» 48 / Fetih  Suresi:

Kuran Sırası: 48
İniş Sırası: 111

Kırık Meal (Arapça) Meali
|إِنَّا: elbette biz | فَتَحْنَا: açtık (fetih verdik) | لَكَ: sana | فَتْحًا: bir fetih | مُبِينًا: apaçık | (48:1)
|لِيَغْفِرَ: ki bağışlasın (diye) | لَكَ: senin | اللَّهُ: Allah | مَا: ne varsa | تَقَدَّمَ: geçmiş | مِنْ: -dan | ذَنْبِكَ: günahların- | وَمَا: ve ne varsa | تَأَخَّرَ: gelecek (günahlarından) | وَيُتِمَّ: ve tamamlasın (diye) | نِعْمَتَهُ: ni'metini | عَلَيْكَ: sana olan | وَيَهْدِيَكَ: ve seni iletsin (diye) | صِرَاطًا: bir yola | مُسْتَقِيمًا: doğru | (48:2)
|وَيَنْصُرَكَ: ve sana yardım etsin (diye) | اللَّهُ: Allah | نَصْرًا: bir yardımla (zaferle) | عَزِيزًا: şanlı | (48:3)
|هُوَ: O | الَّذِي: ki | أَنْزَلَ: indirendir | السَّكِينَةَ: huzur | فِي: | قُلُوبِ: kalblerine | الْمُؤْمِنِينَ: mü'minlerin | لِيَزْدَادُوا: artırmak için | إِيمَانًا: imanlarını | مَعَ: beraber | إِيمَانِهِمْ: imanlarıyla | وَلِلَّهِ: Allah'ındır | جُنُودُ: askerleri | السَّمَاوَاتِ: göklerin | وَالْأَرْضِ: ve yerin | وَكَانَ: ve | اللَّهُ: Allah | عَلِيمًا: bilendir | حَكِيمًا: hüküm ve hikmet sahibidir | (48:4)
|لِيُدْخِلَ: soksun diye | الْمُؤْمِنِينَ: inanan erkekleri | وَالْمُؤْمِنَاتِ: ve inanan kadınları | جَنَّاتٍ: cennetlere | تَجْرِي: akan | مِنْ: | تَحْتِهَا: altlarından | الْأَنْهَارُ: ırmaklar | خَالِدِينَ: ebedi kalacakları | فِيهَا: içinde | وَيُكَفِّرَ: ve örtsün diye | عَنْهُمْ: onların | سَيِّئَاتِهِمْ: kötülüklerini | وَكَانَ: ve (gerçekten) | ذَٰلِكَ: bu | عِنْدَ: katında | اللَّهِ: Allah | فَوْزًا: bir başarıdır | عَظِيمًا: büyük | (48:5)
|وَيُعَذِّبَ: ve azabetsin diye | الْمُنَافِقِينَ: münafık erkeklere | وَالْمُنَافِقَاتِ: ve münafık kadınlara | وَالْمُشْرِكِينَ: ve ortak koşan erkeklere | وَالْمُشْرِكَاتِ: ve ortak koşan kadınlara | الظَّانِّينَ: zanda bulunan | بِاللَّهِ: Allah hakkında | ظَنَّ: zan ile | السَّوْءِ: kötü | عَلَيْهِمْ: başlarına gelsin! | دَائِرَةُ: çemberi (olaylar) | السَّوْءِ: kötülük | وَغَضِبَ: gazab etmiştir | اللَّهُ: Allah | عَلَيْهِمْ: onlara | وَلَعَنَهُمْ: ve onları la'netlemiştir | وَأَعَدَّ: ve hazırlamıştır | لَهُمْ: onlara | جَهَنَّمَ: cehennemi | وَسَاءَتْ: ve orası ne kötü | مَصِيرًا: bir varılacak yerdir | (48:6)
|وَلِلَّهِ: Allah'ındır | جُنُودُ: askerleri | السَّمَاوَاتِ: göklerin | وَالْأَرْضِ: ve yerin | وَكَانَ: ve | اللَّهُ: Allah | عَزِيزًا: azizdir | حَكِيمًا: hakimdir | (48:7)
|إِنَّا: elbette biz | أَرْسَلْنَاكَ: seni gönderdik | شَاهِدًا: şahid | وَمُبَشِّرًا: ve müjdeleyici | وَنَذِيرًا: ve uyarıcı | (48:8)
