» 41 / Fussilet  Suresi:

Kuran Sırası: 41
İniş Sırası: 61

Kırık Meal (Arapça) Meali
|حم: Hâ Mîm | (41:1)
|تَنْزِيلٌ: indirilmiştir | مِنَ: -dan | الرَّحْمَٰنِ: Rahman- | الرَّحِيمِ: Rahim(den) | (41:2)
|كِتَابٌ: bir Kitaptır | فُصِّلَتْ: açıklanmış | ايَاتُهُ: ayetleri | قُرْانًا: okunan | عَرَبِيًّا: Arapça | لِقَوْمٍ: bir toplum için | يَعْلَمُونَ: bilen | (41:3)
|بَشِيرًا: müjdeleyici olarak | وَنَذِيرًا: ve uyarıcı olarak | فَأَعْرَضَ: fakat yüz çevirmiştir | أَكْثَرُهُمْ: çokları | فَهُمْ: onlar | لَا: | يَسْمَعُونَ: işitmezler | (41:4)
|وَقَالُوا: ve dediler ki | قُلُوبُنَا: kalblerimiz | فِي: içinde var | أَكِنَّةٍ: kılıflar | مِمَّا: şeye karşı | تَدْعُونَا: bizi çağırdığın | إِلَيْهِ: kendisine | وَفِي: ve var | اذَانِنَا: kulaklarımızda | وَقْرٌ: bir ağırlık | وَمِنْ: ve | بَيْنِنَا: bizim aramızda var | وَبَيْنِكَ: ve senin aranda | حِجَابٌ: bir perde | فَاعْمَلْ: sen (istediğini) yap | إِنَّنَا: elbette biz de | عَامِلُونَ: yapıyoruz | (41:5)
|قُلْ: de ki | إِنَّمَا: elbette | أَنَا: ben | بَشَرٌ: bir insanım | مِثْلُكُمْ: sizin gibi | يُوحَىٰ: vahyediliyor | إِلَيَّ: bana | أَنَّمَا: elbette | إِلَٰهُكُمْ: tanrınızın | إِلَٰهٌ: tanrı olduğu | وَاحِدٌ: bir tek | فَاسْتَقِيمُوا: artık doğrulun | إِلَيْهِ: O'na | وَاسْتَغْفِرُوهُ: ve O'ndan mağfiret dileyin | وَوَيْلٌ: vay haline | لِلْمُشْرِكِينَ: ortak koşanların | (41:6)
|الَّذِينَ: onlar ki | لَا: | يُؤْتُونَ: vermezler | الزَّكَاةَ: zekat | وَهُمْ: ve onlar | بِالْاخِرَةِ: ahireti | هُمْ: onlar | كَافِرُونَ: inkar ederler | (41:7)
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: iman eden(ler) | وَعَمِلُوا: ve yapanlar | الصَّالِحَاتِ: iyi işler | لَهُمْ: onlar için vardır | أَجْرٌ: bir mükafat | غَيْرُ: olmaksızın | مَمْنُونٍ: kesinti | (41:8)
|قُلْ: de ki | أَئِنَّكُمْ: siz mi? | لَتَكْفُرُونَ: inkar ediyorsunuz | بِالَّذِي: | خَلَقَ: yaratanı | الْأَرْضَ: arzı | فِي: içinde | يَوْمَيْنِ: iki gün | وَتَجْعَلُونَ: ve koşuyorsunuz | لَهُ: O'na | أَنْدَادًا: eşler | ذَٰلِكَ: O | رَبُّ: Rabbidir | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (41:9)
|وَجَعَلَ: ve yaptı | فِيهَا: orada (arzda) | رَوَاسِيَ: ağır baskılar | مِنْ: | فَوْقِهَا: üstünden | وَبَارَكَ: ve bereketler | فِيهَا: orada | وَقَدَّرَ: ve takdir etti | فِيهَا: orada | أَقْوَاتَهَا: gıdalarını | فِي: içinde | أَرْبَعَةِ: dört | أَيَّامٍ: gün | سَوَاءً: eşit olarak | لِلسَّائِلِينَ: arayıp soranlar için | (41:10)
