» 74 / Müddessir  31:

Kuran Sırası: 74
İniş Sırası: 4
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56

 » 74 / Müddessir  Suresi: 31
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. وَمَا (VME) = ve mā : ve
2. جَعَلْنَا (CALNE) = ceǎlnā : biz yapmadık
3. أَصْحَابَ (ÊṦḪEB) = eSHābe : muhafızları
4. النَّارِ (ELNER) = n-nāri : cehennemin
5. إِلَّا (ÎLE) = illā : başkasını
6. مَلَائِكَةً (MLEÙKT) = melāiketen : meleklerden
7. وَمَا (VME) = ve mā : ve
8. جَعَلْنَا (CALNE) = ceǎlnā : yapmadık
9. عِدَّتَهُمْ (AD̃THM) = ǐddetehum : onların sayısını
10. إِلَّا (ÎLE) = illā : başka bir şey
11. فِتْنَةً (FTNT) = fitneten : bir sınavdan
12. لِلَّذِينَ (LLZ̃YN) = lilleƶīne : için
13. كَفَرُوا (KFRVE) = keferū : inkar edenler
14. لِيَسْتَيْقِنَ (LYSTYGN) = liyesteyḳine : iyice inansın diye
15. الَّذِينَ (ELZ̃YN) = elleƶīne : olanlar
16. أُوتُوا (ÊVTVE) = ūtū : kendilerine verilmiş
17. الْكِتَابَ (ELKTEB) = l-kitābe : Kitap
18. وَيَزْدَادَ (VYZD̃ED̃) = ve yezdāde : ve artsın diye
19. الَّذِينَ (ELZ̃YN) = elleƶīne :
20. امَنُوا ( ËMNVE) = āmenū : inananların
21. إِيمَانًا (ÎYMENE) = īmānen : imanı
22. وَلَا (VLE) = ve lā : ve
23. يَرْتَابَ (YRTEB) = yertābe : kuşkulanmasınlar
24. الَّذِينَ (ELZ̃YN) = elleƶīne : olanlar
25. أُوتُوا (ÊVTVE) = ūtū : verilmiş
26. الْكِتَابَ (ELKTEB) = l-kitābe : Kitap
27. وَالْمُؤْمِنُونَ (VELMÙMNVN) = velmu'minūne : ve inananlar
28. وَلِيَقُولَ (VLYGVL) = veliyeḳūle : ve desinler diye
29. الَّذِينَ (ELZ̃YN) = elleƶīne : kimseler
30. فِي (FY) = fī : bulunan
31. قُلُوبِهِمْ (GLVBHM) = ḳulūbihim : kalblerinde
32. مَرَضٌ (MRŽ) = meraDun : hastalık
33. وَالْكَافِرُونَ (VELKEFRVN) = velkāfirūne : ve kafirler
34. مَاذَا (MEZ̃E) = māƶā : ne?
35. أَرَادَ (ÊRED̃) = erāde : demek istedi
36. اللَّهُ (ELLH) = llahu : Allah
37. بِهَٰذَا (BHZ̃E) = bihāƶā : bu
38. مَثَلًا (MS̃LE) = meṧelen : misalle
39. كَذَٰلِكَ (KZ̃LK) = keƶālike : böylece
40. يُضِلُّ (YŽL) = yuDillu : şaşırtır
41. اللَّهُ (ELLH) = llahu : Allah
42. مَنْ (MN) = men : kimseyi
43. يَشَاءُ (YŞEÙ) = yeşā'u : dilediği
44. وَيَهْدِي (VYHD̃Y) = ve yehdī : ve doğru yola iletir
45. مَنْ (MN) = men : kimseyi
46. يَشَاءُ (YŞEÙ) = yeşā'u : dilediği
47. وَمَا (VME) = ve mā : ve
48. يَعْلَمُ (YALM) = yeǎ'lemu : bilmez
49. جُنُودَ (CNVD̃) = cunūde : ordularını
50. رَبِّكَ (RBK) = rabbike : Rabbinin
51. إِلَّا (ÎLE) = illā : başkası
52. هُوَ (HV) = huve : O'ndan
53. وَمَا (VME) = ve mā : ve değildir
54. هِيَ (HY) = hiye : bu
55. إِلَّا (ÎLE) = illā : başka bir şey
56. ذِكْرَىٰ (Z̃KR) = ƶikrā : bir uyarı(dan)
57. لِلْبَشَرِ (LLBŞR) = lilbeşeri : insanlara
ve | biz yapmadık | muhafızları | cehennemin | başkasını | meleklerden | ve | yapmadık | onların sayısını | başka bir şey | bir sınavdan | için | inkar edenler | iyice inansın diye | olanlar | kendilerine verilmiş | Kitap | ve artsın diye | | inananların | imanı | ve | kuşkulanmasınlar | olanlar | verilmiş | Kitap | ve inananlar | ve desinler diye | kimseler | bulunan | kalblerinde | hastalık | ve kafirler | ne? | demek istedi | Allah | bu | misalle | böylece | şaşırtır | Allah | kimseyi | dilediği | ve doğru yola iletir | kimseyi | dilediği | ve | bilmez | ordularını | Rabbinin | başkası | O'ndan | ve değildir | bu | başka bir şey | bir uyarı(dan) | insanlara |

[] [CAL] [ṦḪB] [NVR] [] [MLK] [] [CAL] [AD̃D̃] [] [FTN] [] [KFR] [YGN] [] [ETY] [KTB] [ZYD̃] [] [EMN] [EMN] [] [RYB] [] [ETY] [KTB] [EMN] [GVL] [] [] [GLB] [MRŽ] [KFR] [] [RVD̃] [] [] [MS̃L] [] [ŽLL] [] [] [ŞYE] [HD̃Y] [] [ŞYE] [] [ALM] [CND̃] [RBB] [] [] [] [] [] [Z̃KR] [BŞR]
VME CALNE ÊṦḪEB ELNER ÎLE MLEÙKT VME CALNE AD̃THM ÎLE FTNT LLZ̃YN KFRVE LYSTYGN ELZ̃YN ÊVTVE ELKTEB VYZD̃ED̃ ELZ̃YN ËMNVE ÎYMENE VLE YRTEB ELZ̃YN ÊVTVE ELKTEB VELMÙMNVN VLYGVL ELZ̃YN FY GLVBHM MRŽ VELKEFRVN MEZ̃E ÊRED̃ ELLH BHZ̃E MS̃LE KZ̃LK YŽL ELLH MN YŞEÙ VYHD̃Y MN YŞEÙ VME YALM CNVD̃ RBK ÎLE HV VME HY ÎLE Z̃KR LLBŞR

ve mā ceǎlnā eSHābe n-nāri illā melāiketen ve mā ceǎlnā ǐddetehum illā fitneten lilleƶīne keferū liyesteyḳine elleƶīne ūtū l-kitābe ve yezdāde elleƶīne āmenū īmānen ve lā yertābe elleƶīne ūtū l-kitābe velmu'minūne veliyeḳūle elleƶīne ḳulūbihim meraDun velkāfirūne māƶā erāde llahu bihāƶā meṧelen keƶālike yuDillu llahu men yeşā'u ve yehdī men yeşā'u ve mā yeǎ'lemu cunūde rabbike illā huve ve mā hiye illā ƶikrā lilbeşeri
وما جعلنا أصحاب النار إلا ملائكة وما جعلنا عدتهم إلا فتنة للذين كفروا ليستيقن الذين أوتوا الكتاب ويزداد الذين آمنوا إيمانا ولا يرتاب الذين أوتوا الكتاب والمؤمنون وليقول الذين في قلوبهم مرض والكافرون ماذا أراد الله بهذا مثلا كذلك يضل الله من يشاء ويهدي من يشاء وما يعلم جنود ربك إلا هو وما هي إلا ذكرى للبشر

 » 74 / Müddessir  Suresi: 31
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
وما | VME ve mā ve And not
جعلنا ج ع ل | CAL CALNE ceǎlnā biz yapmadık We have made
أصحاب ص ح ب | ṦḪB ÊṦḪEB eSHābe muhafızları keepers
النار ن و ر | NVR ELNER n-nāri cehennemin (of) the Fire
إلا | ÎLE illā başkasını except
ملائكة م ل ك | MLK MLEÙKT melāiketen meleklerden Angels.