|لِتُؤْمِنُوا: ki inanasınız | بِاللَّهِ: Allah'a | وَرَسُولِهِ: ve Resulüne | وَتُعَزِّرُوهُ: O'nu destekleyesiniz | وَتُوَقِّرُوهُ: Ona saygı gösteresiniz | وَتُسَبِّحُوهُ: ve O'nu tesbih edesiniz | بُكْرَةً: sabah | وَأَصِيلًا: ve akşam | (48:9)
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | يُبَايِعُونَكَ: sana bi'at eden(ler) | إِنَّمَا: gerçekte | يُبَايِعُونَ: bi'at etmektedirler | اللَّهَ: Allah'a | يَدُ: eli | اللَّهِ: Allah'ın | فَوْقَ: üzerindedir | أَيْدِيهِمْ: onların ellerinin | فَمَنْ: o halde kim | نَكَثَ: ahdini bozarsa | فَإِنَّمَا: şüphesiz | يَنْكُثُ: bozmuş olur | عَلَىٰ: aleyhine | نَفْسِهِ: kendi | وَمَنْ: ve kim | أَوْفَىٰ: tutarsa | بِمَا: | عَاهَدَ: verdiği sözü | عَلَيْهُ: O'na | اللَّهَ: Allah | فَسَيُؤْتِيهِ: ona verecektir | أَجْرًا: bir mükafat | عَظِيمًا: büyük | (48:10)
|سَيَقُولُ: diyecekler ki | لَكَ: sana | الْمُخَلَّفُونَ: geri bırakılanlar | مِنَ: -dan | الْأَعْرَابِ: Araplar- | شَغَلَتْنَا: bizi alıkoydu | أَمْوَالُنَا: mallarımız | وَأَهْلُونَا: ve çocuklarımız | فَاسْتَغْفِرْ: mağfiret dile | لَنَا: bizim için | يَقُولُونَ: onlar söylüyorlar | بِأَلْسِنَتِهِمْ: dilleriyle | مَا: bir şeyi | لَيْسَ: olmayan | فِي: | قُلُوبِهِمْ: kalblerinde | قُلْ: de ki | فَمَنْ: kim? | يَمْلِكُ: engel olabilir | لَكُمْ: sizin için | مِنَ: karşı | اللَّهِ: Allah'a | شَيْئًا: herhangi bir şeyle | إِنْ: eğer | أَرَادَ: istese | بِكُمْ: size | ضَرًّا: bir zarar vermek | أَوْ: yahut | أَرَادَ: istese | بِكُمْ: size | نَفْعًا: bir yarar vermek | بَلْ: hayır | كَانَ: | اللَّهُ: Allah | بِمَا: olduklarınızı | تَعْمَلُونَ: yapıyor(lar) | خَبِيرًا: haber almaktadır | (48:11)
|بَلْ: herhalde | ظَنَنْتُمْ: siz sandınız | أَنْ: ki | لَنْ: | يَنْقَلِبَ: dönmeyecekler | الرَّسُولُ: elçi | وَالْمُؤْمِنُونَ: ve mü'minler | إِلَىٰ: | أَهْلِيهِمْ: ailelerine | أَبَدًا: bir daha asla | وَزُيِّنَ: ve süslendirildi | ذَٰلِكَ: bu | فِي: | قُلُوبِكُمْ: gönüllerinizde | وَظَنَنْتُمْ: ve zanda bulundunuz | ظَنَّ: bir zan ile | السَّوْءِ: kötü | وَكُنْتُمْ: ve oldunuz | قَوْمًا: bir topluluk | بُورًا: helaki hak etmiş | (48:12)
|وَمَنْ: ve kim | لَمْ: | يُؤْمِنْ: inanmazsa | بِاللَّهِ: Allah'a | وَرَسُولِهِ: ve Elçisine | فَإِنَّا: bilsin ki biz | أَعْتَدْنَا: hazırlamışızdır | لِلْكَافِرِينَ: kafirler için | سَعِيرًا: alevli bir ateş | (48:13)
|وَلِلَّهِ: ve Allah'ındır | مُلْكُ: mülkü | السَّمَاوَاتِ: göklerin | وَالْأَرْضِ: ve yerin | يَغْفِرُ: bağışlar | لِمَنْ: kimseyi | يَشَاءُ: dilediği | وَيُعَذِّبُ: ve azab eder | مَنْ: kimseyi | يَشَاءُ: dilediği | وَكَانَ: ve | اللَّهُ: Allah | غَفُورًا: bağışlayandır | رَحِيمًا: esirgeyendir | (48:14)