|ثُمَّ: sonra | اسْتَوَىٰ: yöneldi | إِلَى: | السَّمَاءِ: göğe | وَهِيَ: ve o | دُخَانٌ: duman halinde olan | فَقَالَ: sonra dedi | لَهَا: ona | وَلِلْأَرْضِ: ve arza | ائْتِيَا: gelin | طَوْعًا: isteyerek | أَوْ: veya | كَرْهًا: istemeyerek | قَالَتَا: dediler ki | أَتَيْنَا: geldik | طَائِعِينَ: isteyerek | (41:11)
|فَقَضَاهُنَّ: böylece onları yaptı | سَبْعَ: yedi | سَمَاوَاتٍ: gök | فِي: içinde | يَوْمَيْنِ: iki gün | وَأَوْحَىٰ: ve vahyetti | فِي: | كُلِّ: her | سَمَاءٍ: göğe | أَمْرَهَا: emrini | وَزَيَّنَّا: ve biz donattık | السَّمَاءَ: semasını | الدُّنْيَا: dünya | بِمَصَابِيحَ: lambalarla | وَحِفْظًا: ve koruma ile | ذَٰلِكَ: işte bu | تَقْدِيرُ: takdiridir | الْعَزِيزِ: güçlü olanın | الْعَلِيمِ: bilenin | (41:12)
|فَإِنْ: fakat eğer | أَعْرَضُوا: yüz çevirirlerse | فَقُلْ: de ki | أَنْذَرْتُكُمْ: ben sizi uyardım | صَاعِقَةً: bir yıldırıma karşı | مِثْلَ: gibi | صَاعِقَةِ: başına düşen yıldırım | عَادٍ: 'Ad | وَثَمُودَ: ve Semud'un | (41:13)
|إِذْ: hani | جَاءَتْهُمُ: onlara gelmişti | الرُّسُلُ: elçiler | مِنْ: -nden | بَيْنِ: | أَيْدِيهِمْ: önleri- | وَمِنْ: ve | خَلْفِهِمْ: arkalarından | أَلَّا: sakın | تَعْبُدُوا: kulluk etmeyin | إِلَّا: başkasına | اللَّهَ: Allah'tan | قَالُوا: dediler | لَوْ: şayet | شَاءَ: dileseydi | رَبُّنَا: Rabbimiz | لَأَنْزَلَ: elbette indirirdi | مَلَائِكَةً: melekler | فَإِنَّا: elbette biz | بِمَا: şeyi (mesajı) | أُرْسِلْتُمْ: gönderildiğiniz | بِهِ: onunla | كَافِرُونَ: tanımıyoruz | (41:14)
|فَأَمَّا: fakat | عَادٌ: Ad (kavmi) | فَاسْتَكْبَرُوا: büyüklük tasladılar | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | بِغَيْرِ: olmaksızın | الْحَقِّ: hakkı | وَقَالُوا: ve dediler | مَنْ: kimdir? | أَشَدُّ: daha şiddetli | مِنَّا: bizden | قُوَّةً: kuvveti | أَوَلَمْ: | يَرَوْا: görmediler mi? | أَنَّ: elbette | اللَّهَ: Allah | الَّذِي: o ki | خَلَقَهُمْ: onları yaratan | هُوَ: O | أَشَدُّ: daha güçlüdür | مِنْهُمْ: kendilerinden | قُوَّةً: kuvvetçe | وَكَانُوا: ve devam ettiler | بِايَاتِنَا: bizim ayetlerimizi | يَجْحَدُونَ: inkara | (41:15)