وما | VME ve mā ve And not
جعلنا ج ع ل | CAL CALNE ceǎlnā yapmadık We have made
عدتهم ع د د | AD̃D̃ AD̃THM ǐddetehum onların sayısını their number
إلا | ÎLE illā başka bir şey except
فتنة ف ت ن | FTN FTNT fitneten bir sınavdan (as) a trial
للذين | LLZ̃YN lilleƶīne için for those who
كفروا ك ف ر | KFR KFRVE keferū inkar edenler disbelieve -
ليستيقن ي ق ن | YGN LYSTYGN liyesteyḳine iyice inansın diye that may be certain
الذين | ELZ̃YN elleƶīne olanlar those who
أوتوا ا ت ي | ETY ÊVTVE ūtū kendilerine verilmiş were given
الكتاب ك ت ب | KTB ELKTEB l-kitābe Kitap the Scripture
ويزداد ز ي د | ZYD̃ VYZD̃ED̃ ve yezdāde ve artsın diye and may increase
الذين | ELZ̃YN elleƶīne those who
آمنوا ا م ن | EMN ËMNVE āmenū inananların believe
إيمانا ا م ن | EMN ÎYMENE īmānen imanı (in) faith,
ولا | VLE ve lā ve and not
يرتاب ر ي ب | RYB YRTEB yertābe kuşkulanmasınlar may doubt
الذين | ELZ̃YN elleƶīne olanlar those who
أوتوا ا ت ي | ETY ÊVTVE ūtū verilmiş were given
الكتاب ك ت ب | KTB ELKTEB l-kitābe Kitap the Scripture
والمؤمنون ا م ن | EMN VELMÙMNVN velmu'minūne ve inananlar and the believers,
وليقول ق و ل | GVL VLYGVL veliyeḳūle ve desinler diye and that may say
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kimseler those
في | FY bulunan in
قلوبهم ق ل ب | GLB GLVBHM ḳulūbihim kalblerinde their hearts
مرض م ر ض | MRŽ MRŽ meraDun hastalık (is) a disease
والكافرون ك ف ر | KFR VELKEFRVN velkāfirūne ve kafirler and the disbelievers
ماذا | MEZ̃E māƶā ne? """What"
أراد ر و د | RVD̃ ÊRED̃ erāde demek istedi (does) intend
الله | ELLH llahu Allah Allah
بهذا | BHZ̃E bihāƶā bu by this
مثلا م ث ل | MS̃L MS̃LE meṧelen misalle "example?"""
كذلك | KZ̃LK keƶālike böylece Thus
يضل ض ل ل | ŽLL YŽL yuDillu şaşırtır does let go astray
الله | ELLH llahu Allah Allah
من | MN men kimseyi whom
يشاء ش ي ا | ŞYE YŞEÙ yeşā'u dilediği He wills
ويهدي ه د ي | HD̃Y VYHD̃Y ve yehdī ve doğru yola iletir and guides
من | MN men kimseyi whom
يشاء ش ي ا | ŞYE YŞEÙ yeşā'u dilediği He wills.
وما | VME ve mā ve And none
يعلم ع ل م | ALM YALM yeǎ'lemu bilmez knows
جنود ج ن د | CND̃ CNVD̃ cunūde ordularını (the) hosts
ربك ر ب ب | RBB RBK rabbike Rabbinin (of) your Lord
إلا | ÎLE illā başkası except
هو | HV huve O'ndan Him.
وما | VME ve mā ve değildir And not
هي | HY hiye bu it
إلا | ÎLE illā başka bir şey (is) but
ذكرى ذ ك ر | Z̃KR Z̃KR ƶikrā bir uyarı(dan) a reminder
للبشر ب ش ر | BŞR LLBŞR lilbeşeri insanlara to (the) human beings.

