» 40 / Mü’min  Suresi:

Kuran Sırası: 40
İniş Sırası: 60

Kırık Meal (Arapça) Meali
|حم: Hâ Mîm | (40:1)
|تَنْزِيلُ: indirilişi | الْكِتَابِ: Kitabın | مِنَ: tarafındandır | اللَّهِ: Allah | الْعَزِيزِ: aziz (daima galib) | الْعَلِيمِ: alim (herşeyi en iyi bilen) | (40:2)
|غَافِرِ: bağışlayandır | الذَّنْبِ: günahı | وَقَابِلِ: ve kabul edendir | التَّوْبِ: tevbeyi | شَدِيدِ: çetin olandır | الْعِقَابِ: azabı | ذِي: sahibidir | الطَّوْلِ: lutuf | لَا: yoktur | إِلَٰهَ: tanrı | إِلَّا: başka | هُوَ: O'ndan | إِلَيْهِ: O'nadır | الْمَصِيرُ: dönüş | (40:3)
|مَا: | يُجَادِلُ: mücadele etmez | فِي: hakkında | ايَاتِ: ayetleri | اللَّهِ: Allah'ın | إِلَّا: başkası | الَّذِينَ: kimselerden | كَفَرُوا: inkar eden(lerden) | فَلَا: o halde | يَغْرُرْكَ: seni aldatmasın | تَقَلُّبُهُمْ: onların dolaşmaları | فِي: | الْبِلَادِ: şehirlede | (40:4)
|كَذَّبَتْ: yalanladı | قَبْلَهُمْ: onlardan önce | قَوْمُ: kavmi | نُوحٍ: Nuh | وَالْأَحْزَابُ: ve kollar | مِنْ: | بَعْدِهِمْ: onlardan sonraki | وَهَمَّتْ: ve yeltendi | كُلُّ: her | أُمَّةٍ: millet | بِرَسُولِهِمْ: elçisini | لِيَأْخُذُوهُ: yakalamağa | وَجَادَلُوا: ve tartıştılar | بِالْبَاطِلِ: boş şeyler ileri sürerek | لِيُدْحِضُوا: gidermek için | بِهِ: onunla | الْحَقَّ: hakkı | فَأَخَذْتُهُمْ: bu yüzden onları yakaladım | فَكَيْفَ: nasıl | كَانَ: oldu | عِقَابِ: azabım | (40:5)
|وَكَذَٰلِكَ: ve böylece | حَقَّتْ: yerini buldu | كَلِمَتُ: sözü | رَبِّكَ: Rabbinin | عَلَى: hakkındaki | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | أَنَّهُمْ: "onlar ki;" | أَصْحَابُ: halkıdır | النَّارِ: ateş | (40:6)
|الَّذِينَ: kimseler | يَحْمِلُونَ: taşıyan(lar) | الْعَرْشَ: Arş'ı | وَمَنْ: ve bulunanlar | حَوْلَهُ: onun çevresinde | يُسَبِّحُونَ: tesbih ederler | بِحَمْدِ: hamd ile (överek) | رَبِّهِمْ: Rablerini | وَيُؤْمِنُونَ: ve inanırlar | بِهِ: O'na | وَيَسْتَغْفِرُونَ: ve mağfiret dilerler | لِلَّذِينَ: kimseler için | امَنُوا: inanan(lar) | رَبَّنَا: Rabbimiz | وَسِعْتَ: sen kapladın | كُلَّ: her | شَيْءٍ: şeyi | رَحْمَةً: rahmet ile | وَعِلْمًا: ve bilgi ile | فَاغْفِرْ: bağışla | لِلَّذِينَ: kimseleri | تَابُوا: tevbe eden(leri) | وَاتَّبَعُوا: ve uyanları | سَبِيلَكَ: senin yoluna | وَقِهِمْ: ve onları koru | عَذَابَ: azabından | الْجَحِيمِ: cehennem | (40:7)
|رَبَّنَا: Rabbimiz | وَأَدْخِلْهُمْ: ve onları sok | جَنَّاتِ: cennetlerine | عَدْنٍ: Adn | الَّتِي: | وَعَدْتَهُمْ: onlara söz verdiğin | وَمَنْ: ve kimseleri | صَلَحَ: iyi olan | مِنْ: -ndan | ابَائِهِمْ: babaları- | وَأَزْوَاجِهِمْ: ve eşleri(nden) | وَذُرِّيَّاتِهِمْ: ve çocukları(ndan) | إِنَّكَ: şüphesiz sen | أَنْتَ: sensin | الْعَزِيزُ: üstün olan | الْحَكِيمُ: hüküm ve hikmet sahibi olan | (40:8)
|وَقِهِمُ: ve onları koru | السَّيِّئَاتِ: kötülüklerden | وَمَنْ: ve kimi | تَقِ: sen korursan | السَّيِّئَاتِ: kötülüklerden | يَوْمَئِذٍ: o gün | فَقَدْ: elbette | رَحِمْتَهُ: ona acımışsındır | وَذَٰلِكَ: ve işte budur | هُوَ: o | الْفَوْزُ: başarı | الْعَظِيمُ: büyük | (40:9)
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimselere | كَفَرُوا: inkar eden(lere) | يُنَادَوْنَ: (şöyle) seslenilir | لَمَقْتُ: (size) kızması | اللَّهِ: Allah'ın | أَكْبَرُ: daha büyüktür | مِنْ: -dan | مَقْتِكُمْ: sizin kızmanız- | أَنْفُسَكُمْ: kendi kendinize | إِذْ: zira | تُدْعَوْنَ: siz çağrılırdınız | إِلَى: | الْإِيمَانِ: imana | فَتَكْفُرُونَ: fakat inkar ederdiniz | (40:10)
