَكٍّ: kuşku | مِمَّا: şeyden | أَنْزَلْنَا: indirdiğimiz | إِلَيْكَ: sana | فَاسْأَلِ: o halde sor | الَّذِينَ: kimselere | يَقْرَءُونَ: okuyan(lara) | الْكِتَابَ: kitap | مِنْ: | قَبْلِكَ: senden önce | لَقَدْ: andolsun ki | جَاءَكَ: sana geldi | الْحَقُّ: gerçek | مِنْ: | رَبِّكَ: Rabbinden | فَلَا: sakın | تَكُونَنَّ: olma | مِنَ: -den | الْمُمْتَرِينَ: şüpheye düşenler- | (10:94)
|وَلَا: ve sakın | تَكُونَنَّ: olma | مِنَ: -den | الَّذِينَ: kimseler- | كَذَّبُوا: yalanlayan(lar) | بِايَاتِ: ayetlerini | اللَّهِ: Allah'ın | فَتَكُونَ: yoksa olursun | مِنَ: -dan | الْخَاسِرِينَ: hüsrana uğrayanlar- | (10:95)
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | حَقَّتْ: kesinleşmiş olan(lar) | عَلَيْهِمْ: haklarında | كَلِمَتُ: sözü | رَبِّكَ: Rabbinin | لَا: | يُؤْمِنُونَ: iman etmezler | (10:96)
|وَلَوْ: bile | جَاءَتْهُمْ: gelse | كُلُّ: bütün | ايَةٍ: ayetler | حَتَّىٰ: kadar | يَرَوُا: görünceye | الْعَذَابَ: azabı | الْأَلِيمَ: acıklı | (10:97)
|فَلَوْلَا: bulunsaydı ya! | كَانَتْ: | قَرْيَةٌ: bir kasaba | امَنَتْ: iman eden | فَنَفَعَهَا: kendine yarar sağlayan | إِيمَانُهَا: imanı | إِلَّا: dışında | قَوْمَ: kavminin | يُونُسَ: Yunus | لَمَّا: ne zaman ki | امَنُوا: iman ettiler | كَشَفْنَا: kaldırdık | عَنْهُمْ: üzerlerinden | عَذَابَ: azabını | الْخِزْيِ: rezillik | فِي: | الْحَيَاةِ: hayatında | الدُّنْيَا: dünya | وَمَتَّعْنَاهُمْ: ve onları yararlandırdık | إِلَىٰ: -ye kadar | حِينٍ: belli bir süre- | (10:98)
|وَلَوْ: ve şayet | شَاءَ: dileseydi | رَبُّكَ: Rabbin | لَامَنَ: iman ederdi | مَنْ: kimseler | فِي: bulunan | الْأَرْضِ: yeryüzünde | كُلُّهُمْ: hepsi | جَمِيعًا: topluca | أَفَأَنْتَ: sen mi? | تُكْرِهُ: zorlayacaksın | النَّاسَ: insanları | حَتَّىٰ: kadar | يَكُونُوا: oluncaya | مُؤْمِنِينَ: mü'min | (10:99)
|وَمَا: değildir | كَانَ: mümkün | لِنَفْسٍ: hiç kimsenin | أَنْ: | تُؤْمِنَ: iman etmesi | إِلَّا: dışında | بِإِذْنِ: izni | اللَّهِ: Allah'ın | وَيَجْعَلُ: O gönderir | الرِّجْسَ: iğrenç azabı | عَلَى: üzerlerine | الَّذِينَ: kimselerin | لَا: | يَعْقِلُونَ: akıl erdiremeyen(ler) | (10:100)
|قُلِ: de ki | انْظُرُوا: bir bakın | مَاذَا: neler olduğuna | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَالْأَرْضِ: ve yerde | وَمَا: | تُغْنِي: bir şey kazandırmaz | الْايَاتُ: ayetler | وَالنُّذُرُ: ve uyarılar | عَنْ: | قَوْمٍ: bir topluluğa | لَا: | يُؤْمِنُونَ: iman etmeyen | (10:101)
|فَهَلْ: mı? | يَنْتَظِرُونَ: bekliyorlar | إِلَّا: başkasını | مِثْلَ: benzerinden | أَيَّامِ: (başlarına gelen) günlerin | الَّذِينَ: | خَلَوْا: geçmiş olanların | مِنْ: | قَبْلِهِمْ: kendilerinden önce | قُلْ: de ki | فَانْتَظِرُوا: bekleyin bakalım | إِنِّي: şüphesiz ben de | مَعَكُمْ: sizinle birlikte | مِنَ: | الْمُنْتَظِرِينَ: bekleyenlerdenim | (10:102)