74:31 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

ve | biz yapmadık | muhafızları | cehennemin | başkasını | meleklerden | ve | yapmadık | onların sayısını | başka bir şey | bir sınavdan | için | inkar edenler | iyice inansın diye | olanlar | kendilerine verilmiş | Kitap | ve artsın diye | | inananların | imanı | ve | kuşkulanmasınlar | olanlar | verilmiş | Kitap | ve inananlar | ve desinler diye | kimseler | bulunan | kalblerinde | hastalık | ve kafirler | ne? | demek istedi | Allah | bu | misalle | böylece | şaşırtır | Allah | kimseyi | dilediği | ve doğru yola iletir | kimseyi | dilediği | ve | bilmez | ordularını | Rabbinin | başkası | O'ndan | ve değildir | bu | başka bir şey | bir uyarı(dan) | insanlara |

[] [CAL] [ṦḪB] [NVR] [] [MLK] [] [CAL] [AD̃D̃] [] [FTN] [] [KFR] [YGN] [] [ETY] [KTB] [ZYD̃] [] [EMN] [EMN] [] [RYB] [] [ETY] [KTB] [EMN] [GVL] [] [] [GLB] [MRŽ] [KFR] [] [RVD̃] [] [] [MS̃L] [] [ŽLL] [] [] [ŞYE] [HD̃Y] [] [ŞYE] [] [ALM] [CND̃] [RBB] [] [] [] [] [] [Z̃KR] [BŞR]
VME CALNE ÊṦḪEB ELNER ÎLE MLEÙKT VME CALNE AD̃THM ÎLE FTNT LLZ̃YN KFRVE LYSTYGN ELZ̃YN ÊVTVE ELKTEB VYZD̃ED̃ ELZ̃YN ËMNVE ÎYMENE VLE YRTEB ELZ̃YN ÊVTVE ELKTEB VELMÙMNVN VLYGVL ELZ̃YN FY GLVBHM MRŽ VELKEFRVN MEZ̃E ÊRED̃ ELLH BHZ̃E MS̃LE KZ̃LK YŽL ELLH MN YŞEÙ VYHD̃Y MN YŞEÙ VME YALM CNVD̃ RBK ÎLE HV VME HY ÎLE Z̃KR LLBŞR

ve mā ceǎlnā eSHābe n-nāri illā melāiketen ve mā ceǎlnā ǐddetehum illā fitneten lilleƶīne keferū liyesteyḳine elleƶīne ūtū l-kitābe ve yezdāde elleƶīne āmenū īmānen ve lā yertābe elleƶīne ūtū l-kitābe velmu'minūne veliyeḳūle elleƶīne ḳulūbihim meraDun velkāfirūne māƶā erāde llahu bihāƶā meṧelen keƶālike yuDillu llahu men yeşā'u ve yehdī men yeşā'u ve mā yeǎ'lemu cunūde rabbike illā huve ve mā hiye illā ƶikrā lilbeşeri
وما جعلنا أصحاب النار إلا ملائكة وما جعلنا عدتهم إلا فتنة للذين كفروا ليستيقن الذين أوتوا الكتاب ويزداد الذين آمنوا إيمانا ولا يرتاب الذين أوتوا الكتاب والمؤمنون وليقول الذين في قلوبهم مرض والكافرون ماذا أراد الله بهذا مثلا كذلك يضل الله من يشاء ويهدي من يشاء وما يعلم جنود ربك إلا هو وما هي إلا ذكرى للبشر

[] [ج ع ل] [ص ح ب] [ن و ر] [] [م ل ك] [] [ج ع ل] [ع د د] [] [ف ت ن] [] [ك ف ر] [ي ق ن] [] [ا ت ي] [ك ت ب] [ز ي د] [] [ا م ن] [ا م ن] [] [ر ي ب] [] [ا ت ي] [ك ت ب] [ا م ن] [ق و ل] [] [] [ق ل ب] [م ر ض] [ك ف ر] [] [ر و د] [] [] [م ث ل] [] [ض ل ل] [] [] [ش ي ا] [ه د ي] [] [ش ي ا] [] [ع ل م] [ج ن د] [ر ب ب] [] [] [] [] [] [ذ ك ر] [ب ش ر]

 » 74 / Müddessir  Suresi: 31
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
وما | VME ve mā ve And not
Vav,Mim,Elif,
6,40,1,
REM – prefixed resumption particle
NEG – negative particle
الواو استئنافية
حرف نفي
جعلنا ج ع ل | CAL CALNE ceǎlnā biz yapmadık We have made
Cim,Ayn,Lam,Nun,Elif,
3,70,30,50,1,
V – 1st person plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل
أصحاب ص ح ب | ṦḪB ÊṦḪEB eSHābe muhafızları keepers
,Sad,Ha,Elif,Be,
,90,8,1,2,
N – accusative masculine plural noun
اسم منصوب
النار ن و ر | NVR ELNER n-nāri cehennemin (of) the Fire
Elif,Lam,Nun,Elif,Re,
1,30,50,1,200,
N – genitive feminine noun
اسم مجرور
إلا | ÎLE illā başkasını except
,Lam,Elif,
,30,1,
RES – restriction particle
أداة حصر
ملائكة م ل ك | MLK MLEÙKT melāiketen meleklerden Angels.
Mim,Lam,Elif,,Kef,Te merbuta,
40,30,1,,20,400,
N – accusative masculine plural indefinite noun
اسم منصوب
وما | VME ve mā ve And not
Vav,Mim,Elif,
6,40,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
NEG – negative particle
الواو عاطفة
حرف نفي
جعلنا ج ع ل | CAL CALNE ceǎlnā yapmadık We have made
Cim,Ayn,Lam,Nun,Elif,
3,70,30,50,1,
V – 1st person plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل
عدتهم ع د د | AD̃D̃ AD̃THM ǐddetehum onların sayısını their number
Ayn,Dal,Te,He,Mim,
70,4,400,5,40,
N – accusative feminine noun
PRON – 3rd person masculine plural possessive pronoun
اسم منصوب و«هم» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
إلا | ÎLE illā başka bir şey except
,Lam,Elif,
,30,1,
RES – restriction particle
أداة حصر
فتنة ف ت ن | FTN FTNT fitneten bir sınavdan (as) a trial
Fe,Te,Nun,Te merbuta,
80,400,50,400,
N – accusative feminine indefinite noun
اسم منصوب
للذين | LLZ̃YN lilleƶīne için for those who
Lam,Lam,Zel,Ye,Nun,
30,30,700,10,50,
P – prefixed preposition lām
REL – masculine plural relative pronoun
جار ومجرور
كفروا ك ف ر | KFR KFRVE keferū inkar edenler disbelieve -
Kef,Fe,Re,Vav,Elif,
20,80,200,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
ليستيقن ي ق ن | YGN LYSTYGN liyesteyḳine iyice inansın diye that may be certain
Lam,Ye,Sin,Te,Ye,Gaf,Nun,
30,10,60,400,10,100,50,
PRP – prefixed particle of purpose lām
V – 3rd person masculine singular (form X) imperfect verb, subjunctive mood
اللام لام التعليل
فعل مضارع منصوب
الذين | ELZ̃YN elleƶīne olanlar those who
Elif,Lam,Zel,Ye,Nun,
1,30,700,10,50,
REL – masculine plural relative pronoun
اسم موصول
أوتوا ا ت ي | ETY ÊVTVE ūtū kendilerine verilmiş were given
,Vav,Te,Vav,Elif,
,6,400,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form IV) passive perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض مبني للمجهول والواو ضمير متصل في محل رفع نائب فاعل
الكتاب ك ت ب | KTB ELKTEB l-kitābe Kitap the Scripture
Elif,Lam,Kef,Te,Elif,Be,
1,30,20,400,1,2,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
ويزداد ز ي د | ZYD̃ VYZD̃ED̃ ve yezdāde ve artsın diye and may increase
Vav,Ye,Ze,Dal,Elif,Dal,