|فَأَرْسَلْنَا: biz de gönderdik | عَلَيْهِمْ: üzerlerine | رِيحًا: bir rüzgar | صَرْصَرًا: dondurucu | فِي: | أَيَّامٍ: günlerde | نَحِسَاتٍ: uğursuz | لِنُذِيقَهُمْ: taddırmak için | عَذَابَ: azabını | الْخِزْيِ: rezillik | فِي: | الْحَيَاةِ: hayatında | الدُّنْيَا: dünya | وَلَعَذَابُ: azabı ise | الْاخِرَةِ: ahiret | أَخْزَىٰ: daha da kepaze edicidir | وَهُمْ: ve onlara | لَا: hiç | يُنْصَرُونَ: yardım edilmeyecektir | (41:16)
|وَأَمَّا: gelince | ثَمُودُ: Semud(kavmin)e | فَهَدَيْنَاهُمْ: onlara yol gösterdik | فَاسْتَحَبُّوا: fakat onlar yeğlediler | الْعَمَىٰ: körlüğü | عَلَى: | الْهُدَىٰ: doğru yolu bulmağa | فَأَخَذَتْهُمْ: böylece onları yakaladı | صَاعِقَةُ: yıldırımı | الْعَذَابِ: azab | الْهُونِ: alçaltıcı | بِمَا: yüzünden | كَانُوا: oldukları | يَكْسِبُونَ: yapıyor(lar) | (41:17)
|وَنَجَّيْنَا: ve kurtardık | الَّذِينَ: | امَنُوا: inananları | وَكَانُوا: ve | يَتَّقُونَ: korunanları | (41:18)
|وَيَوْمَ: ve (o) gün | يُحْشَرُ: toplanır | أَعْدَاءُ: düşmanları | اللَّهِ: Allah'ın | إِلَى: | النَّارِ: ateşe | فَهُمْ: onlar | يُوزَعُونَ: bir araya getirilirler | (41:19)
|حَتَّىٰ: nihayet | إِذَا: zaman | مَا: | جَاءُوهَا: oraya vardıkları | شَهِدَ: şahidlik ettiler | عَلَيْهِمْ: aleyhlerine | سَمْعُهُمْ: kulakları | وَأَبْصَارُهُمْ: ve gözleri | وَجُلُودُهُمْ: ve derileri | بِمَا: hakkında | كَانُوا: oldukları (işler) | يَعْمَلُونَ: yapıyor(lar) | (41:20)
|وَقَالُوا: ve dediler | لِجُلُودِهِمْ: derilerine | لِمَ: niçin? | شَهِدْتُمْ: şahidlik ettiniz | عَلَيْنَا: aleyhimize | قَالُوا: dediler | أَنْطَقَنَا: bizi konuşturdu | اللَّهُ: Allah | الَّذِي: | أَنْطَقَ: konuşturan | كُلَّ: her | شَيْءٍ: şeyi | وَهُوَ: ve O | خَلَقَكُمْ: sizi yaratmıştı | أَوَّلَ: ilk | مَرَّةٍ: defa | وَإِلَيْهِ: işte O'na | تُرْجَعُونَ: döndürülüyorsunuz | (41:21)
|وَمَا: ve değildiniz | كُنْتُمْ: siz | تَسْتَتِرُونَ: gizleniyor | أَنْ: | يَشْهَدَ: şahidlik etmesinden | عَلَيْكُمْ: aleyhinize | سَمْعُكُمْ: kulaklarınızın | وَلَا: ve değildiniz | أَبْصَارُكُمْ: gözlerinizin | وَلَا: ve değildiniz | جُلُودُكُمْ: derilerinizin | وَلَٰكِنْ: fakat | ظَنَنْتُمْ: sanıyordunuz ki | أَنَّ: elbette | اللَّهَ: Allah | لَا: | يَعْلَمُ: bilmez | كَثِيرًا: çoğunu | مِمَّا: | تَعْمَلُونَ: yaptıklarınızın | (41:22)
|وَذَٰلِكُمْ: ve işte bu | ظَنُّكُمُ: zannınız | الَّذِي: | ظَنَنْتُمْ: zannettiğiniz | بِرَبِّكُمْ: Rabbinize karşı | أَرْدَاكُمْ: sizi helak etti | فَأَصْبَحْتُمْ: ve oldunuz | مِنَ: -dan | الْخَاسِرِينَ: ziyana uğrayanlar- | (41:23)