|قَالُوا: dediler ki | رَبَّنَا: Rabbimiz | أَمَتَّنَا: bizi öldürdün | اثْنَتَيْنِ: iki kez | وَأَحْيَيْتَنَا: ve dirilttin | اثْنَتَيْنِ: iki kez | فَاعْتَرَفْنَا: itiraf ettik | بِذُنُوبِنَا: günahlarımızı | فَهَلْ: var mı? | إِلَىٰ: | خُرُوجٍ: çıkmak için | مِنْ: hiçbir | سَبِيلٍ: bir yol | (40:11)
|ذَٰلِكُمْ: bu | بِأَنَّهُ: sebebiyledir | إِذَا: zaman | دُعِيَ: çağrıldığınız | اللَّهُ: Allah'a | وَحْدَهُ: tek olan | كَفَرْتُمْ: inkar etmeniz | وَإِنْ: ve eğer | يُشْرَكْ: ortak koşulursa | بِهِ: O'na | تُؤْمِنُوا: inanmanız | فَالْحُكْمُ: artık hüküm | لِلَّهِ: Allah'a aittir | الْعَلِيِّ: yüce | الْكَبِيرِ: ve büyük | (40:12)
|هُوَ: O'dur | الَّذِي: ki | يُرِيكُمْ: size gösteriyor | ايَاتِهِ: ayetlerini | وَيُنَزِّلُ: ve indiriyor | لَكُمْ: sizin için | مِنَ: -ten | السَّمَاءِ: gök- | رِزْقًا: rızık | وَمَا: ve | يَتَذَكَّرُ: öğüt almaz | إِلَّا: başkası | مَنْ: kimseden | يُنِيبُ: (O'na) yönelen | (40:13)
|فَادْعُوا: o halde çağırın | اللَّهَ: Allah'a | مُخْلِصِينَ: halis kılarak | لَهُ: yalnız O'na | الدِّينَ: dini | وَلَوْ: şayet | كَرِهَ: hoşuna gitmese de | الْكَافِرُونَ: kafirlerin | (40:14)
|رَفِيعُ: yükselten | الدَّرَجَاتِ: dereceleri | ذُو: sahibi | الْعَرْشِ: Arş'ın | يُلْقِي: indirir | الرُّوحَ: ruhu | مِنْ: | أَمْرِهِ: emrinden olan | عَلَىٰ: üzerine | مَنْ: | يَشَاءُ: dilediği | مِنْ: -ndan | عِبَادِهِ: kulları- | لِيُنْذِرَ: uyarmak için | يَوْمَ: gününe karşı | التَّلَاقِ: buluşma | (40:15)
|يَوْمَ: o gün | هُمْ: onlar | بَارِزُونَ: ortaya çıkarlar | لَا: | يَخْفَىٰ: gizli kalmaz | عَلَى: | اللَّهِ: Allah'a | مِنْهُمْ: onlardan | شَيْءٌ: hiçbir şey | لِمَنِ: kimindir? | الْمُلْكُ: mülk | الْيَوْمَ: bugün | لِلَّهِ: Allah'ın | الْوَاحِدِ: tek | الْقَهَّارِ: ve kahhar | (40:16)
|الْيَوْمَ: bugün | تُجْزَىٰ: cezalanır | كُلُّ: her | نَفْسٍ: can | بِمَا: | كَسَبَتْ: kazandığıyle | لَا: yoktur | ظُلْمَ: zulüm | الْيَوْمَ: bugün | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | سَرِيعُ: çabuk görendir | الْحِسَابِ: hesabı | (40:17)
|وَأَنْذِرْهُمْ: ve onları uyar | يَوْمَ: güne (karşı) | الْازِفَةِ: yaklaşan | إِذِ: zira | الْقُلُوبُ: yürekler | لَدَى: dayanmıştır | الْحَنَاجِرِ: gırtlaklara | كَاظِمِينَ: yutkunur dururlar | مَا: yoktur | لِلظَّالِمِينَ: zalimlerin | مِنْ: hiçbir | حَمِيمٍ: dostu | وَلَا: ve yoktur | شَفِيعٍ: bir aracıları | يُطَاعُ: sözü tutulur | (40:18)
|يَعْلَمُ: bilir | خَائِنَةَ: hain(bakışlar)ını | الْأَعْيُنِ: gözlerin | وَمَا: ve ne | تُخْفِي: gizliyorlarsa | الصُّدُورُ: göğüslerinde | (40:19)
|وَاللَّهُ: Allah | يَقْضِي: hükmeder | بِالْحَقِّ: hak ile | وَالَّذِينَ: kimseler ise | يَدْعُونَ: yalvardıkları | مِنْ: | دُونِهِ: O'ndan başka | لَا: | يَقْضُونَ: hüküm veremezler | بِشَيْءٍ: hiçbir şeye | إِنَّ: çünkü | اللَّهَ: Allah | هُوَ: O | السَّمِيعُ: işitendir | الْبَصِيرُ: görendir | (40:20)
|أَوَلَمْ: | يَسِيرُوا: gezip dolaşmadılar mı? | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | فَيَنْظُرُوا: görsünler | كَيْفَ: nasıl | كَانَ: olduğunu | عَاقِبَةُ: sonunun | الَّذِينَ: kimselerin | كَانُوا: olan | مِنْ: | قَبْلِهِمْ: kendilerinden önceki | كَانُوا: idiler | هُمْ: onlar | أَشَدَّ: daha üstün | مِنْهُمْ: kendilerinden | قُوَّةً: kuvvet bakımından | وَاثَارًا: ve eserleri bakımından | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzündeki | فَأَخَذَهُمُ: fakat onları yakaladı | اللَّهُ: Allah | بِذُنُوبِهِمْ: günahları yüzünden | وَمَا: ve | كَانَ: olmadı | لَهُمْ: onları | مِنَ: karşı | اللَّهِ: Allah'a | مِنْ: hiçbir | وَاقٍ: koruyan | (40:21)