6,10,7,4,1,4,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 3rd person masculine singular (form VIII) imperfect verb, subjunctive mood
الواو عاطفة
فعل مضارع منصوب
الذين | ELZ̃YN elleƶīne those who
Elif,Lam,Zel,Ye,Nun,
1,30,700,10,50,
REL – masculine plural relative pronoun
اسم موصول
آمنوا ا م ن | EMN ËMNVE āmenū inananların believe
,Mim,Nun,Vav,Elif,
,40,50,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form IV) perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
إيمانا ا م ن | EMN ÎYMENE īmānen imanı (in) faith,
,Ye,Mim,Elif,Nun,Elif,
,10,40,1,50,1,
N – accusative masculine indefinite (form IV) verbal noun
اسم منصوب
ولا | VLE ve lā ve and not
Vav,Lam,Elif,
6,30,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
NEG – negative particle
الواو عاطفة
حرف نفي
يرتاب ر ي ب | RYB YRTEB yertābe kuşkulanmasınlar may doubt
Ye,Re,Te,Elif,Be,
10,200,400,1,2,
V – 3rd person masculine singular (form VIII) imperfect verb, subjunctive mood
فعل مضارع منصوب
الذين | ELZ̃YN elleƶīne olanlar those who
Elif,Lam,Zel,Ye,Nun,
1,30,700,10,50,
REL – masculine plural relative pronoun
اسم موصول
أوتوا ا ت ي | ETY ÊVTVE ūtū verilmiş were given
,Vav,Te,Vav,Elif,
,6,400,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form IV) passive perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض مبني للمجهول والواو ضمير متصل في محل رفع نائب فاعل
الكتاب ك ت ب | KTB ELKTEB l-kitābe Kitap the Scripture
Elif,Lam,Kef,Te,Elif,Be,
1,30,20,400,1,2,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
والمؤمنون ا م ن | EMN VELMÙMNVN velmu'minūne ve inananlar and the believers,
Vav,Elif,Lam,Mim,,Mim,Nun,Vav,Nun,
6,1,30,40,,40,50,6,50,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
N – nominative masculine plural (form IV) active participle
الواو عاطفة
اسم مرفوع
وليقول ق و ل | GVL VLYGVL veliyeḳūle ve desinler diye and that may say
Vav,Lam,Ye,Gaf,Vav,Lam,
6,30,10,100,6,30,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
PRP – prefixed particle of purpose lām
V – 3rd person masculine singular imperfect verb, subjunctive mood
الواو عاطفة
اللام لام التعليل
فعل مضارع منصوب
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kimseler those
Elif,Lam,Zel,Ye,Nun,
1,30,700,10,50,
REL – masculine plural relative pronoun
اسم موصول
في | FY bulunan in
Fe,Ye,
80,10,
P – preposition
حرف جر
قلوبهم ق ل ب | GLB GLVBHM ḳulūbihim kalblerinde their hearts
Gaf,Lam,Vav,Be,He,Mim,
100,30,6,2,5,40,
"N – genitive feminine plural noun → Heart
PRON – 3rd person masculine plural possessive pronoun"
اسم مجرور و«هم» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
مرض م ر ض | MRŽ MRŽ meraDun hastalık (is) a disease
Mim,Re,Dad,
40,200,800,
N – nominative masculine indefinite noun
اسم مرفوع
والكافرون ك ف ر | KFR VELKEFRVN velkāfirūne ve kafirler and the disbelievers
Vav,Elif,Lam,Kef,Elif,Fe,Re,Vav,Nun,
6,1,30,20,1,80,200,6,50,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
N – nominative masculine plural active participle
الواو عاطفة
اسم مرفوع
ماذا | MEZ̃E māƶā ne? """What"
Mim,Elif,Zel,Elif,
40,1,700,1,
INTG – interrogative noun
اسم استفهام
أراد ر و د | RVD̃ ÊRED̃ erāde demek istedi (does) intend
,Re,Elif,Dal,
,200,1,4,
V – 3rd person masculine singular (form IV) perfect verb
فعل ماض
الله | ELLH llahu Allah Allah
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – nominative proper noun → Allah"
لفظ الجلالة مرفوع
بهذا | BHZ̃E bihāƶā bu by this
Be,He,Zel,Elif,
2,5,700,1,
P – prefixed preposition bi
DEM – masculine singular demonstrative pronoun
جار ومجرور
مثلا م ث ل | MS̃L MS̃LE meṧelen misalle "example?"""
Mim,Se,Lam,Elif,
40,500,30,1,
N – accusative masculine indefinite noun
اسم منصوب
كذلك | KZ̃LK keƶālike böylece Thus
Kef,Zel,Lam,Kef,
20,700,30,20,
P – prefixed preposition ka
DEM – masculine singular demonstrative pronoun
جار ومجرور
يضل ض ل ل | ŽLL YŽL yuDillu şaşırtır does let go astray
Ye,Dad,Lam,
10,800,30,
V – 3rd person masculine singular (form IV) imperfect verb
فعل مضارع
الله | ELLH llahu Allah Allah
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – nominative proper noun → Allah"
لفظ الجلالة مرفوع
من | MN men kimseyi whom
Mim,Nun,
40,50,
REL – relative pronoun
اسم موصول
يشاء ش ي ا | ŞYE YŞEÙ yeşā'u dilediği He wills
Ye,Şın,Elif,,
10,300,1,,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb
فعل مضارع
ويهدي ه د ي | HD̃Y VYHD̃Y ve yehdī ve doğru yola iletir and guides
Vav,Ye,He,Dal,Ye,
6,10,5,4,10,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 3rd person masculine singular imperfect verb
الواو عاطفة
فعل مضارع
من | MN men kimseyi whom
Mim,Nun,
40,50,
REL – relative pronoun
اسم موصول
يشاء ش ي ا | ŞYE YŞEÙ yeşā'u dilediği He wills.
Ye,Şın,Elif,,
10,300,1,,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb
فعل مضارع
وما | VME ve mā ve And none
Vav,Mim,Elif,
6,40,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
NEG – negative particle
الواو عاطفة
حرف نفي
يعلم ع ل م | ALM YALM yeǎ'lemu bilmez knows
Ye,Ayn,Lam,Mim,
10,70,30,40,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb
فعل مضارع
جنود ج ن د | CND̃ CNVD̃ cunūde ordularını (the) hosts
Cim,Nun,Vav,Dal,
3,50,6,4,
N – accusative masculine plural noun
اسم منصوب
ربك ر ب ب | RBB RBK rabbike Rabbinin (of) your Lord
Re,Be,Kef,
200,2,20,
N – genitive masculine noun
PRON – 2nd person masculine singular possessive pronoun
اسم مجرور والكاف ضمير متصل في محل جر بالاضافة
إلا | ÎLE illā başkası except
,Lam,Elif,
,30,1,
RES – restriction particle
أداة حصر
هو | HV huve O'ndan Him.