|فَإِنْ: şimdi eğer | يَصْبِرُوا: dayanabilirlerse | فَالنَّارُ: ateştir | مَثْوًى: yeri | لَهُمْ: onların | وَإِنْ: ve eğer | يَسْتَعْتِبُوا: affedilmek isterlerse | فَمَا: değildir | هُمْ: onlar | مِنَ: den | الْمُعْتَبِينَ: affedilenler- | (41:24)
|وَقَيَّضْنَا: ve biz musallat ettik | لَهُمْ: onlara | قُرَنَاءَ: birtakım arkadaşlar | فَزَيَّنُوا: süslü gösterdiler | لَهُمْ: onlara | مَا: bulunanı | بَيْنَ: onların önlerinde | أَيْدِيهِمْ: onların önlerinde | وَمَا: ve bulunanı | خَلْفَهُمْ: arkalarında | وَحَقَّ: ve gerekli oldu | عَلَيْهِمُ: kendilerine | الْقَوْلُ: söz | فِي: | أُمَمٍ: topluluklarına | قَدْ: | خَلَتْ: gelip geçmiş olan | مِنْ: | قَبْلِهِمْ: kendilerinden önce | مِنَ: -den | الْجِنِّ: cin(ler)- | وَالْإِنْسِ: ve insan(lardan) | إِنَّهُمْ: çünkü onlar | كَانُوا: idiler | خَاسِرِينَ: ziyanda | (41:25)
|وَقَالَ: ve dediler ki | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | لَا: | تَسْمَعُوا: dinlemeyin | لِهَٰذَا: bu | الْقُرْانِ: Kur'an'ı | وَالْغَوْا: ve gürültü edin | فِيهِ: onda (okunduğunda) | لَعَلَّكُمْ: belki | تَغْلِبُونَ: ona galib gelirsiniz | (41:26)
|فَلَنُذِيقَنَّ: fakat taddıracağız | الَّذِينَ: kimselere | كَفَرُوا: inkar eden(lere) | عَذَابًا: bir azab | شَدِيدًا: şiddetli | وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ: ve onları cezalandıracağız | أَسْوَأَ: en kötüsüyle | الَّذِي: | كَانُوا: olduklarının | يَعْمَلُونَ: yapıyor(lar) | (41:27)
|ذَٰلِكَ: bu | جَزَاءُ: cezası | أَعْدَاءِ: düşmanlarının | اللَّهِ: Allah | النَّارُ: ateştir | لَهُمْ: onlara vardır | فِيهَا: orada | دَارُ: yurdu | الْخُلْدِ: sürekli kalma | جَزَاءً: ceza olarak | بِمَا: sebebiyle | كَانُوا: | بِايَاتِنَا: ayetlerimizi | يَجْحَدُونَ: inkar etmeleri | (41:28)
|وَقَالَ: ve dediler ki | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | رَبَّنَا: Rabbimiz | أَرِنَا: bize göster | اللَّذَيْنِ: | أَضَلَّانَا: bizi saptıran | مِنَ: | الْجِنِّ: cin | وَالْإِنْسِ: ve insanları | نَجْعَلْهُمَا: onları alalım | تَحْتَ: altına | أَقْدَامِنَا: ayaklarımızın | لِيَكُونَا: olsunlar | مِنَ: -dan | الْأَسْفَلِينَ: alçaklar- | (41:29)