|سَيَقُولُ: diyecekler | الْمُخَلَّفُونَ: geri bırakılanlar | إِذَا: zaman | انْطَلَقْتُمْ: gittiğiniz | إِلَىٰ: | مَغَانِمَ: ganimetlere | لِتَأْخُذُوهَا: onları almak için | ذَرُونَا: bizi bırakın | نَتَّبِعْكُمْ: sizinle beraber gelelim | يُرِيدُونَ: onlar istiyorlar | أَنْ: | يُبَدِّلُوا: değiştirmek | كَلَامَ: sözünü | اللَّهِ: Allah'ın | قُلْ: de ki | لَنْ: asla | تَتَّبِعُونَا: siz bizimle gelemezsiniz | كَذَٰلِكُمْ: böyle | قَالَ: buyurdu | اللَّهُ: Allah | مِنْ: | قَبْلُ: önceden | فَسَيَقُولُونَ: onlar diyecekler | بَلْ: hayır | تَحْسُدُونَنَا: bizi çekemiyorsunuz | بَلْ: hayır | كَانُوا: onlar | لَا: | يَفْقَهُونَ: anlamazlar | إِلَّا: dışında | قَلِيلًا: pek azı | (48:15)
|قُلْ: de ki | لِلْمُخَلَّفِينَ: geride kalanlara | مِنَ: dan | الْأَعْرَابِ: Araplar- | سَتُدْعَوْنَ: siz yakında da'vet edileceksiniz | إِلَىٰ: karşı | قَوْمٍ: bir kavme | أُولِي: sahibi | بَأْسٍ: güç | شَدِيدٍ: çok kuvvetli | تُقَاتِلُونَهُمْ: onlarla savaşırsınız | أَوْ: yahut | يُسْلِمُونَ: (onlar) müslüman olurlar | فَإِنْ: eğer | تُطِيعُوا: ita'at ederseniz | يُؤْتِكُمُ: size verir | اللَّهُ: Allah | أَجْرًا: bir mükafat | حَسَنًا: güzel | وَإِنْ: ve eğer | تَتَوَلَّوْا: dönerseniz | كَمَا: gibi | تَوَلَّيْتُمْ: döndüğünüz | مِنْ: | قَبْلُ: önceden | يُعَذِّبْكُمْ: size azabeder | عَذَابًا: bir azapla | أَلِيمًا: acıklı | (48:16)
|لَيْسَ: yoktur | عَلَى: | الْأَعْمَىٰ: köre | حَرَجٌ: güçlük | وَلَا: ve yoktur | عَلَى: | الْأَعْرَجِ: topala | حَرَجٌ: güçlük | وَلَا: ve yoktur | عَلَى: | الْمَرِيضِ: hastaya | حَرَجٌ: güçlük | وَمَنْ: ve kim | يُطِعِ: ita'at ederse | اللَّهَ: Allah'a | وَرَسُولَهُ: ve Elçisine | يُدْخِلْهُ: onu sokar | جَنَّاتٍ: cennetlere | تَجْرِي: akan | مِنْ: | تَحْتِهَا: altından | الْأَنْهَارُ: ırmaklar | وَمَنْ: ve kim | يَتَوَلَّ: yüz çevirirse | يُعَذِّبْهُ: onu azablandırır | عَذَابًا: bir azaba | أَلِيمًا: acıklı | (48:17)
|لَقَدْ: andolsun | رَضِيَ: razı olmuştur | اللَّهُ: Allah | عَنِ: -den | الْمُؤْمِنِينَ: mü'minler- | إِذْ: zaman | يُبَايِعُونَكَ: sana bi'at ettikleri | تَحْتَ: altında | الشَّجَرَةِ: ağacın | فَعَلِمَ: bildi | مَا: olanı | فِي: | قُلُوبِهِمْ: onların kalplerinde | فَأَنْزَلَ: ve indirdi | السَّكِينَةَ: huzur ve güven | عَلَيْهِمْ: onların üzerine | وَأَثَابَهُمْ: ve onlara verdi | فَتْحًا: bir fetih | قَرِيبًا: yakın | (48:18)
|وَمَغَانِمَ: ve ganimetler (bahşeyledi) | كَثِيرَةً: birçok | يَأْخُذُونَهَا: alacakları | وَكَانَ: ve | اللَّهُ: Allah | عَزِيزًا: üstündür | حَكِيمًا: hüküm ve hikmet sahibidir | (48:19)
|وَعَدَكُمُ: size va'detti | اللَّهُ: Allah | مَغَانِمَ: ganimetler | كَثِيرَةً: birçok | تَأْخُذُونَهَا: elde edeceğiniz | فَعَجَّلَ: şimdilik verdi | لَكُمْ: size | هَٰذِهِ: bunu (Hudeybiye Barışı) | وَكَفَّ: ve çekti | أَيْدِيَ: ellerini | النَّاسِ: insanların | عَنْكُمْ: sizden | وَلِتَكُونَ: olsun diye | ايَةً: bir ibret | لِلْمُؤْمِنِينَ: inananlara | وَيَهْدِيَكُمْ: ve sizi iletsin diye | صِرَاطًا: yola | مُسْتَقِيمًا: dosdoğru | (48:20)