He,Vav,
5,6,
PRON – 3rd person masculine singular personal pronoun
ضمير منفصل
وما | VME ve mā ve değildir And not
Vav,Mim,Elif,
6,40,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
NEG – negative particle
الواو عاطفة
حرف نفي
هي | HY hiye bu it
He,Ye,
5,10,
PRON – 3rd person feminine singular personal pronoun
ضمير منفصل
إلا | ÎLE illā başka bir şey (is) but
,Lam,Elif,
,30,1,
RES – restriction particle
أداة حصر
ذكرى ذ ك ر | Z̃KR Z̃KR ƶikrā bir uyarı(dan) a reminder
Zel,Kef,Re,,
700,20,200,,
N – nominative feminine noun
اسم مرفوع
للبشر ب ش ر | BŞR LLBŞR lilbeşeri insanlara to (the) human beings.
Lam,Lam,Be,Şın,Re,
30,30,2,300,200,
P – prefixed preposition lām
N – genitive masculine noun
جار ومجرور
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |وَمَا: ve | جَعَلْنَا: biz yapmadık | أَصْحَابَ: muhafızları | النَّارِ: cehennemin | إِلَّا: başkasını | مَلَائِكَةً: meleklerden | وَمَا: ve | جَعَلْنَا: yapmadık | عِدَّتَهُمْ: onların sayısını | إِلَّا: başka bir şey | فِتْنَةً: bir sınavdan | لِلَّذِينَ: için | كَفَرُوا: inkar edenler | لِيَسْتَيْقِنَ: iyice inansın diye | الَّذِينَ: olanlar | أُوتُوا: kendilerine verilmiş | الْكِتَابَ: Kitap | وَيَزْدَادَ: ve artsın diye | الَّذِينَ: | امَنُوا: inananların | إِيمَانًا: imanı | وَلَا: ve | يَرْتَابَ: kuşkulanmasınlar | الَّذِينَ: olanlar | أُوتُوا: verilmiş | الْكِتَابَ: Kitap | وَالْمُؤْمِنُونَ: ve inananlar | وَلِيَقُولَ: ve desinler diye | الَّذِينَ: kimseler | فِي: bulunan | قُلُوبِهِمْ: kalblerinde | مَرَضٌ: hastalık | وَالْكَافِرُونَ: ve kafirler | مَاذَا: ne? | أَرَادَ: demek istedi | اللَّهُ: Allah | بِهَٰذَا: bu | مَثَلًا: misalle | كَذَٰلِكَ: böylece | يُضِلُّ: şaşırtır | اللَّهُ: Allah | مَنْ: kimseyi | يَشَاءُ: dilediği | وَيَهْدِي: ve doğru yola iletir | مَنْ: kimseyi | يَشَاءُ: dilediği | وَمَا: ve | يَعْلَمُ: bilmez | جُنُودَ: ordularını | رَبِّكَ: Rabbinin | إِلَّا: başkası | هُوَ: O'ndan | وَمَا: ve değildir | هِيَ: bu | إِلَّا: başka bir şey | ذِكْرَىٰ: bir uyarı(dan) | لِلْبَشَرِ: insanlara |
Kırık Meal (Harekesiz) : |وما WME ve | جعلنا CALNE biz yapmadık | أصحاب ÊṦḪEB muhafızları | النار ELNER cehennemin | إلا ÎLE başkasını | ملائكة MLEÙKT meleklerden | وما WME ve | جعلنا CALNE yapmadık | عدتهم AD̃THM onların sayısını | إلا ÎLE başka bir şey | فتنة FTNT bir sınavdan | للذين LLZ̃YN için | كفروا KFRWE inkar edenler | ليستيقن LYSTYGN iyice inansın diye | الذين ELZ̃YN olanlar | أوتوا ÊWTWE kendilerine verilmiş | الكتاب ELKTEB Kitap | ويزداد WYZD̃ED̃ ve artsın diye | الذين ELZ̃YN | آمنوا ËMNWE inananların | إيمانا ÎYMENE imanı | ولا WLE ve | يرتاب YRTEB kuşkulanmasınlar | الذين ELZ̃YN olanlar | أوتوا ÊWTWE verilmiş | الكتاب ELKTEB Kitap | والمؤمنون WELMÙMNWN ve inananlar | وليقول WLYGWL ve desinler diye | الذين ELZ̃YN kimseler | في FY bulunan | قلوبهم GLWBHM kalblerinde | مرض MRŽ hastalık | والكافرون WELKEFRWN ve kafirler | ماذا MEZ̃E ne? | أراد ÊRED̃ demek istedi | الله ELLH Allah | بهذا BHZ̃E bu | مثلا MS̃LE misalle | كذلك KZ̃LK böylece | يضل YŽL şaşırtır | الله ELLH Allah | من MN kimseyi | يشاء YŞEÙ dilediği | ويهدي WYHD̃Y ve doğru yola iletir | من MN kimseyi | يشاء YŞEÙ dilediği | وما WME ve | يعلم YALM bilmez | جنود CNWD̃ ordularını | ربك RBK Rabbinin | إلا ÎLE başkası | هو HW O'ndan | وما WME ve değildir | هي HY bu | إلا ÎLE başka bir şey | ذكرى Z̃KR bir uyarı(dan) | للبشر LLBŞR insanlara |
Kırık Meal (Okunuş) : |ve mā: ve | ceǎlnā: biz yapmadık | eSHābe: muhafızları | n-nāri: cehennemin | illā: başkasını | melāiketen: meleklerden | ve mā: ve | ceǎlnā: yapmadık | ǐddetehum: onların sayısını | illā: başka bir şey | fitneten: bir sınavdan | lilleƶīne: için | keferū: inkar edenler | liyesteyḳine: iyice inansın diye | elleƶīne: olanlar | ūtū: kendilerine verilmiş | l-kitābe: Kitap | ve yezdāde: ve artsın diye | elleƶīne: | āmenū: inananların | īmānen: imanı | ve lā: ve | yertābe: kuşkulanmasınlar | elleƶīne: olanlar | ūtū: verilmiş | l-kitābe: Kitap | velmu'minūne: ve inananlar | veliyeḳūle: ve desinler diye | elleƶīne: kimseler | : bulunan | ḳulūbihim: kalblerinde | meraDun: hastalık | velkāfirūne: ve kafirler | māƶā: ne? | erāde: demek istedi | llahu: Allah | bihāƶā: bu | meṧelen: misalle | keƶālike: böylece | yuDillu: şaşırtır | llahu: Allah | men: kimseyi | yeşā'u: dilediği | ve yehdī: ve doğru yola iletir | men: kimseyi | yeşā'u: dilediği | ve mā: ve | yeǎ'lemu: bilmez | cunūde: ordularını | rabbike: Rabbinin | illā: başkası | huve: O'ndan | ve mā: ve değildir | hiye: bu | illā: başka bir şey | ƶikrā: bir uyarı(dan) | lilbeşeri: insanlara |