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimselere | قَالُوا: diyen(lere) | رَبُّنَا: Rabbimiz | اللَّهُ: Allah'tır | ثُمَّ: sonra | اسْتَقَامُوا: doğru olanlara | تَتَنَزَّلُ: iner | عَلَيْهِمُ: üzerine | الْمَلَائِكَةُ: melekler | أَلَّا: | تَخَافُوا: korkmayın | وَلَا: ve | تَحْزَنُوا: üzülmeyin | وَأَبْشِرُوا: fakat sevinin | بِالْجَنَّةِ: cennetle | الَّتِي: öyle ki | كُنْتُمْ: | تُوعَدُونَ: size söz verilen | (41:30)
|نَحْنُ: biz | أَوْلِيَاؤُكُمْ: sizin dostlarınızız | فِي: | الْحَيَاةِ: hayatında | الدُّنْيَا: dünya | وَفِي: ve | الْاخِرَةِ: ahirette | وَلَكُمْ: ve size vardır | فِيهَا: orada | مَا: her şey | تَشْتَهِي: çektiği | أَنْفُسُكُمْ: canlarınızın | وَلَكُمْ: ve size vardır | فِيهَا: orada | مَا: her şey | تَدَّعُونَ: istediğiniz | (41:31)
|نُزُلًا: ağırlamasıdır | مِنْ: | غَفُورٍ: çok bağışlayanın | رَحِيمٍ: çok esirgeyenin | (41:32)
|وَمَنْ: ve kim olabilir? | أَحْسَنُ: daha güzel | قَوْلًا: sözlü | مِمَّنْ: kimseden | دَعَا: çağıran | إِلَى: | اللَّهِ: Allah'a | وَعَمِلَ: ve yapandan | صَالِحًا: iyi iş | وَقَالَ: ve diyenden | إِنَّنِي: şüphesiz ben | مِنَ: | الْمُسْلِمِينَ: müslümanlardanım | (41:33)
|وَلَا: ve değildir | تَسْتَوِي: eşit | الْحَسَنَةُ: iyilik | وَلَا: ve ne de | السَّيِّئَةُ: kötülük | ادْفَعْ: sav (onu) | بِالَّتِي: | هِيَ: olanla | أَحْسَنُ: en güzel | فَإِذَا: bir de bakarsın ki | الَّذِي: | بَيْنَكَ: seninle aranda | وَبَيْنَهُ: onun arasında | عَدَاوَةٌ: düşmanlık olan | كَأَنَّهُ: sanki | وَلِيٌّ: bir dosttur | حَمِيمٌ: sıcak | (41:34)
|وَمَا: | يُلَقَّاهَا: buna kavuşturulmaz | إِلَّا: başkası | الَّذِينَ: kimselerden | صَبَرُوا: sabreden(lerden) | وَمَا: ve | يُلَقَّاهَا: buna kavuşturulmaz | إِلَّا: başkası | ذُو: olandan | حَظٍّ: şansı | عَظِيمٍ: büyük | (41:35)
|وَإِمَّا: ve eğer | يَنْزَغَنَّكَ: seni dürtecek olursa | مِنَ: -dan | الشَّيْطَانِ: şeytan- | نَزْغٌ: kötü bir düşünce | فَاسْتَعِذْ: hemen sığın | بِاللَّهِ: Allah'a | إِنَّهُ: çünkü O | هُوَ: O | السَّمِيعُ: işitendir | الْعَلِيمُ: bilendir | (41:36)
|وَمِنْ: ve | ايَاتِهِ: O'nun ayetlerindendir | اللَّيْلُ: gece | وَالنَّهَارُ: ve gündüz | وَالشَّمْسُ: ve güneş | وَالْقَمَرُ: ve ay | لَا: | تَسْجُدُوا: secde etmeyin | لِلشَّمْسِ: güneşe | وَلَا: ne de | لِلْقَمَرِ: aya | وَاسْجُدُوا: fakat secde edin | لِلَّهِ: Allah'a | الَّذِي: | خَلَقَهُنَّ: onları yaratan | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | إِيَّاهُ: O'na | تَعْبُدُونَ: tapıyor(sanız) | (41:37)