|ثُمَّ: Sonra | نُنَجِّي: kurtarırız | رُسُلَنَا: peygamberlerimizi | وَالَّذِينَ: ve kimseleri | امَنُوا: iman eden(leri) | كَذَٰلِكَ: işte böyle | حَقًّا: bir haktır | عَلَيْنَا: üzerimize | نُنْجِ: kurtarmak | الْمُؤْمِنِينَ: Mü'minleri | (10:103)
|قُلْ: de ki | يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | النَّاسُ: insanlar | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | فِي: içinde | شَكٍّ: bir kuşku | مِنْ: -den | دِينِي: benim dinim- | فَلَا: (bilin ki) | أَعْبُدُ: ben tapmıyorum | الَّذِينَ: şeylere | تَعْبُدُونَ: sizin taptıklarınız | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | وَلَٰكِنْ: ancak | أَعْبُدُ: kulluk ederim | اللَّهَ: Allah'a | الَّذِي: | يَتَوَفَّاكُمْ: sizin canınızı alacak olan | وَأُمِرْتُ: ve ben emrolundum | أَنْ: | أَكُونَ: olmakla | مِنَ: -den | الْمُؤْمِنِينَ: mü'minler- | (10:104)
|وَأَنْ: ve | أَقِمْ: doğrult | وَجْهَكَ: benliğini/yüzünü | لِلدِّينِ: dine | حَنِيفًا: hanif olan | وَلَا: ve | تَكُونَنَّ: olma | مِنَ: -dan | الْمُشْرِكِينَ: ortak koşanlar- | (10:105)
|وَلَا: ve | تَدْعُ: tapma | مِنْ: | دُونِ: bırakıp | اللَّهِ: Allah'ı | مَا: şeylere | لَا: | يَنْفَعُكَ: sana yararı dokunmayan | وَلَا: ne de | يَضُرُّكَ: sana zararı dokunmayan | فَإِنْ: eğer | فَعَلْتَ: böyle yaparsan | فَإِنَّكَ: şüphesiz sen | إِذًا: o zaman | مِنَ: | الظَّالِمِينَ: zalimlerden olursun | (10:106)
|وَإِنْ: eğer | يَمْسَسْكَ: sana verirse | اللَّهُ: Allah | بِضُرٍّ: bir sıkıntı | فَلَا: yoktur | كَاشِفَ: giderecek | لَهُ: onu | إِلَّا: başka | هُوَ: O'ndan | وَإِنْ: ve eğer | يُرِدْكَ: senin için dilerse | بِخَيْرٍ: bir iyilik | فَلَا: yoktur | رَادَّ: geri çevirecek | لِفَضْلِهِ: O'nun lütfunu | يُصِيبُ: verir | بِهِ: bunu | مَنْ: kimseye | يَشَاءُ: dilediği | مِنْ: -ndan | عِبَادِهِ: kulları- | وَهُوَ: ve O | الْغَفُورُ: bağışlayıcıdır | الرَّحِيمُ: merhamet edicidir | (10:107)
|قُلْ: de ki | يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | النَّاسُ: insanlar | قَدْ: muhakkak | جَاءَكُمُ: size gelmiştir | الْحَقُّ: hak | مِنْ: -den | رَبِّكُمْ: Rabbiniz- | فَمَنِ: kim | اهْتَدَىٰ: hidayet bulursa | فَإِنَّمَا: şüphesiz | يَهْتَدِي: hidayet bulmuştur | لِنَفْسِهِ: kendi yararına | وَمَنْ: ve kim de | ضَلَّ: sapıtırsa | فَإِنَّمَا: şüphesiz | يَضِلُّ: sapıtmıştır | عَلَيْهَا: kendi aleyhine | وَمَا: değilim | أَنَا: ben | عَلَيْكُمْ: sizin üzerinize | بِوَكِيلٍ: bir vekil | (10:108)
|وَاتَّبِعْ: uy | مَا: şeye | يُوحَىٰ: vahyedilen | إِلَيْكَ: sana | وَاصْبِرْ: ve sabret | حَتَّىٰ: kadar | يَحْكُمَ: hükmünü verinceye | اللَّهُ: Allah | وَهُوَ: ve O | خَيْرُ: en hayırlısıdır | الْحَاكِمِينَ: hüküm verenlerin | (10:109)


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{sure_meali.php}