|ذَٰلِكَ: bu | بِأَنَّهُمْ: onların (sebebiyledir) | كَانَتْ: olmaları | تَأْتِيهِمْ: onlara getirirdi | رُسُلُهُمْ: elçileri | بِالْبَيِّنَاتِ: açık kanıtlar | فَكَفَرُوا: ama inkar ediyorlardı | فَأَخَذَهُمُ: bu yüzden onları yakaladı | اللَّهُ: Allah | إِنَّهُ: zira O | قَوِيٌّ: güçlüdür | شَدِيدُ: çetin olandır | الْعِقَابِ: cezası | (40:22)
|وَلَقَدْ: ve andolsun | أَرْسَلْنَا: biz gönderdik | مُوسَىٰ: Musa'yı | بِايَاتِنَا: ayetlerimizle | وَسُلْطَانٍ: ve bir yetki ile | مُبِينٍ: apaçık | (40:23)
|إِلَىٰ: | فِرْعَوْنَ: Fir'avn'e | وَهَامَانَ: ve Haman'a | وَقَارُونَ: ve Karun'a | فَقَالُوا: dediler | سَاحِرٌ: bir büyücüdür | كَذَّابٌ: yalancı | (40:24)
|فَلَمَّا: (Musa) ne zaman ki | جَاءَهُمْ: onlara gelince | بِالْحَقِّ: hakk ile | مِنْ: -dan | عِنْدِنَا: katımız- | قَالُوا: dediler | اقْتُلُوا: öldürün | أَبْنَاءَ: oğullarını | الَّذِينَ: kimselerin | امَنُوا: inanan(ların) | مَعَهُ: onunla beraber | وَاسْتَحْيُوا: ve sağ bırakın | نِسَاءَهُمْ: kadınlarını | وَمَا: ve değildir | كَيْدُ: tuzağı | الْكَافِرِينَ: kafirlerin | إِلَّا: başkası | فِي: | ضَلَالٍ: boşa çıkandan | (40:25)
|وَقَالَ: ve dedi | فِرْعَوْنُ: Fir'avn | ذَرُونِي: bırakın beni | أَقْتُلْ: öldüreyim | مُوسَىٰ: Musa'yı | وَلْيَدْعُ: ve yalvarsın | رَبَّهُ: Rabbine | إِنِّي: çünkü ben | أَخَافُ: korkuyorum | أَنْ: diye | يُبَدِّلَ: onun değiştirecek | دِينَكُمْ: dininizi | أَوْ: yahut | أَنْ: diye | يُظْهِرَ: çıkaracak | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | الْفَسَادَ: fesad | (40:26)
|وَقَالَ: ve dedi | مُوسَىٰ: Musa | إِنِّي: elbette ben | عُذْتُ: sığındım | بِرَبِّي: benim de Rabbim | وَرَبِّكُمْ: ve sizin de Rabbinize | مِنْ: -nden | كُلِّ: hepsi- | مُتَكَبِّرٍ: kibirlilerin | لَا: | يُؤْمِنُ: inanmayan | بِيَوْمِ: gününe | الْحِسَابِ: hesap | (40:27)
|وَقَالَ: ve (şöyle) dedi | رَجُلٌ: bir adam | مُؤْمِنٌ: mü'min | مِنْ: -nden | الِ: ailesi- | فِرْعَوْنَ: Fir'avn | يَكْتُمُ: gizleyen | إِيمَانَهُ: imanını | أَتَقْتُلُونَ: öldürüyor musunuz? | رَجُلًا: bir adamı | أَنْ: diye | يَقُولَ: diyor | رَبِّيَ: Rabbim | اللَّهُ: Allah'tır | وَقَدْ: oysa gerçekten | جَاءَكُمْ: size gelmiştir | بِالْبَيِّنَاتِ: kanıtlarla | مِنْ: -den | رَبِّكُمْ: Rabbiniz- | وَإِنْ: ve eğer | يَكُ: o ise | كَاذِبًا: bir yalancı | فَعَلَيْهِ: kendi zararınadır | كَذِبُهُ: yalanı | وَإِنْ: ve eğer | يَكُ: o ise | صَادِقًا: doğru söylüyor | يُصِبْكُمْ: başınıza gelir | بَعْضُ: bir kısmı | الَّذِي: | يَعِدُكُمْ: size va'dettiklerinin | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَا: | يَهْدِي: doğru yola iletmez | مَنْ: kimseyi | هُوَ: o | مُسْرِفٌ: aşırı giden | كَذَّابٌ: yalancı | (40:28)
|يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | لَكُمُ: sizindir | الْمُلْكُ: mülk | الْيَوْمَ: bugün | ظَاهِرِينَ: hakimsiniz | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzüne | فَمَنْ: kim | يَنْصُرُنَا: bizi kurtarır? | مِنْ: -ndan | بَأْسِ: hışmı- | اللَّهِ: Allâh'ın | إِنْ: eğer | جَاءَنَا: bize gelirse | قَالَ: dedi | فِرْعَوْنُ: Fir'avn | مَا: | أُرِيكُمْ: ben size göstermiyorum | إِلَّا: başkasını | مَا: şeyden | أَرَىٰ: gördüğüm | وَمَا: ve | أَهْدِيكُمْ: ben sizi iletmem | إِلَّا: başkasına | سَبِيلَ: yoldan | الرَّشَادِ: doğru | (40:29)
|وَقَالَ: ve dedi ki | الَّذِي: (adam) | امَنَ: inanan | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | إِنِّي: elbette ben | أَخَافُ: korkuyorum | عَلَيْكُمْ: üzerinize | مِثْلَ: mislinden | يَوْمِ: gününün | الْأَحْزَابِ: öncekilerin | (40:30)
|مِثْلَ: gibi | دَأْبِ: durumu | قَوْمِ: kavminin | نُوحٍ: Nûh | وَعَادٍ: ve 'Ad | وَثَمُودَ: ve Semud'un | وَالَّذِينَ: ve | مِنْ: | بَعْدِهِمْ: onlardan sonrakilerin | وَمَا: ve değildir | اللَّهُ: Allah | يُرِيدُ: isteyecek | ظُلْمًا: zulmetmek | لِلْعِبَادِ: kullara | (40:31)