Kırık Meal (Transcript) : |VME: ve | CALNE: biz yapmadık | ÊṦḪEB: muhafızları | ELNER: cehennemin | ÎLE: başkasını | MLEÙKT: meleklerden | VME: ve | CALNE: yapmadık | AD̃THM: onların sayısını | ÎLE: başka bir şey | FTNT: bir sınavdan | LLZ̃YN: için | KFRVE: inkar edenler | LYSTYGN: iyice inansın diye | ELZ̃YN: olanlar | ÊVTVE: kendilerine verilmiş | ELKTEB: Kitap | VYZD̃ED̃: ve artsın diye | ELZ̃YN: | ËMNVE: inananların | ÎYMENE: imanı | VLE: ve | YRTEB: kuşkulanmasınlar | ELZ̃YN: olanlar | ÊVTVE: verilmiş | ELKTEB: Kitap | VELMÙMNVN: ve inananlar | VLYGVL: ve desinler diye | ELZ̃YN: kimseler | FY: bulunan | GLVBHM: kalblerinde | MRŽ: hastalık | VELKEFRVN: ve kafirler | MEZ̃E: ne? | ÊRED̃: demek istedi | ELLH: Allah | BHZ̃E: bu | MS̃LE: misalle | KZ̃LK: böylece | YŽL: şaşırtır | ELLH: Allah | MN: kimseyi | YŞEÙ: dilediği | VYHD̃Y: ve doğru yola iletir | MN: kimseyi | YŞEÙ: dilediği | VME: ve | YALM: bilmez | CNVD̃: ordularını | RBK: Rabbinin | ÎLE: başkası | HV: O'ndan | VME: ve değildir | HY: bu | ÎLE: başka bir şey | Z̃KR: bir uyarı(dan) | LLBŞR: insanlara |
Abdulbaki Gölpınarlı : Ve biz, cehennem memûrlarını, meleklerden tâyin ettik ve kendilerine kitap verilenlerin iyiden iyiye anlayıp inanmaları için ve inananların inancını arttırsın ve kendilerine kitap verilenlerle inananlar, şüpheye düşmesinler ve gönüllerinde hastalık olanlar ve kâfirlerse, Allah bununla, bu örnekle neyi kastediyor ki desinler diye sayılarını on dokuz olarak taktîr ettik. İşte böylece Allah, bildiğini saptırır ve dilediğini doğru yola sokar ve Rabbinin ordusu ne kadardır, ancak Allah bilir ve bu, insanlara bir öğüttür ancak.
Adem Uğur : Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını atrttırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de: "Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?" desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür.
Ahmed Hulusi : Nâr (ateş, tabiat cehennemi; enterik) Ashabı'nı ancak (on dokuz) melâike (66. Tahriym: 6) kıldık (ins ve cinn türü değil). . . Onların sayısını da (sanki on dokuz sayısı önemliymiş gibi) kâfir (hakikati inkâr) olanlar için ancak bir fitne (sınav objesi) kıldık… Kendilerine kitap (Bilgi) verilenler yakînen bilsin (mecazların neye işaret ettiğini de görerek Hz. Rasûlullâh'ın vahyini tasdik etsinler) ve (Rasûlullâh'ın nübüvvet ve risâletine) iman edenler de iman (ilmî yakîn) bakımından imanları artsın; (böylece sağlam bilgiye ulaşan) kendilerine kitap (bilgi) verilmiş olanlar ve (tahkiki imana ulaşan) müminler de kuşkuya düşmesinler diye!. . Kalplerinde hastalık (şek - şüphe) bulunanlar (sağlıklı düşünme yetisi olmayanlar) ve kâfirler (perdeliler; hakikati ve hakikat bilgisini inkâr edenler) de: "Mesel (ibretlik misâl; temsil) itibarıyla Allâh bununla neyi murat etti?" desinler diye. . . İşte böylece Allâh, dilediğini saptırır ve dilediğini hidâyet eder. Rabbinin ordularını sadece "HÛ" bilir! Bu (Sakar ve bu işaretler) beşer için ancak bir zikra (hatırlatma)dır.
Ahmet Tekin : Biz cehennemde, infaz memurları olarak yalnızca sert ve haşin tabiatlı melekler yerleştirdik. Onların sayısını da, inkârda ısrar edenlerin, kâfirlerin karakterleri ortaya çıksın diye bir imtihan vesilesi haline getirdik. Kendilerine verilen kutsal kitapların hükmünce sorumlu tutulanlar, Kur’ân’ın hak kitap, Muhammed’in hak peygamber olduğunu delilleriyle, gerekçeleriyle kavrayıp kesin olarak inansın, iman edenlerin imanını artırsın. Kendilerine verilen kutsal kitapların hükmünce sorumlu tutulanlar ve ehl-i tevhid olanlar şüpheye düşmesinler. Kalpleri kararmış, aklından zoru olan hasta ruhlular ve kâfirler de, 'Allah bu misal ile ne demek istedi?' desinler, istedik. İşte Allah, münafıkların, müşriklerin kötü duruma düşmelerine özgürlük tanıdığı gibi, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu varlıkların hak yoldan uzaklaşıp dalâleti tercihine de özgürlük tanır. Sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu varlıkları doğru yola sevketme lütfunda da bulunur. Rabbinin ordularını, askerî erkânını kendisinden başkası bilmez. Bu yalnız insanlık için bir öğüttür.
Ahmet Varol : Biz o ateşin bekçilerini ancak melekler(den) kıldık. Sayılarını ise ancak inkâr edenler için bir imtihan kıldık ki, kendilerine kitap verilmiş olanlar kesin bilsinler, iman edenlerin imanları artsın, kendilerine kitap verilmiş olanlar ve mü'minler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık olanlar ve inkârcılar da: 'Allah, acaba bu örnekle neyi kasdetmiştir?' desinler. İşte Allah, böylece dilediğini sapıklığa düşürür dilediğini de doğru yola eriştirir. Rabbinin askerlerini O'ndan başkası bilmez. Bu ancak insanlar için bir öğüttür.
Ali Bulaç : Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.
Ali Fikri Yavuz : Biz o ateşin muhafızlarını hep meleklerden ibaret kıldık. Sayılarını da ancak kâfir olanlar için bir fitne yaptık, (zira on dokuz meleği azımsayarak onları helâk edebileceklerini sandılar); kendilerine kitab verilenler de Kur’an’ın hak olduğuna inansınlar; (çünkü onların kitablarında da bu meleklerin sayısı on dokuzdur); müminlerin de imanlarını artırsın. Kendilerine kitab verilenlerle müminler (böylece) şüpheye düşmesinler. Kalblerinde bir maraz (nifak) bulunanlarla kâfirler de şöyle desin: “- Allah bu sayı ile beraber hangi şeyi murad etmiştir? İşte Allah dilediğini böyle şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını da ancak kendisi bilir. O cehennem de insanlar için ancak bir öğüddür.