|فَإِنِ: fakat eğer | اسْتَكْبَرُوا: büyüklük taslarlarsa | فَالَّذِينَ: | عِنْدَ: yanında bulunanlar | رَبِّكَ: Rabbinin | يُسَبِّحُونَ: tesbih ederler | لَهُ: O'nu | بِاللَّيْلِ: gece | وَالنَّهَارِ: ve gündüz | وَهُمْ: ve onlar | لَا: hiç | يَسْأَمُونَ: usanmazlar | (41:38)
|وَمِنْ: biri de (şudur) | ايَاتِهِ: O'nun ayetlerinden | أَنَّكَ: sen | تَرَى: görürsün | الْأَرْضَ: toprağı | خَاشِعَةً: boynu bükük | فَإِذَا: zaman | أَنْزَلْنَا: döktüğümüz | عَلَيْهَا: onun üzerine | الْمَاءَ: suyu | اهْتَزَّتْ: titreşir | وَرَبَتْ: ve kabarır | إِنَّ: elbette | الَّذِي: | أَحْيَاهَا: onu dirilten | لَمُحْيِي: diriltir | الْمَوْتَىٰ: ölüleri de | إِنَّهُ: elbette O | عَلَىٰ: üzerine | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şey | قَدِيرٌ: kadirdir | (41:39)
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: | يُلْحِدُونَ: doğruluktan sapanlar | فِي: hususunda | ايَاتِنَا: ayetlerimiz | لَا: | يَخْفَوْنَ: gizli kalmazlar | عَلَيْنَا: bize | أَفَمَنْ: kimse mi? | يُلْقَىٰ: atılan | فِي: içine | النَّارِ: ateşin | خَيْرٌ: daha iyidir | أَمْ: yoksa | مَنْ: kimse (mi?) | يَأْتِي: gelen | امِنًا: güvenle | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | اعْمَلُوا: yapın | مَا: ne | شِئْتُمْ: diliyorsanız | إِنَّهُ: elbette O | بِمَا: şeyleri | تَعْمَلُونَ: yaptıklarınızı | بَصِيرٌ: görmektedir | (41:40)
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: onlar | كَفَرُوا: inkar ettiler | بِالذِّكْرِ: Zikr'i (Kur'an'ı) | لَمَّا: | جَاءَهُمْ: kendilerine gelen | وَإِنَّهُ: halbuki o | لَكِتَابٌ: bir Kitaptır | عَزِيزٌ: aziz | (41:41)
|لَا: | يَأْتِيهِ: ona gelmez | الْبَاطِلُ: boşa çıkaracak bir söz | مِنْ: -nden | بَيْنِ: | يَدَيْهِ: önü- | وَلَا: ne de | مِنْ: -ndan | خَلْفِهِ: arkası- | تَنْزِيلٌ: indirilmiştir | مِنْ: -nden | حَكِيمٍ: hüküm ve hikmet sahibi- | حَمِيدٍ: çok övülenden | (41:42)
|مَا: değildir | يُقَالُ: söylenen | لَكَ: sana | إِلَّا: başka bir şey | مَا: olandan | قَدْ: | قِيلَ: söylenmiş | لِلرُّسُلِ: elçilere | مِنْ: | قَبْلِكَ: senden önceki | إِنَّ: kuşkusuz | رَبَّكَ: Rabbin | لَذُو: sahibi | مَغْفِرَةٍ: bağışlama | وَذُو: ve sahibidir | عِقَابٍ: azab | أَلِيمٍ: acı | (41:43)