|ويَا: ve EY/HEY | قَوْمِ: kavmim | إِنِّي: gerçekten ben | أَخَافُ: korkuyorum | عَلَيْكُمْ: sizin için | يَوْمَ: gününden | التَّنَادِ: o çağırma | (40:32)
|يَوْمَ: o gün | تُوَلُّونَ: arkanızı dönüp | مُدْبِرِينَ: kaçarsınız | مَا: ama yoktur | لَكُمْ: sizin için | مِنَ: -tan | اللَّهِ: Allah- | مِنْ: hiç | عَاصِمٍ: kurtaracak kimse | وَمَنْ: ve kimi | يُضْلِلِ: şaşırtırsa | اللَّهُ: Allah | فَمَا: artık olmaz | لَهُ: ona | مِنْ: hiçbir | هَادٍ: yol gösteren | (40:33)
|وَلَقَدْ: ve andolsun | جَاءَكُمْ: size gelmişti | يُوسُفُ: Yusuf | مِنْ: | قَبْلُ: daha önce | بِالْبَيِّنَاتِ: açık kanıtlarla | فَمَا: fakat | زِلْتُمْ: geri durmadınız | فِي: (olmaktan) | شَكٍّ: şüphede | مِمَّا: şeyler hakkında | جَاءَكُمْ: size getirdikleri | بِهِ: onun | حَتَّىٰ: nihayet | إِذَا: zaman | هَلَكَ: öldüğü | قُلْتُمْ: dediniz | لَنْ: asla | يَبْعَثَ: göndermez | اللَّهُ: Allah | مِنْ: | بَعْدِهِ: ondan sonra | رَسُولًا: elçi | كَذَٰلِكَ: işte böyle | يُضِلُّ: saptırır | اللَّهُ: Allah | مَنْ: kimseleri | هُوَ: o | مُسْرِفٌ: aşırı giden | مُرْتَابٌ: şüpheci | (40:34)
|الَّذِينَ: onlar ki | يُجَادِلُونَ: tartışırlar | فِي: hakkında | ايَاتِ: ayetleri | اللَّهِ: Allah'ın | بِغَيْرِ: olmadan | سُلْطَانٍ: bir delil | أَتَاهُمْ: kendilerine gelmiş | كَبُرَ: ne büyük | مَقْتًا: bir kızgınlıktır | عِنْدَ: yanında | اللَّهِ: Allah | وَعِنْدَ: ve yanında | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inanan(lar) | كَذَٰلِكَ: işte böyle | يَطْبَعُ: mühürler | اللَّهُ: Allah | عَلَىٰ: üzerini | كُلِّ: her | قَلْبِ: kalbi | مُتَكَبِّرٍ: kibirli | جَبَّارٍ: zorbanın | (40:35)
|وَقَالَ: ve dedi ki | فِرْعَوْنُ: Fir'avn | يَا: EY/HEY/AH | هَامَانُ: Hâmân | ابْنِ: yap | لِي: bana | صَرْحًا: yüksek bir kule | لَعَلِّي: belki | أَبْلُغُ: erişirim | الْأَسْبَابَ: sebeplere | (40:36)
|أَسْبَابَ: sebeplerine | السَّمَاوَاتِ: göklerin | فَأَطَّلِعَ: böylece bakayım | إِلَىٰ: | إِلَٰهِ: tanrısına | مُوسَىٰ: Musâ'nın | وَإِنِّي: çünkü ben | لَأَظُنُّهُ: onu sanıyorum | كَاذِبًا: yalancıdır | وَكَذَٰلِكَ: ve böylece | زُيِّنَ: süslü gösterildi | لِفِرْعَوْنَ: Fir'avn'a | سُوءُ: kötü | عَمَلِهِ: işi | وَصُدَّ: ve çıkarıldı | عَنِ: | السَّبِيلِ: yoldan | وَمَا: ve değildi | كَيْدُ: tuzağı | فِرْعَوْنَ: Fir'avn'ın | إِلَّا: başka | فِي: | تَبَابٍ: hüsrandan | (40:37)
|وَقَالَ: dedi ki | الَّذِي: (adam) | امَنَ: inanan | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | اتَّبِعُونِ: bana uyun | أَهْدِكُمْ: sizi götüreyim | سَبِيلَ: yola | الرَّشَادِ: doğru | (40:38)
|يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | إِنَّمَا: gerçekten | هَٰذِهِ: bu | الْحَيَاةُ: hayatı | الدُّنْيَا: dünya | مَتَاعٌ: bir geçinmedir | وَإِنَّ: ve gerçekten | الْاخِرَةَ: ahiret | هِيَ: o | دَارُ: yerdir | الْقَرَارِ: ebedi olarak durulacak | (40:39)
|مَنْ: kim | عَمِلَ: yaparsa | سَيِّئَةً: bir kötülük | فَلَا: | يُجْزَىٰ: cezalandırılmaz | إِلَّا: başkasıyla | مِثْلَهَا: onun mislinden | وَمَنْ: ve her kim | عَمِلَ: yaparsa | صَالِحًا: faydalı bir iş | مِنْ: -ten | ذَكَرٍ: erkek- | أَوْ: veya | أُنْثَىٰ: kadın(dan) | وَهُوَ: ve o | مُؤْمِنٌ: inanarak | فَأُولَٰئِكَ: işte onlar | يَدْخُلُونَ: girerler | الْجَنَّةَ: cennete | يُرْزَقُونَ: kendilerine rızık verilir | فِيهَا: orada | بِغَيْرِ: olmaksızın | حِسَابٍ: hesabı | (40:40)