|وَأُخْرَىٰ: ve başka (şeyler) | لَمْ: | تَقْدِرُوا: henüz ele geçiremediniz | عَلَيْهَا: onları | قَدْ: fakat | أَحَاطَ: kuşatmıştır | اللَّهُ: Allah | بِهَا: onları | وَكَانَ: ve | اللَّهُ: Allah | عَلَىٰ: üzerine | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şey | قَدِيرًا: kadirdir | (48:21)
|وَلَوْ: ve eğer | قَاتَلَكُمُ: sizinle savaşsalardı | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | لَوَلَّوُا: dön(üp kaç)arlardı | الْأَدْبَارَ: arkalarına | ثُمَّ: sonra | لَا: | يَجِدُونَ: bulamazlardı | وَلِيًّا: bir koruyucu | وَلَا: ne de | نَصِيرًا: bir yardımcı | (48:22)
|سُنَّةَ: sünnetidir (yasasadır) | اللَّهِ: Allah'ın | الَّتِي: öyle ki | قَدْ: | خَلَتْ: süregelir | مِنْ: | قَبْلُ: ötedenberi | وَلَنْ: ve asla | تَجِدَ: bulamazsın | لِسُنَّةِ: yasasında | اللَّهِ: Allah'ın | تَبْدِيلًا: bir değişme | (48:23)
|وَهُوَ: ve O'dur | الَّذِي: | كَفَّ: çeken | أَيْدِيَهُمْ: onların ellerini | عَنْكُمْ: sizden | وَأَيْدِيَكُمْ: ve sizin ellerinizi | عَنْهُمْ: onlardan | بِبَطْنِ: göbeğinde | مَكَّةَ: Mekke'nin | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | أَنْ: | أَظْفَرَكُمْ: sizi galip getirdikten | عَلَيْهِمْ: onlara | وَكَانَ: ve | اللَّهُ: Allah | بِمَا: | تَعْمَلُونَ: yaptıklarınızı | بَصِيرًا: görmektedir | (48:24)
|هُمُ: onlar | الَّذِينَ: kimselerdir | كَفَرُوا: inkar eden(lerdir) | وَصَدُّوكُمْ: ve size engel olanlardır | عَنِ: -dan | الْمَسْجِدِ: Mescid-i | الْحَرَامِ: Haram- | وَالْهَدْيَ: ve kurbanlardan | مَعْكُوفًا: bekletilen | أَنْ: | يَبْلُغَ: varmasına | مَحِلَّهُ: yerlerine | وَلَوْلَا: eğer olmasaydı | رِجَالٌ: erkekler | مُؤْمِنُونَ: inanmış | وَنِسَاءٌ: ve kadınlar | مُؤْمِنَاتٌ: inanmış | لَمْ: | تَعْلَمُوهُمْ: bilmeyerek | أَنْ: | تَطَئُوهُمْ: tepelediğiniz | فَتُصِيبَكُمْ: isabet edecek (olmasaydı) | مِنْهُمْ: onlardan | مَعَرَّةٌ: bir eziyet | بِغَيْرِ: olmadan | عِلْمٍ: bilginiz | لِيُدْخِلَ: ki soksun | اللَّهُ: Allah | فِي: | رَحْمَتِهِ: rahmetine | مَنْ: kimseyi | يَشَاءُ: dilediği | لَوْ: şayet | تَزَيَّلُوا: ayrılmış olsalardı | لَعَذَّبْنَا: elbette azab ederdik | الَّذِينَ: kimseleri | كَفَرُوا: inkar eden(leri) | مِنْهُمْ: onlardan | عَذَابًا: bir azabla | أَلِيمًا: acıklı | (48:25)