|وَلَوْ: ve eğer | جَعَلْنَاهُ: biz onu yapsaydık | قُرْانًا: bir Kur'an | أَعْجَمِيًّا: yabancı (dilde) | لَقَالُوا: derlerdi ki | لَوْلَا: değil miydi? | فُصِّلَتْ: açıklanmalı | ايَاتُهُ: onun ayetleri | أَأَعْجَمِيٌّ: yabancı söz mü? | وَعَرَبِيٌّ: arab olana | قُلْ: de ki | هُوَ: o | لِلَّذِينَ: için | امَنُوا: inananlar | هُدًى: bir yol göstericidir | وَشِفَاءٌ: ve (gönüllere) şifadır | وَالَّذِينَ: gelince | لَا: | يُؤْمِنُونَ: inanmayanlara | فِي: vardır | اذَانِهِمْ: onların kulaklarında | وَقْرٌ: bir ağırlık | وَهُوَ: ve o | عَلَيْهِمْ: onlara | عَمًى: bir körlüktür | أُولَٰئِكَ: onlar | يُنَادَوْنَ: çağırılıyorlar | مِنْ: -den | مَكَانٍ: bir yer- | بَعِيدٍ: uzak | (41:44)
|وَلَقَدْ: ve andolsun | اتَيْنَا: biz vermiştik | مُوسَى: Musa'ya | الْكِتَابَ: Kitabı | فَاخْتُلِفَ: fakat ayrılığa düşülmüştü | فِيهِ: onda | وَلَوْلَا: ve eğer olmasaydı | كَلِمَةٌ: bir söz | سَبَقَتْ: geçmiş | مِنْ: -nden | رَبِّكَ: Rabbi- | لَقُضِيَ: derhal hüküm verilirdi | بَيْنَهُمْ: aralarında | وَإِنَّهُمْ: fakat onlar | لَفِي: içindedirler | شَكٍّ: bir kuşku | مِنْهُ: ondan | مُرِيبٍ: işkilli | (41:45)
|مَنْ: kim | عَمِلَ: yaparsa | صَالِحًا: iyi iş | فَلِنَفْسِهِ: yararı kendisinedir | وَمَنْ: ve kim | أَسَاءَ: kötülük yaparsa | فَعَلَيْهَا: zararı kendisinedir | وَمَا: ve değildir | رَبُّكَ: Rabbin | بِظَلَّامٍ: zulmedici | لِلْعَبِيدِ: kullara | (41:46)
|إِلَيْهِ: O'na | يُرَدُّ: döndürülür | عِلْمُ: bilgisi | السَّاعَةِ: sa'at (kıyamet) | وَمَا: ve | تَخْرُجُ: çıkmaz | مِنْ: | ثَمَرَاتٍ: meyvalar | مِنْ: -ndan | أَكْمَامِهَا: kabukları- | وَمَا: | تَحْمِلُ: gebe kalmaz | مِنْ: hiçbir | أُنْثَىٰ: dişi | وَلَا: ve | تَضَعُ: doğurmaz | إِلَّا: olmadan | بِعِلْمِهِ: O'nun bilgisi | وَيَوْمَ: ve (o) gün | يُنَادِيهِمْ: onlara seslenildiği | أَيْنَ: nerede? | شُرَكَائِي: ortaklarım | قَالُوا: demişlerdir | اذَنَّاكَ: sana arz ederiz ki | مَا: yok | مِنَّا: bizden | مِنْ: hiçbir | شَهِيدٍ: gören | (41:47)
|وَضَلَّ: ve sapıp gitmiştir | عَنْهُمْ: onlardan | مَا: şeyler | كَانُوا: oldukları | يَدْعُونَ: yalvarıp duruyor(lar) | مِنْ: | قَبْلُ: önceden | وَظَنُّوا: ve onlar anlamışlardır | مَا: olmadığını | لَهُمْ: kendileri için | مِنْ: hiçbir | مَحِيصٍ: kaçacak yer | (41:48)
|لَا: | يَسْأَمُ: usanmaz | الْإِنْسَانُ: insan | مِنْ: -ten | دُعَاءِ: istemek- | الْخَيْرِ: hayır (iyilik) | وَإِنْ: ama eğer | مَسَّهُ: kendisine dokunursa | الشَّرُّ: bir şer | فَيَئُوسٌ: hemen üzülür | قَنُوطٌ: ümitsiz olur | (41:49)