|ويَا: ve EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | مَا: ne oluyor? | لِي: bana | أَدْعُوكُمْ: ben sizi çağırıyorum | إِلَى: | النَّجَاةِ: kurtuluşa | وَتَدْعُونَنِي: ve siz beni çağırıyorsunuz | إِلَى: | النَّارِ: ateşe | (40:41)
|تَدْعُونَنِي: siz beni çağırıyorsunuz | لِأَكْفُرَ: nankörlük etmeğe | بِاللَّهِ: Allah'a | وَأُشْرِكَ: ve ortak koşmağa | بِهِ: O'na | مَا: şeyleri | لَيْسَ: olmayan | لِي: benim | بِهِ: onun hakkında | عِلْمٌ: bilgim | وَأَنَا: ben ise | أَدْعُوكُمْ: sizi çağırıyorum | إِلَى: | الْعَزِيزِ: aziz olana | الْغَفَّارِ: çok bağışlayana | (40:42)
|لَا: yok (ki) | جَرَمَ: şüphe | أَنَّمَا: kesinlikle | تَدْعُونَنِي: siz beni çağırıyorsunuz | إِلَيْهِ: ona | لَيْسَ: (oysa) yoktur | لَهُ: onun | دَعْوَةٌ: du'aya değer tarafı | فِي: | الدُّنْيَا: dünyada | وَلَا: ne de | فِي: | الْاخِرَةِ: ahirette | وَأَنَّ: ve elbette | مَرَدَّنَا: bizim dönüşümüz | إِلَى: | اللَّهِ: Allah'adır | وَأَنَّ: ve elbette | الْمُسْرِفِينَ: aşırı gidenler | هُمْ: işte onlar | أَصْحَابُ: halkıdır | النَّارِ: ateş | (40:43)
|فَسَتَذْكُرُونَ: yakında hatırlayacaksınız | مَا: ne | أَقُولُ: söylediysem | لَكُمْ: size | وَأُفَوِّضُ: ve bırakıyorum | أَمْرِي: işimi | إِلَى: | اللَّهِ: Allah'a | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | بَصِيرٌ: görür | بِالْعِبَادِ: kulları | (40:44)
|فَوَقَاهُ: onu korudu | اللَّهُ: Allah | سَيِّئَاتِ: kötülüklerinden | مَا: | مَكَرُوا: onların kurdukları tuzakların | وَحَاقَ: ve kuşattı | بِالِ: ailesini | فِرْعَوْنَ: Fir'avn | سُوءُ: en kötüsü | الْعَذَابِ: azabın | (40:45)
|النَّارُ: ateş | يُعْرَضُونَ: sunulurlar | عَلَيْهَا: ona | غُدُوًّا: sabah | وَعَشِيًّا: ve akşam | وَيَوْمَ: ve günü | تَقُومُ: koptuğu | السَّاعَةُ: kıyametin | أَدْخِلُوا: sokun (denilir) | الَ: ailesini | فِرْعَوْنَ: Fir'avn | أَشَدَّ: en çetinine | الْعَذَابِ: azabın | (40:46)
|وَإِذْ: ve | يَتَحَاجُّونَ: birbirleriyle tartışırlarken | فِي: içinde | النَّارِ: ateşin | فَيَقُولُ: dediler ki | الضُّعَفَاءُ: zayıf olanlar | لِلَّذِينَ: | اسْتَكْبَرُوا: büyüklük taslayanlara | إِنَّا: elbette biz | كُنَّا: idik | لَكُمْ: size | تَبَعًا: uymuş | فَهَلْ: -misiniz? | أَنْتُمْ: siz | مُغْنُونَ: savabilir- | عَنَّا: bizden | نَصِيبًا: ufak bir parçasını | مِنَ: | النَّارِ: ateşin | (40:47)
|قَالَ: dedi(ler) ki | الَّذِينَ: | اسْتَكْبَرُوا: büyüklük taslayanlar | إِنَّا: elbette biz | كُلٌّ: hepimiz | فِيهَا: onun içindeyiz | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | قَدْ: elbette | حَكَمَ: hüküm verdi | بَيْنَ: arasında | الْعِبَادِ: kullar | (40:48)
|وَقَالَ: ve dedi(ler) ki | الَّذِينَ: | فِي: içindekiler | النَّارِ: ateş | لِخَزَنَةِ: bekçilerine | جَهَنَّمَ: cehennemin | ادْعُوا: du'a edin | رَبَّكُمْ: Rabbinize | يُخَفِّفْ: hafifletsin | عَنَّا: bizden | يَوْمًا: bir gün | مِنَ: biraz | الْعَذَابِ: azabı | (40:49)
|قَالُوا: dediler | أَوَلَمْ: -miydi? | تَكُ: değil- | تَأْتِيكُمْ: size geliyor | رُسُلُكُمْ: elçileriniz | بِالْبَيِّنَاتِ: açık kanıtlarla | قَالُوا: dediler | بَلَىٰ: evet (gelirlerdi) | قَالُوا: dediler | فَادْعُوا: öyle ise yalvar(ıp dur)un | وَمَا: fakat değildir | دُعَاءُ: yalvarması | الْكَافِرِينَ: kafirlerin | إِلَّا: başkası | فِي: | ضَلَالٍ: dalaletten | (40:50)
|إِنَّا: elbette biz | لَنَنْصُرُ: yardım ederiz | رُسُلَنَا: elçilerimize | وَالَّذِينَ: ve kimselere | امَنُوا: inanan(lara) | فِي: | الْحَيَاةِ: hayatında | الدُّنْيَا: dünya | وَيَوْمَ: ve günde | يَقُومُ: (şahidliğe) duracakları | الْأَشْهَادُ: şahidlerin | (40:51)