Bekir Sadak : Cehennemin bekcilerini yalniz meleklerden kilmisizdir. Sayilarini bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananlarin da imanlarinin artmasini sagladik. Kendilerine kitap verilenler ve inananlar supheye dusmesinler. Kalblerinde hastalik bulunanlar ve inkarcilar: «Allah bu misalle neyi muradetti?» desinler. iste Allah, boylece, diledigini saptirir, diledigini de dogru yola eristirir. Rabbinin ordularini kendisinden baskasi bilmez. Bu, insanogluna bir gutten ibarettir. *
Celal Yıldırım : Cehennem'de görev yapanları ancak meleklerden kıldık. Biz, onların sayısını kâfirler için bir fitne yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler; imân edenlere de, imânlarını artırsın ve kendilerine kitap verilenler ile mü'minler şüpheye düşmesin ; kalblerinde (inkâr ve inâd) hastalığı bulunanlar ile kâfirler de, «Allah bununla misâl olarak neyi murad etmiştir?» desinler. İşte Allah böylece dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlara ancak bir öğüttür.
Diyanet İşleri : Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkâr edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü’minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, “Allah, örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi” desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır.
Diyanet İşleri (eski) : Cehennemin bekçilerini yalnız meleklerden kılmışızdır. Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık. Kendilerine kitap verilenler ve inananlar şüpheye düşmesinler. Kalblerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar: 'Allah bu misalle neyi muradetti?' desinler. İşte Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu, insanoğluna bir öğütten ibarettir.
Diyanet Vakfi : Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını arttırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de: «Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?» desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür.
Edip Yüksel : Biz ateşe bekçi olarak sadece melekleri atadık. Onların sayısını (ondokuz'u) da, () inkarcılar için bir fitne (sınav/huzursuzluk kaynağı) yaptık, () kitap verilmiş olanları ikna etsin, () inananların inancını güçlendirsin, () kitap verilmiş olanlarla inananların kuşkularını ortadan kaldırsın, ve () kalplerinde hastalık olanlarla inkarcılar da, 'ALLAH bu örnekle ne demek istiyor?' desinler. Böylece ALLAH dilediğini/dileyeni saptırır ve dilediğini/dileyeni de doğruya iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu (sayı) halklara bir mesajdır.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık. Bunların sayılarını da ancak kâfirler için bir imtihan kıldık ki, kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, iman edenlerin de imanı artsın. Kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlarla kâfirler de: «Allah bu misalle ne demek istedi?» desinler. İşte böyle, Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını ancak Rabbin bilir. Bu, insanlar için uyarıdan başka bir şey değildir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık, sayılarını da sadece inkarcılar için bir fitne vesilesi kıldık ki, kitap verilenler kesin inanç edinsin, inananların imanını arttırsın, kitap verilenlerle, müminler şüphelenmesin, kalplerinde hastalık bulunanlarla kafirler: «Allah bununla mesela ne demek istiyor?» desin, işte böyle Allah, dilediğini şaşırtır, dilediğine de yola getirir. Rabbinin ordularını sadece kendisi bilir; ve o ancak düşünmek için insanlara bir öğüttür.
Elmalılı Hamdi Yazır : Hem biz o ateşin muhafızlarını hep Melâike yaptık, sayılarını da ancak küfr edenler için bir fitne kıldık ki kitab verilmiş olanlar yakîn edinsin ve iyman edenlere iyman artırsın, kitab verilenler ve mü'minler şübhelenmesin, kalblerinde bir maraz bulunanlarla kâfirler de desin: Allah bununla meselâ ne murad etmiş? İşte böyle Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir ve rabbının ordularını ancak kendisi bilir ve o ancak bir öğüttür düşünmek için beşer
Fizilal-il Kuran : Biz cehennem görevlilerini meleklerden seçtik, sayılarını da kafirler için sınav konusu yaptık ki kitap verilenler bunun hak olduğunu anlasınlar, mü'minlerin de imanı pekişsin. Mü'minler şüphe etmesin. Kalplerinde hastalık olanlar ve kafirler: "Allah bununla ne demek istedi" desinler. İşte böyle. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de hidayete eriştirir. Rabbinin ordularının sayısını ancak kendisi bilir. Bu insan için bir öğüttür.
Gültekin Onan : Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını küfredenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin bir bilgiyle inansın, inananların da inançları artsın; kendilerine kitap verilenler ve inançlılar (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: "Tanrı bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Tanrı dilediğini böyle şaşırtıp saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.
Hakkı Yılmaz : "Biz, cehennem yârânını da hep melekler yaptık. Sayılarını da, kendilerine Kitap verilen kimseler iyice ve apaçık bilsinler, iman etmiş olan kişilerin imanı artsın, kendilerine Kitap verilmiş olan kimseler ve iman sahipleri kuşkuya düşmesin diye ve de kalplerinde hastalık olan; zihniyeti bozuk kimseler ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedetmiş kimseler, “Allah bununla neyi kastetti?” desinler diye, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler için bir sınamadan başka şey yapmadık. İşte böyle. Allah dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de kılavuzlar. Rabbinin ordularını da ancak Kendisi bilir. Bu, beşer için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir. "
Hasan Basri Çantay : Biz o ateşin bekçi (lik) lerine meleklerden başkasını me'mur etmedik. Sayılarını da küfredenler için — başka değil — ancak bir fitne yapdık ki kendilerine kitâb verilenler sağlam bilgi edinsin (ler), îman edenlerin de inanları artsın. (Hulâsa) hem kendilerine kitâb verilenler, hem mü'minler (bu hususda) şüpheye düşmesin (ler). Kalblerinde maraz bulunanlarla kâfirler dahi «Allah bu (aded) le, misâl olarak, yeni murad etmiş?» desin (ler). İşte Allah, kimi dilerse böylece şaşırtır, kimi de dilerse doğru yola getirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. O, insan (lar) için öğüdden başkası değildir.
Hayrat Neşriyat : (Biz) Cehennemin sâhiblerini (o zebânîleri) meleklerden başkası yapmadık. Onların sayısını da inkâr edenler için ancak bir imtihan vesîlesi kıldık ki, kendilerine kitab verilmiş olanlar kat'î olarak îmân etsin, îmân edenlerin de îmânı artsın ve kendilerine kitab veril miş olanlarla mü’minler şübheye düşmesin ler. Kalblerinde bir hastalık (nifak) bulunanlarla kâfir ler ise desin ki: 'Allah misâl olarak bununla neyi mu râd etti?' Böylece Allah, (isyanlarındaki ısrarları yüzünden) dilediğini dalâlete atar, dilediğini de (hikmetine binâen kendi lütfundan)hidâyete erdirir. Rabbinin ordularını ise, ancak kendisi bilir. Hem bu (Sakar ve onun sıfatları), insanlara ancak bir ibrettir.