|وَلَئِنْ: ve eğer | أَذَقْنَاهُ: biz ona taddırırsak | رَحْمَةً: bir rahmet | مِنَّا: kendimizden | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | ضَرَّاءَ: bir zarardan | مَسَّتْهُ: ona dokunan | لَيَقُولَنَّ: elbette der ki | هَٰذَا: bu | لِي: benim hakkımdır | وَمَا: ve | أَظُنُّ: sanmıyorum | السَّاعَةَ: kıyametin | قَائِمَةً: kopacağını | وَلَئِنْ: eğer | رُجِعْتُ: götürülmüş olsam bile | إِلَىٰ: | رَبِّي: Rabbime | إِنَّ: muhakkak | لِي: benim için vardır | عِنْدَهُ: O'nun yanında | لَلْحُسْنَىٰ: daha güzel şeyler | فَلَنُنَبِّئَنَّ: biz mutlaka haber vereceğiz | الَّذِينَ: kimselere | كَفَرُوا: inkar edenlere | بِمَا: | عَمِلُوا: yaptıklarını | وَلَنُذِيقَنَّهُمْ: ve mutlaka taddıracağız | مِنْ: -dan | عَذَابٍ: azab- | غَلِيظٍ: kaba | (41:50)
|وَإِذَا: ne zaman ki | أَنْعَمْنَا: bir ni'met verdiğimizde | عَلَى: | الْإِنْسَانِ: insana | أَعْرَضَ: yüz çevirir | وَنَأَىٰ: ve yan çizer | بِجَانِبِهِ: ve yan çizer | وَإِذَا: ve ne zaman ki | مَسَّهُ: ona dokunduğunda | الشَّرُّ: bir şer | فَذُو: hemen | دُعَاءٍ: yalvarıp durur | عَرِيضٍ: bol bol | (41:51)
|قُلْ: de ki | أَرَأَيْتُمْ: gördünüz mü ki | إِنْ: eğer (Kur'an) | كَانَ: ise | مِنْ: -ndan | عِنْدِ: tarafı- | اللَّهِ: Allah | ثُمَّ: sonra | كَفَرْتُمْ: siz de inkar etmişseniz | بِهِ: onu | مَنْ: kim olabilir? | أَضَلُّ: daha sapık | مِمَّنْ: kimseden | هُوَ: o | فِي: | شِقَاقٍ: bir ayrılığa düşen | بَعِيدٍ: uzak | (41:52)
|سَنُرِيهِمْ: biz onlara göstereceğiz | ايَاتِنَا: ayetlerimizi | فِي: | الْافَاقِ: ufuklarda | وَفِي: ve | أَنْفُسِهِمْ: kendi canlarında | حَتَّىٰ: kadar | يَتَبَيَّنَ: iyice belli olana | لَهُمْ: onlara | أَنَّهُ: o(Kur'a)n'ın | الْحَقُّ: gerçek olduğu | أَوَلَمْ: mi? | يَكْفِ: yetmez | بِرَبِّكَ: Rabbinin | أَنَّهُ: O'nun | عَلَىٰ: üzerine | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şey | شَهِيدٌ: şahit olması | (41:53)
|أَلَا: iyi bil ki | إِنَّهُمْ: onlar | فِي: içindedirler | مِرْيَةٍ: kuşku | مِنْ: -tan | لِقَاءِ: kavuşmak- | رَبِّهِمْ: Rablerine | أَلَا: iyi bil ki | إِنَّهُ: O | بِكُلِّ: her | شَيْءٍ: şeyi | مُحِيطٌ: kuşatmıştır | (41:54)


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{sure_meali.php}