|يَوْمَ: o gün | لَا: | يَنْفَعُ: fayda vermez | الظَّالِمِينَ: zalimlere | مَعْذِرَتُهُمْ: ma'zeretleri | وَلَهُمُ: ve onlar için vardır | اللَّعْنَةُ: la'net | وَلَهُمْ: ve Onların | سُوءُ: en kötüsü | الدَّارِ: yurt(lar)ın | (40:52)
|وَلَقَدْ: ve andolsun | اتَيْنَا: biz verdik | مُوسَى: Musa'ya | الْهُدَىٰ: hidayet | وَأَوْرَثْنَا: ve miras kıldık | بَنِي: oğullarına | إِسْرَائِيلَ: İsrail | الْكِتَابَ: Kitabı | (40:53)
|هُدًى: bir yol göstericidir | وَذِكْرَىٰ: ve öğüttür | لِأُولِي: sahiplerine | الْأَلْبَابِ: sağduyu | (40:54)
|فَاصْبِرْ: o halde sabret | إِنَّ: mutlaka | وَعْدَ: va'di | اللَّهِ: Allah'ın | حَقٌّ: gerçektir | وَاسْتَغْفِرْ: ve istiğfar et | لِذَنْبِكَ: günahına | وَسَبِّحْ: ve an | بِحَمْدِ: övgü ile | رَبِّكَ: Rabbini | بِالْعَشِيِّ: akşam | وَالْإِبْكَارِ: sabah | (40:55)
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | يُجَادِلُونَ: tartışan(lar) | فِي: hakkında | ايَاتِ: ayetleri | اللَّهِ: Allah'ın | بِغَيْرِ: olmadan | سُلْطَانٍ: (hiçbir) delil | أَتَاهُمْ: kendilerine gelen | إِنْ: yoktur | فِي: | صُدُورِهِمْ: onların göğüslerinde | إِلَّا: başka bir şey | كِبْرٌ: büyüklük (taslamaktan) | مَا: | هُمْ: onlar | بِبَالِغِيهِ: erişemeyecekleri | فَاسْتَعِذْ: sen sığın | بِاللَّهِ: Allah'a | إِنَّهُ: çünkü O | هُوَ: O'dur | السَّمِيعُ: işiten | الْبَصِيرُ: gören | (40:56)
|لَخَلْقُ: yaratmak | السَّمَاوَاتِ: gökleri | وَالْأَرْضِ: ve yeri | أَكْبَرُ: çok daha zordur | مِنْ: -tan | خَلْقِ: yaratmak- | النَّاسِ: insanları | وَلَٰكِنَّ: fakat | أَكْثَرَ: çoğu | النَّاسِ: insanların | لَا: | يَعْلَمُونَ: bilmezler | (40:57)
|وَمَا: olmaz | يَسْتَوِي: eşit | الْأَعْمَىٰ: kör | وَالْبَصِيرُ: ve gören | وَالَّذِينَ: ve kimseler | امَنُوا: inanan(lar) | وَعَمِلُوا: ve yapanlar | الصَّالِحَاتِ: iyi işler | وَلَا: ve ne de | الْمُسِيءُ: kötülük yapan | قَلِيلًا: az | مَا: ne kadar | تَتَذَكَّرُونَ: düşünüyorsunuz | (40:58)
|إِنَّ: mutlaka | السَّاعَةَ: sa'at | لَاتِيَةٌ: gelecektir | لَا: asla yoktur | رَيْبَ: şüphe | فِيهَا: bunda | وَلَٰكِنَّ: fakat | أَكْثَرَ: çoğu | النَّاسِ: insanların | لَا: | يُؤْمِنُونَ: inanmazlar | (40:59)
|وَقَالَ: ve dedi ki | رَبُّكُمُ: Rabbiniz | ادْعُونِي: bana du'a edin | أَسْتَجِبْ: kabul edeyim | لَكُمْ: sizden | إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | يَسْتَكْبِرُونَ: büyüklenen(ler) | عَنْ: | عِبَادَتِي: bana kulluk etmeğe | سَيَدْخُلُونَ: gireceklerdir | جَهَنَّمَ: cehenneme | دَاخِرِينَ: aşağılık olarak | (40:60)
|اللَّهُ: Allah | الَّذِي: O'dur ki | جَعَلَ: yaptı | لَكُمُ: size | اللَّيْلَ: geceyi | لِتَسْكُنُوا: istirahat etmeniz için | فِيهِ: içinde | وَالنَّهَارَ: ve gündüzü | مُبْصِرًا: görmeniz için | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَذُو: sahibidir | فَضْلٍ: lutuf | عَلَى: karşı | النَّاسِ: insanlara | وَلَٰكِنَّ: fakat | أَكْثَرَ: çoğu | النَّاسِ: insanların | لَا: | يَشْكُرُونَ: şükretmezler | (40:61)
|ذَٰلِكُمُ: işte budur | اللَّهُ: Allah | رَبُّكُمْ: Rabbiniz | خَالِقُ: yaratıcısı olan | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şeyin | لَا: yoktur | إِلَٰهَ: tanrı | إِلَّا: başka | هُوَ: O'ndan | فَأَنَّىٰ: nasıl da? | تُؤْفَكُونَ: çevriliyorsunuz | (40:62)
|كَذَٰلِكَ: işte böyle | يُؤْفَكُ: çevriliyorlardı | الَّذِينَ: kimseler | كَانُوا: olanlar | بِايَاتِ: ayetlerini | اللَّهِ: Allah'ın | يَجْحَدُونَ: kasden inkar etmekte | (40:63)