|إِذْ: o zaman | جَعَلَ: koymuşlardı | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | فِي: | قُلُوبِهِمُ: kalblerine | الْحَمِيَّةَ: öfke ve gayreti | حَمِيَّةَ: öfke ve gayretini | الْجَاهِلِيَّةِ: cahiliyye (çağının) | فَأَنْزَلَ: ve indirdi | اللَّهُ: Allah | سَكِينَتَهُ: huzur ve güvenini | عَلَىٰ: üzerine | رَسُولِهِ: Elçisi | وَعَلَى: ve üzerine | الْمُؤْمِنِينَ: mü'minlere | وَأَلْزَمَهُمْ: ve onları bağladı | كَلِمَةَ: kelimesine | التَّقْوَىٰ: takva | وَكَانُوا: zaten onlar idiler | أَحَقَّ: daha layık | بِهَا: buna | وَأَهْلَهَا: ve ehil | وَكَانَ: ve | اللَّهُ: Allah | بِكُلِّ: her | شَيْءٍ: şeyi | عَلِيمًا: bilendir | (48:26)
|لَقَدْ: andolsun | صَدَقَ: doğruladı | اللَّهُ: Allah | رَسُولَهُ: Elçisinin | الرُّؤْيَا: rüyasını | بِالْحَقِّ: hak ile | لَتَدْخُلُنَّ: gireceksiniz | الْمَسْجِدَ: Mescid-i | الْحَرَامَ: Haram'a | إِنْ: eğer | شَاءَ: dilerse | اللَّهُ: Allah | امِنِينَ: güven içinde | مُحَلِّقِينَ: traş ederek | رُءُوسَكُمْ: başlarınızı | وَمُقَصِّرِينَ: ve(ya) kısaltarak | لَا: | تَخَافُونَ: korkmadan | فَعَلِمَ: böylece bildi | مَا: şeyi | لَمْ: | تَعْلَمُوا: sizin bilmediğiniz | فَجَعَلَ: ve verdi | مِنْ: | دُونِ: başka | ذَٰلِكَ: bundan | فَتْحًا: bir fetih | قَرِيبًا: yakın | (48:27)
|هُوَ: O | الَّذِي: | أَرْسَلَ: gönderendir | رَسُولَهُ: Elçisini | بِالْهُدَىٰ: hidayet ile | وَدِينِ: ve din ile | الْحَقِّ: hak | لِيُظْهِرَهُ: onu üstün kılmak için | عَلَى: | الدِّينِ: dinlere | كُلِّهِ: bütün | وَكَفَىٰ: ve yeter | بِاللَّهِ: Allah | شَهِيدًا: şahid olarak | (48:28)
|مُحَمَّدٌ: Muhammed | رَسُولُ: elçisidir | اللَّهِ: Allah'ın | وَالَّذِينَ: ve bulunanlar | مَعَهُ: onun yanında | أَشِدَّاءُ: katı | عَلَى: karşı | الْكُفَّارِ: kafirlere | رُحَمَاءُ: merhametlidirler | بَيْنَهُمْ: birbirlerine karşı | تَرَاهُمْ: onları görürsün | رُكَّعًا: rüku' ederek | سُجَّدًا: secde ederek | يَبْتَغُونَ: aradıklarını | فَضْلًا: bir lutuf | مِنَ: -dan | اللَّهِ: Allah- | وَرِضْوَانًا: ve rızasını | سِيمَاهُمْ: nişanları vardır | فِي: | وُجُوهِهِمْ: yüzlerinde | مِنْ: -nden | أَثَرِ: izi- | السُّجُودِ: secde | ذَٰلِكَ: şöyledir | مَثَلُهُمْ: onların vasıfları | فِي: | التَّوْرَاةِ: Tevrat'taki | وَمَثَلُهُمْ: ve vasıfları | فِي: | الْإِنْجِيلِ: İncildeki | كَزَرْعٍ: bir ekin gibidir | أَخْرَجَ: çıkaran | شَطْأَهُ: filizini | فَازَرَهُ: onu güçlendiren | فَاسْتَغْلَظَ: sonra kalınlaşan | فَاسْتَوَىٰ: derken dikilen | عَلَىٰ: üstüne | سُوقِهِ: gövdesinin | يُعْجِبُ: hoşuna gider | الزُّرَّاعَ: ekincilerin | لِيَغِيظَ: öfkelendirsin diye | بِهِمُ: onlara karşı | الْكُفَّارَ: kafirleri | وَعَدَ: va'detmiştir | اللَّهُ: Allah | الَّذِينَ: | امَنُوا: inananlara | وَعَمِلُوا: ve yapanlara | الصَّالِحَاتِ: iyi işler | مِنْهُمْ: onlardan | مَغْفِرَةً: mağfiret | وَأَجْرًا: ve mükafat | عَظِيمًا: büyük | (48:29)


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{sure_meali.php}