İbni Kesir : Cehennem bekçilerini yalnız meleklerden kıldık. Onların sayılarını da ancak küfretmiş olanlar için bir fitne kıldık. Ki kendilerine kitab verilmiş olanlar, kesin bilgi sahibi olsunlar. İman edenlerin de imanları artsın. Kendilerine kitab verilmiş olanlar ve mü'minler kuşkuya düşmesinler. Bir de kalblerinde hastalık bulunanlarla kafirler: Bununla Allah neyi kasdetmiş? desinler. İşte böyle Allah, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. Rabbının ordularını ancak kendisi bilir. Bu, ancak insanlara bir öğüttür.
İskender Evrenosoğlu : Ve Biz, ateş ehlini (cehennem bekçilerini), meleklerden başkası kılmadık. Ve onların sayısını kâfirler için fitneden başka bir şey kılmadık, kitap verilenler yakîn sahibi olsunlar ve âmenû olanların da îmânı artsın. Ve kitap verilenler ve mü'minler şüpheye düşmesinler. Ve de kalplerinde maraz (şüphe) bulunanlar ve kâfirler desinler ki “Allah, bu mesele ile ne murad etti (ne demek istedi)?” İşte böyle, Allah, dilediğini dalâlette bırakır ve dilediğini de hidayete erdirir. Ve Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Ve O, insanlar için zikirden başka bir şey değildir.
Muhammed Esed : Çünkü yalnızca meleki güçleri (cehennem) ateşinin gözcüleri kıldık; ve onların sayısını hakikati inkara şartlanmış olanlar için bir sınama (aracı) yaptık ki böylece daha önce vahye muhatab olanlar (bu ilahi kelamın doğruluğuna) kani olsunlar ve (ona) iman etmiş olanların imanları daha da güçlensin; ve geçmiş vahiylere muhatab olanlar ile (bu vahye) iman edenler bütün şüphelerden kurtulsunlar. Ve kalplerinde hastalık olanlar ile hakikati tamamen reddedenler: "(Sizin) Allah(ınız) bu temsil ile ne demek istiyor?" diye sorsunlar. Böylece Allah, (yoldan çıkmak) isteyeni saptırır, (doğruya ulaşmak) isteyeni ise doğru yola ulaştırır. Ve Rabbinin güçlerini Kendisinden başka kimse bilemez. Bütün bunlar ölümlü insan için yalnızca bir uyarıdır.
Ömer Nasuhi Bilmen : Ve Biz cehennemin muhafızlarını meleklerden başka kılmadık ve onların adetlerini kâfir olanlar için ancak bir fitne kılmış olduk. Tâ ki kendilerine kitap verilmiş olanlar, yakîn getirsinler. Ve imân etmiş olanlara da imân arttırsın ve kitap verilmiş olanlar ile mü'min bulunanlar, şüpheye düşmesinler. Ve kalblerinde bir maraz bulunanlar ile kâfirler de desin ki: «Allah bununla bir mesel olarak ne murad etmiş?» İşte Allah, dilediği kimseyi böyle dalâlete düşürür ve dilediği kimseye de hidâyet nâsib buyurur ve Rabbin ordularını ancak kendisi bilir ve o, insan için ancak bir öğüttür.
Ömer Öngüt : Biz cehennemin bekçilerini hep meleklerden yaptık. Onların sayılarını da inkârcılar için sadece bir fitne kıldık. Ki, ehl-i kitap kesin bilgi edinsin. İman edenlerin de imanı artsın. Hem kendilerine kitap verilenler, hem de müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler: "Bu misalle Allah neyi kastetmiştir?" desinler. İşte Allah dilediğini böyle şaşırtır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür.
Şaban Piriş : Ateş bekçilerini yalnızca meleklerden kıldık. Onların sayısını da ancak kafir olanları denemek, kitap ehlinin kesin bilgiye ulaşması ve iman edenlerin de imanını artırmak için verdik. Kitap ehli ve mü’minlerin şüphe etmemesi, kalplerinde hastalık olanların ve kafirlerin de: -Allah bu misalle ne demek istiyor? demesi için (verdik). Allah, dilediğini işte böyle sapıklıkta bırakır, dilediğine de yol gösterir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilemez. Bu, insanlar için bir uyarıdan başka bir şey değildir.
Suat Yıldırım : Biz cehennem görevlilerini sadece melaikelerden kıldık. Onların sayısını da kâfirler için imtihan ve sıkıntı sebebi yaptık ki Ehl-i kitaptan olanlar Peygambere imanda yakîn sahibi olup, daha kesin inansınlar. mü’minlerin imanlarındaki yakinleri artsın. Ehl-i kitap ve müminler tereddüde düşmesinler. Kalplerinde hastalık olan münafıklar ile kâfirler de neticede: "Allah, bu misal ile ne anlatmak istemiş olabilir?" desinler. Böylece Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını Kendisinden başka kimse bilemez. Bu, (yani cehennem veya ondan bahseden âyetler) beşere bir öğüt ve uyarıdan başka bir şey değildir.
Süleyman Ateş : Biz cehennemin muhafızlarını hep melekler yaptık. Onların sayısını da inkâr edenler için bir sınav yaptık ki, kendilerine Kitap verilmiş olanlar iyice inansın, inananların da imanı artsın. Kitap verilmiş olanlar ve inananlar kuşkulanmasınlar. Kalblerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de: "Allâh bu misâlle ne demek istedi?" desinler. Böylece Allâh, dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlara bir uyarıdır.
Tefhim-ul Kuran : Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını da küfretmekte olanlar için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: «Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?» İşte Allah, dilediğini de böyle hidayete iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.
Ümit Şimşek : Biz Cehennem görevlilerini meleklerden seçtik. Onların sayısını da kâfirler için bir fitne yaptık ki, kendilerine kitap verilenler iyice inansın; iman edenlerin imanı artsın; Kitap Ehli ile mü'minler şüpheye düşmesin; kalplerinde hastalık bulunanlar ile kâfirler de 'Bu misalle Allah ne anlatmak istedi?' deyiversin. Allah dilediğini böyle saptırır, dilediğine de hidayet verir. Rabbinin ordularını Ondan başkası bilemez. Cehennem ise beşere bir ibrettir.
Yaşar Nuri Öztürk : Biz, cehennem yârânını hep melekler yaptık. Ve biz, onların sayılarını da küfre sapanlar için bir imtihandan başka şey yapmadık. Ta ki, kendilerine kitap verilenler iyice ve apaçık bilsinler. İman etmiş olanların imanı artsın. Kendilerine kitap verilmiş olanlarla iman sahipleri kuşkuya düşmesin. Kalplerinde hastalık olanlarla küfre sapmış bulunanlar da; "Allah bununla neyi örneklendirmek istiyor?" desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de doğruya ve güzele kılavuzlar. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu, insan için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir.


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}