|اللَّهُ: Allah | الَّذِي: O'dur ki | جَعَلَ: yaptı | لَكُمُ: size | الْأَرْضَ: arzı | قَرَارًا: durulacak yer | وَالسَّمَاءَ: ve göğü | بِنَاءً: bina | وَصَوَّرَكُمْ: ve sizi şekillendirdi | فَأَحْسَنَ: ve güzel yaptı | صُوَرَكُمْ: şekillerinizi | وَرَزَقَكُمْ: ve sizi besledi | مِنَ: | الطَّيِّبَاتِ: güzel rızıklarla | ذَٰلِكُمُ: işte budur | اللَّهُ: Allah | رَبُّكُمْ: Rabbiniz | فَتَبَارَكَ: ne yücedir | اللَّهُ: Allah | رَبُّ: Rabbi | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (40:64)
|هُوَ: O | الْحَيُّ: diridir | لَا: yoktur | إِلَٰهَ: tanrı | إِلَّا: başka | هُوَ: O'ndan | فَادْعُوهُ: O'na yalvarın | مُخْلِصِينَ: halis kılarak | لَهُ: yalnız kendisine | الدِّينَ: dini | الْحَمْدُ: hamd | لِلَّهِ: Allah'a mahsustur | رَبِّ: Rabbi | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (40:65)
|قُلْ: de ki | إِنِّي: elbette ben | نُهِيتُ: men'olundum | أَنْ: | أَعْبُدَ: tapmaktan | الَّذِينَ: | تَدْعُونَ: sizin yalvardıklarınıza | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | لَمَّا: zaman | جَاءَنِيَ: bana geldiği | الْبَيِّنَاتُ: açık deliller | مِنْ: -den | رَبِّي: Rabbim- | وَأُمِرْتُ: ve emrolundum | أَنْ: | أُسْلِمَ: teslim olmakla | لِرَبِّ: Rabbine | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (40:66)
|هُوَ: O'dur | الَّذِي: ki | خَلَقَكُمْ: sizi yarattı | مِنْ: -tan | تُرَابٍ: toprak- | ثُمَّ: sonra | مِنْ: -den | نُطْفَةٍ: nutfe(sperm)- | ثُمَّ: sonra | مِنْ: -dan | عَلَقَةٍ: alaka(embriyo)- | ثُمَّ: sonra | يُخْرِجُكُمْ: sizi çıkarıyor | طِفْلًا: çocuk olarak | ثُمَّ: sonra | لِتَبْلُغُوا: ermeniz için | أَشُدَّكُمْ: güçlü çağınıza | ثُمَّ: sonra | لِتَكُونُوا: olmanız için | شُيُوخًا: ihtiyarlar | وَمِنْكُمْ: ve içinizden | مَنْ: kimi | يُتَوَفَّىٰ: öldürülüyor | مِنْ: | قَبْلُ: daha önce | وَلِتَبْلُغُوا: ve erişmeniz için | أَجَلًا: süreye | مُسَمًّى: belli | وَلَعَلَّكُمْ: ve umulur ki | تَعْقِلُونَ: aklınızı kullanırsınız | (40:67)
|هُوَ: O'dur | الَّذِي: | يُحْيِي: yaşatan | وَيُمِيتُ: ve öldüren | فَإِذَا: zaman | قَضَىٰ: hükmettiği | أَمْرًا: bir işi | فَإِنَّمَا: sadece | يَقُولُ: der | لَهُ: ona | كُنْ: ol! | فَيَكُونُ: o da olur | (40:68)
|أَلَمْ: | تَرَ: görmedin mi? | إِلَى: | الَّذِينَ: kimseleri | يُجَادِلُونَ: tartışan(ları) | فِي: hakkında | ايَاتِ: ayetleri | اللَّهِ: Allah'ın | أَنَّىٰ: nasıl da? | يُصْرَفُونَ: çevriliyorlar | (40:69)
|الَّذِينَ: kimseler | كَذَّبُوا: yalanlayan(lar) | بِالْكِتَابِ: Kitabı | وَبِمَا: ve şeyi | أَرْسَلْنَا: gönderdiğimiz | بِهِ: onunla | رُسُلَنَا: elçilerimizi | فَسَوْفَ: fakat yakında | يَعْلَمُونَ: bileceklerdir | (40:70)
|إِذِ: o zaman | الْأَغْلَالُ: demir halkalar | فِي: | أَعْنَاقِهِمْ: boyunlarında | وَالسَّلَاسِلُ: ve zincirler | يُسْحَبُونَ: sürüklenceklerdir | (40:71)
|فِي: içinde | الْحَمِيمِ: kaynar su | ثُمَّ: sonra | فِي: | النَّارِ: ateşte | يُسْجَرُونَ: yakılacaklardır | (40:72)
|ثُمَّ: sonra | قِيلَ: denilecektir | لَهُمْ: onlara | أَيْنَ: nerede? | مَا: şeyler | كُنْتُمْ: olduğunuz | تُشْرِكُونَ: ortak koşuyor(lar) | (40:73)
|مِنْ: | دُونِ: başkaları? | اللَّهِ: Allah'tan | قَالُوا: diyecekler ki | ضَلُّوا: kayboldular | عَنَّا: bizden | بَلْ: hayır | لَمْ: | نَكُنْ: değilmişiz | نَدْعُو: biz tapmıyor | مِنْ: | قَبْلُ: önceden | شَيْئًا: hiçbir şeye | كَذَٰلِكَ: işte böyle | يُضِلُّ: şaşırtır | اللَّهُ: Allah | الْكَافِرِينَ: kafirleri | (40:74)
|ذَٰلِكُمْ: bu durum | بِمَا: ötürüdür | كُنْتُمْ: sizin | تَفْرَحُونَ: şımarmanızdan | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | بِغَيْرِ: olmaksızın | الْحَقِّ: hakkı | وَبِمَا: ve ötürüdür | كُنْتُمْ: olmanızdan | تَمْرَحُونَ: böbürlenmiş | (40:75)
|ادْخُلُوا: girin | أَبْوَابَ: kapılarından | جَهَنَّمَ: cehennemin | خَالِدِينَ: ebedi kalacaksınız | فِيهَا: orada | فَبِئْسَ: ne kötüdür | مَثْوَى: yeri | الْمُتَكَبِّرِينَ: kibirlenenlerin | (40:76)
|فَاصْبِرْ: artık sabret | إِنَّ: şüphesiz | وَعْدَ: va'di (sözü) | اللَّهِ: Allah'ın | حَقٌّ: gerçektir | فَإِمَّا: ya | نُرِيَنَّكَ: sana gösteririz | بَعْضَ: bir kısmını | الَّذِي: şeylerin | نَعِدُهُمْ: onları tehdidettiğimiz | أَوْ: yahut | نَتَوَفَّيَنَّكَ: seni vefat ettiririz | فَإِلَيْنَا: sonunda bize | يُرْجَعُونَ: döndürüleceklerdir | (40:77)
|وَلَقَدْ: ve andolsun | أَرْسَلْنَا: biz gönderdik | رُسُلًا: elçiler | مِنْ: | قَبْلِكَ: senden önce de | مِنْهُمْ: onlardan | مَنْ: kimini | قَصَصْنَا: anlattık | عَلَيْكَ: sana | وَمِنْهُمْ: ve onlardan | مَنْ: kimini | لَمْ: | نَقْصُصْ: anlatmadık | عَلَيْكَ: sana | وَمَا: ve değildir | كَانَ: mümkün | لِرَسُولٍ: hiçbir elçinin | أَنْ: | يَأْتِيَ: getirmesi | بِايَةٍ: bir mu'cize | إِلَّا: dışında | بِإِذْنِ: izni | اللَّهِ: Allah'ın | فَإِذَا: zaman | جَاءَ: geldiği | أَمْرُ: emri | اللَّهِ: Allah'ın | قُضِيَ: yerine getirilir | بِالْحَقِّ: hak ile | وَخَسِرَ: ve hüsrana uğrarlar | هُنَالِكَ: orada | الْمُبْطِلُونَ: boşa çıkarmağa uğraşanlar | (40:78)
|اللَّهُ: Allah | الَّذِي: O'dur ki | جَعَلَ: yarattı | لَكُمُ: size | الْأَنْعَامَ: hayvanları | لِتَرْكَبُوا: binmeniz için | مِنْهَا: kimine | وَمِنْهَا: ve kiminden | تَأْكُلُونَ: yemeniz için | (40:79)
|وَلَكُمْ: ve sizin için vardır | فِيهَا: onlarda | مَنَافِعُ: faydalar | وَلِتَبْلُغُوا: erersiniz | عَلَيْهَا: onların üstünde | حَاجَةً: arzuya | فِي: | صُدُورِكُمْ: gönüllerinizdeki | وَعَلَيْهَا: ve onların üstünde | وَعَلَى: ve üstünde | الْفُلْكِ: gemilerin | تُحْمَلُونَ: taşınırsınız | (40:80)
|وَيُرِيكُمْ: size gösteriyor | ايَاتِهِ: ayetlerini | فَأَيَّ: hangisini? | ايَاتِ: ayetlerinden | اللَّهِ: Allah'ın | تُنْكِرُونَ: inkar ediyorsunuz | (40:81)
|أَفَلَمْ: | يَسِيرُوا: gezip dolaşmadılar mı? | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | فَيَنْظُرُوا: görsünler | كَيْفَ: nasıl | كَانَ: olduğunu | عَاقِبَةُ: sonunun | الَّذِينَ: kimselerin | مِنْ: | قَبْلِهِمْ: kendilerinden önceki | كَانُوا: onlar idiler | أَكْثَرَ: daha çok | مِنْهُمْ: bunlardan | وَأَشَدَّ: ve daha şiddetli | قُوَّةً: kuvvet bakımından | وَاثَارًا: ve eserleri bakımından | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzündeki | فَمَا: ama hiçbir | أَغْنَىٰ: yarar sağlamadı | عَنْهُمْ: kendilerine | مَا: şeyler | كَانُوا: oldukları | يَكْسِبُونَ: kazanıyor(lar) | (40:82)
|فَلَمَّا: ne zaman ki | جَاءَتْهُمْ: onlara gelince | رُسُلُهُمْ: elçileri | بِالْبَيِّنَاتِ: açık kanıtlarla | فَرِحُوا: sevindiler | بِمَا: ile | عِنْدَهُمْ: yanlarında bulunan | مِنَ: -den | الْعِلْمِ: bilgi- | وَحَاقَ: sonunda kuşatıverdi | بِهِمْ: kendilerini | مَا: şey | كَانُوا: oldukları | بِهِ: onunla | يَسْتَهْزِئُونَ: alay ediyor(lar) | (40:83)
|فَلَمَّا: ne zaman ki | رَأَوْا: gördüler | بَأْسَنَا: hışmımızı | قَالُوا: dediler | امَنَّا: inandık | بِاللَّهِ: Allah'a | وَحْدَهُ: tek | وَكَفَرْنَا: ve inkar ettik | بِمَا: şeyleri | كُنَّا: olan | بِهِ: O'na | مُشْرِكِينَ: ortak koştuğumuz | (40:84)
|فَلَمْ: fakat | يَكُ: sağlamadı | يَنْفَعُهُمْ: kendilerine bir fayda | إِيمَانُهُمْ: inanmaları | لَمَّا: zaman | رَأَوْا: gördükleri | بَأْسَنَا: hışmımızı | سُنَّتَ: yasası budur | اللَّهِ: Allah'ın | الَّتِي: | قَدْ: elbette | خَلَتْ: gelip geçen | فِي: hakkında | عِبَادِهِ: kulları | وَخَسِرَ: ve ziyana uğramışlardır | هُنَالِكَ: orada | الْكَافِرُونَ: kafirler | (40:85)


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{sure_meali.php}